İşçi Sınıfının Kalıcı Bir Katmanı: “Öğrenci İşçiler”
Öğrencilerin işçileşmesi, diplomalıların mavi yakalaşması örülecek işçi sınıfı hareketine bir renk ve hız katabilir mi?
“Bir yandan okuyup, bir yandan çalışıyor şunun çocuğu maşallah! Eee artık ekmek aslanın midesinde.”
“Üniversite okumak kalifiyeliğin tek göstergesi olamaz, girişimci ve yeniliğe açık gençler iş piyasasında yerlerini alabilirler.”
“Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok.”
Yukarıda aktardığım cümleler herhangi bir aile sohbetinde, üniversitelerin kariyer zirvelerinde veya yüksek kürsülerden seslenenlerden duyabileceğimiz ve pek çok gencin duymaktan bıktığı cümleler. Burada bıkılanın kendisi salt gençlerin toplumsal üretim ilişkilerinde aktif rol alması değil, bu rol almanın biçimi ve gelişim sürecidir.
Yoksul ve orta sınıf ama günümüzde var olan birikim rejiminin yıkıcılığından dolayı fiili olarak yoksulluk sınırında gezen ailelerin çocukları, eğitim hayatları devam ederken bir yandan da zorunlu olarak çalışıyorlar. Eşitsizlik ortalama bir genci, daha ilkokul sıralarında yakalıyor. Ekonomik eşitsizlik koşullarında ayakta kalabilmenin tek çaresi de eğitim hayatı devam ederken bir yandan çalışabilmek oluyor. Kâh mahalle kuaför/berberinde çıraklık, kâh mevsimsel işçilik, kâh aile içi ücretsiz işçilik… Öğrenci işçiliğin kültürel bir algı olarak yansıması da bir yandan okuyup bir yandan çalışan öğrencilerin kasaba kültürünün aşınmadığı sosyal ortamlarda yüceltilmesi yönünde oluyor. “Ne de olsa genç dediğin ekmeğini taştan çıkaracak, ne devletine ne ailesine okurken yük olacak.”
“Yük olma” algısının alt yapısında eğitimin bir hak olarak devlet tarafından sağlanmasının bu topraklarda hiçbir zaman pratikte var olmadığından dolayı geliştiği aşikârdır. Eğitim hayatı devam eden her gencin, sosyal ve ekonomik olarak güvencesi sağlanmış şekilde var olabilmesi seçeneği varken gözleri sürekli yük olma söylemine çevrilmeye çalışılıyor.
Liberal akıl insanların var olan koşullarını “sihirli” dokunuşlarla veya bir süre “zorluklara” katlanarak değiştirebildiklerini iddia ederken gerçek bundan çok uzaktır. Liberal akıl, sürekli şunları kulağa fısıldar: Eğitimine devam edebilmen senin elinde, paran yoksa çalış, kimseye yük olma, zaten çektiklerinin sonucunda büyük büyük ödüller seni bekliyor.
Sınıfsal ayrımın keskin çizgilerle belirgin olduğu günümüzde diploma ile sınıf atlama hayalleri çoktan mazide kaldı. Yaldızlı diplomaları alsak da hayali kurulan mesleklerin hemen hemen hepsinde işçileşme süreci çok yıkıcı şekilde gerçekleşiyor. Önceden pek rahat serbest şekilde icraa edilebilen mühendislik, avukatlık gibi meslekler artık büyük ofislerin bünyesinde işçi mühendis/işçi avukat şeklinde yapılabiliyor.
Bu denklemin içinde de öğrenci işçilik üretim sisteminin ve buna bağlı olan hukuki düzenlemelerin “doğal” bir yansıması olarak var olmaktadır. Güncel birikim rejimindeki uygulamalarla birlikte tarihsel bir sürece dayanan öğrenci işçilik günümüzde tek tük öğrencinin, köyden kente okumaya gelen yoksul ailenin çocuğu olan gençlerin yaşadığı bir durum olmaktan çıkıp hemen hemen her öğrencinin deneyimlediği bir pratik halini almıştır.
