Kırılma Noktası – Mehmet Yılmazer
İdlip kırılmasının bölge politikasında bir dönüm noktası olacağı açıktır. Ancak bunun kadar önemli olan, bu kırılmanın iç politikada yaratacaklarıdır.
İdlip’te yaşananlar Ankara’nın hem Suriye politikasının hem de bölgede Moskova ve Washington arasında manevra yapma stratejisinin bitiş noktasına geldiğini gösterdi. Aslında yaşananlar bağıra çağıra geldi; ancak darbenin olması değil, büyüklüğü şaşırtıcı oldu. Ankara’nın bu kadar büyük gücü -zırhlı araçlar ve insan gücünü- hava desteği olmadan İdlip’e yığmasının hangi mantığa dayandığı en çok sorulan sorudur.
Bunun bölgedeki askeri ve siyasi güç dengeleri üzerinden akıl yürütülerek açıklanabilecek bir yanı yoktur. Yapılan bir taktik hata değildir. İktidara sahip olan bütün bir mantığın sonucudur. Ülke “kasaba esnafı” mantığı ile yönetiliyor. “Rusya’dan S400 aldık; doğal gaz boru hatlarını beraber inşa ettik ve hatta nükleer santral anlaşması bile yaptık; üstelik Rusya El Bab ve Afrin’de Ankara’nın yolunu açtı; İdlip’te neden açmasın?” Bu esnaf mantığı tam bir strateji körlüğü yaratmıştır. Moskova’nın Suriye’deki stratejisini biraz olsun kavrayan ve onun gücünü ciddiye alan bir mantık bu strateji körlüğüne düşmezdi. İki ülkenin taban tabana zıt stratejik konumlanması ortadayken Moskova’nın kendi stratejik konumlanmasından vazgeçmesini Ankara neye dayanarak beklemiştir?
Gücüne güvenmek olabilir. İdlip’e yığılan gücün büyüklüğünün caydırıcılığına mı güvenilmiştir? Hava desteği olmadan bu gücün büyüklüğünün caydırıcılık yaratmak bir yana kendini kolay hedef haline getirdiği için zaaflı bir yığınak olduğunu öngörmek için fazla askeri bilgiye gerek yok. İkinci neden, sahada “ansızın gelebiliriz” tehdidi ile bastırınca El Bab ve Afrin’de olduğu gibi İdlip’te de aynı sonuç almayı ummak, Ankara’nın İdlip’in Suriye savaşında çok kritik bir dönüm noktası olduğunu kavramadığı anlamına gelir. Ancak esas önemli olan neden, strateji yoksunluğu ve kasaba esnafı mantığıyla politika yapmaktadır. Son yaşananlar Saray’ın oyalama ve oyun bozma taktiklerinin çöktüğü nokta olmuştur.
Sadece İdlip taktiği değil, daha kapsamlı olarak ABD ve Rusya arasında yürütülen manevra taktikleri de çökmüştür. Ankara’nın son NATO ve ABD’ni yardıma çağırma manevraları; aynı zamanda sınırları açarak AB’ne baskı yapma taktiği çözüm getirebilecek adımlar değildir. Saray’ın ne ölçüde çaresiz bir noktaya geldiğini gösteriyor.
İdlip kırılmasıyla Ankara’nın ABD ve Rusya arasındaki taktik manevraları elbette son bulmayacaktır. Nasıl yeni bir içerik kazanacağı ise çok yakın zamanda belli olur. Fakat ne olursa olsun bundan sonra bu manevralarda kaybeden Ankara olacaktır. Bugüne kadar “kazanmış” görünen Türkiye’nin bundan sonra böyle bir şansı yoktur.
İdlip kırılmasının bölge politikasında bir dönüm noktası olacağı açıktır. Ancak bunun kadar önemli olan, bu kırılmanın iç politikada yaratacaklarıdır. İdlip ve Libya politikalarıyla birlikte dış politikanın iç politikaya aktarılması gittikçe zorlaşmıştı. Suriye’de son kayıpların yarattığı şok ile kırılmanın iç politikaya da yansıması büyük bir olasılıktır. Ancak bu kırılmanın hangi siyasi kanallardan ilerleyeceği henüz belli değildir. Kapıların açılıp mültecilerin AB’ne püskürtülmesi politikası içeride ırkçı söylem ve davranışların yükselmesine neden olmuş görünüyor. Sınırları açmanın İdlip’te yaşanan şokun hükümetin politikalarının ciddi bir şekilde sorgulanmasının önünü kesmek gibi bir rolü olabilir. Ancak bütün bu adımlar son derece kısa ve geçici etkilerden öteye sonuç yaratamazlar.
Dış ve iç politika büyük bir kırılma yaşıyor. Sınırları açmakla bu çöküşün etkileri yok edilemez. Eğer işlerse iktidarın bir imkanı daha vardır. Suriye ile resmi savaş ilan etmek ve içeride de “olağan üstü hal” ilanıyla baskıyı zirveye çıkararak gelecek dalganın önünü almak bir yol olarak düşünülebilir. Fakat bunun bile etkisi çöküşün sonuçlarını ortadan kaldırmayacaktır.
Bütün demokrasi güçlerinin artık savaşa karşı güçlü bir politikayı yükseltmelerinden başka bir rol görünmüyor. Tek adam rejiminden, popülizmin ve faşizmin sürekli yükselişinden ve Türkiye’nin bıçak sırtında olduğundan son yıllarda sıklıkla söz edildi. O bıçak sırtı artık çok keskin bir gerçek haline gelmiştir. Güçlü bir savaş karşıtı hareket yaratılmazsa bıçağın sırtından bir cehenneme düşmek büyük bir olasılıktır.
Yaşanan kırılma, barış ve demokrasi mücadelesinin yükseltilmesi için büyük fırsat kapılarını açabilir.