Bir yandan okurken bir yandan çalışmak, hele üniversite yıllarında, çoğu öğrencinin geçinebilmek için başvurduğu bir yöntem. Peki öğrencilerin “iş piyasasında” yer edinebilme seyirleri nasıl gelişiyor? Bu süreç “Aman ben şu işi pek severim hem çalışayım hem mutlu mutlu ücretimi alayım, hobimden para da kazanayım…” şeklinde olmuyor tabii ki.
İş seçimleri dar alanda kısa paslaşmalar şeklinde oluyor ve seçenekler hemencecik kalifiye olmayan eleman ihtiyacı olan sektörlere ve iş kollarına kayıyor. Hizmet sektörü içerisinde yer alan iş kollarının önemli bir kısmı niteliksiz işçi ihtiyacını öğrenci işçilerden sağlıyor. Turizm iş kolu öğrenci işçiliğin en “rahat” icra edilebileceği iş kollarındandır. Kafe, bar, restoran gibi iş yerleri öğrenci işçilik durumunu hemen fırsata çevirerek; öğrenci işçileri, üretim sürecinin tekil örnekleri olmaktan ziyade bu süreçte aktörler değişse de üretim zincirinin kalıcı özneleri haline getirmenin yollarını döşemektedir.
Bu durumun patronlar için birkaç “avantajı” var. Niteliksiz eleman ihtiyacının yanında öğrenci işçilerin kanuni olarak sosyal haklarının gaspının daha rahat olabilmesi, iş yeri sahipleri için değişen yüzlerle ama iş yerinde kalıcı olarak öğrencileri istihdam etmesinin teşviki oluyor. Elbette öğrenci işçilerin çoğu sigortasız çalışırken aynı işi “profesyonel” şekilde yapan muadiline göre de daha az ücretle ve daha uzun sürelerde çalışabiliyor. Bir parantez olarak, iş yerinde öğrenci çalıştırmanın patronlar için başka bir yansıması da duygu tatmini şeklinde olur. Öğrenci işçi, patronun gözünde ücret karşılığı emeğini satın aldığı bir işçi değil, hayrına çalıştırdığı ve böylelikle eğitim hayatına destek sunduğu bir öğrenci oluyor.
Öğrenci işçiliğin önemli bir kısmını; günübirlik, kısa dönemli veya uzun süreli olarak eğitim hayatının devam ettiği süreçte çalışmanın yanı sıra mevsimsel olarak da çalışma oluşturmaktadır ki bu çalışma pratikleri oldukça birbirinin içine geçmiş şekildedir. Yazın şehir dışında mevsimsel çalışmayı kışın okulun olduğu ilde çalışma izlemektedir. Turistik kentlerin büyük ölçekli otellerinde çalışan işçilerin önemli bir ağırlığını da zaten öğrenci işçiler oluşturmaktadır. Bir parantez daha: Eğitim sisteminin ülkede üç aylık tatile dayalı olması tarihsel olarak tarım ülkesi olan Türkiye’de kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesiyle birlikte, önceden mevsimlik işçi olarak Çukurova’da pamuk hasadında çalışan nüfusu haziran başından ağustos sonuna kadar otellerde çalışmaya kaydırmıştır.
Turizm iş kolunun yanı sıra öğrenci işçilik deneyimleri tezgâhtarlık, özel istihdam bürolarında günlük işçilik gibi de seyretmektedir. Ayrıca azımsanmayacak sayıda öğrenci günlük ücretlerin diğer sektörlerden görece daha fazla olduğu inşaat sektöründe de çalışmaktadır. Öğrenci işçiliğin toparlandığı ağırlıklı kümeler olsa da bir pazar tezgâhında, bir tekstil fabrikasında yahut kargo firmasında liseli/üniversiteli bir öğrenciyi çalışırken görmemiz pek olağandır.
Öğrenciyken iş bulabilmenin yolları diğer emekçilerin izlediği yollardan farklı değildir, bu süreç genelde enformel şekilde olmaktadır. Çalışılacak iş yerinde bir hısım akrabanın varlığı, eğitimin devam ettiği veya ikamet edilen bölgedeki iş yerlerinde gelişen dostluklar sayesinde istihdam, arkadaşların aracılığı gibi durumlar iş bulabilmeyi kolaylaştırmaktadır.
Covid-19 pandemisinin tüm dünyaya yayılmasının olumsuz etkileri her kıtada yoksulları etkilediği gibi Türkiye’de de yaşanan sonuçlar farklı olmamıştır. Çalışırken virüsten dolayı ölmek ya da evdeyken açlıktan dolayı ölmek ikilemi ülkedeki her yoksul haneyi sarmışken güvencesizliğin en fazla olduğu işlerde çalışan öğrenciler de bu ikilemden nasibini almaktadır. “Normal” zamanlarda çalıştırmak için en çok tercih edilen öğrenciler, pandemi sürecinde ilk başta kapı dışarı edilenler oldular. Ne de olsa “Öğrencilerin asıl işi okumak, boş zamanlarında çalışırken kriz anlarında evlerine gitmeyi bilmeleri gerek.” Binlerce öğrencinin okurken aynı zamanda çalışması durumu yukarıda bahsettiğimiz gibi ağırlıklı olarak turizm iş kolunda gerçekleştiği için yeme-içme sektörüne gelen kısıtlamalardan dolayı işsiz kalanların önemli bir kısmı öğrenci işçiler oluyor. Pek çok öğrencinin güvencesiz, düşük ücretli, karın tokluğuna, fatura parasına çalıştığı işler pandemi ile birlikte kaybedildi. Bu da binlerce öğrencinin ekonomik anlamda uçuruma sürüklenmesi demek. Evet, en kötü koşullarda dahi olan işler şu süreçte kaybedildi. Devletin verdiği burs/kredilerin bir ay içerisindeki gıda harcamalarının dahi yarısını karşılamadığını düşündüğümüz zaman bu işsizliğin yakıcılığını anlayabiliriz.
Öğrenci işçilik neoliberal birikim rejiminin yıkıcılığıyla birlikte münferit olarak gerçekleşen bir olgudan ziyade her gencin deneyimlediği bir durum haline geldi. Ve artık üniversite diplomasının niteliğinin azaldığı bu dönemlerde öğrencilik hayatında geçici gözüyle bakılan işlerin üniversite bittikten sonra kalıcılaşması da söz konusu. Bu sürecin seyri diplomalı işçilerin beyaz yakalı işçi olarak işçi sınıfının bir öbeğini oluşturmanın yanında artık diplomalıların mavi yaka işlerde de varlığını göstermesi olarak ilerliyor. Böyle bir süreçte bütünsel bir sınıf perspektifiyle işçi sınıfının her katmanına ve özellikle öğrenci işçilere eğilim emek hareketine işsizlik, güvencesizlik ekseninde mücadele ivmesi katabilir. Öğrencilerin işçileşmesi, diplomalıların mavi yakalaşması durumları örülecek işçi sınıfı hareketine bir renk ve hız katabilir mi? Öğrenci gençliğin tarihsel dinamizmi, keşisim noktalarında sinerji yaratabilir. Ayrıca öğrenci işçilik olgusunun artması ve diplomalıların mavi yakalılaşması kendi için sınıf bilincinin gelişimine de örgütsel bir zemin yaratıldığı takdirde hız katabilir. Bu soru ve önermelerin cevaplarını sektör ve iş yeri ayırmaksızın her öğrenci işçiyle buluşmaya çalışacak, sendikal mücadelenin de deneyimlerinden yararlanacak bir “Öğrenci İşçiler” çalışmasıyla aramaya çalışacağız.