Üniversite Gençlik Mücadelesinde Bugünün İhtiyacı
Güç kaybından dolayı güçsüzlükleri birleştirip, tarifsiz bir çorbaya dönüştürmek mi? Yoksa ihtiyaç olan politikanın hayata geçirilmesi için sınırlı güçleri tam kapasite ile yan yana getirip sınırlı güçlerin potansiyelini büyütmek mi?
Faşizmin kurumsallaşması adım adım sürerken bu yol yürüyüşünden en çok etkilenen dinamiklerden bir tanesi de üniversite gençlik mücadelesi oldu. Gezi Direnişi’nin hemen akabinde “Artık her şey daha açık, sahici ve görmek istemeyene de göstere göstere” minvalinde bir akıl yürütmeyle iktidar üniversiteleri fethetme politikasına hız verdi.
İktidar üniversiteleri “fetih macerasında” adım adım ilerledi: Üniversitelerdeki faşistlerle ittifak yapıp onların önlerini açarak sistematik saldırılarla solun etkin olduğu üniversitelerde gücünü kırdı ve potansiyelini dağıttı. Barış bildirisi imzacısı akademisyenleri ihraç etti. Üniversitelerin her kademesinde iktidar yanlısı yöneticileri atadı. Bunların da da yetmediği durumlarda parti taraftarı akademisyenleri göreve getirdi.
Tüm bu süreçler üniversitelerde mücadele veren pek çok yapının güç kaybetmesine, hareket alanının daralmasına yol açtı. Elbette ki iktidarın presleri ve sermayenin hamlelerinin yanında üniversite gençlik mücadelesinin irtifa kaybetmesinin diğer önemli faktörleri sosyalist mücadelenin de güç yitirmesi, sosyalist ideolojinin ufuk kaybı, faşizmin kurumsallaşmasıyla sosyalist hareketlerin gitgide alanlarının daralması… Diğer yandan şunun da altının tekrar çizilmesine ihtiyaç var: Egemenlerin tüm pratiklerine rağmen Türkiye’de ve dünyada sistemin biz gençlere vadettiklerinin artık çok da bir alıcısı yok. “Büyük” anlatılar sadece koca bir geleceksizliği vadedebiliyor. Üniversite diplomaları artık piyasada “değer” göremiyor. Elde edinilen yetenek rozetlerinin önemli bir kısmı neo-liberalizmin krizinde bireysel kurtuluşu sağlayamıyor. Pek çok meslekte yoğun şekilde devam eden işçileşme süreciyle birlikte üniversite mezunlarının da sınıfsal karakterlerinde önemli değişimler oluyor. Dünün küçük burjuva sınıfı bugünün eğitimini gördüğü alanda iş bulursa beyaz, bulamazsa mavi yakalı işçisi haline geliyor. Üniversite mezunlarının sadece eğitimlerini gördükleri alanlarda değil alan dışında da iş bulmalarının “şans” işi olduğu bir gerçek. Sistemin bizlere bir gelecek vaat edememe sorunu ve siyasi iktidarın üniversiteleri fetih politikası sürerken gençlikle uzlaşıya varabilmiş değiller. Yakalanamayan uzlaşı kendini her çatlakta görünür kılabiliyor.
Bunun son süreçte en görünür olduğu yer ise kuşkusuz Boğaziçi protestolarıydı. “Kayyum Rektör İstemiyoruz!” nidası çok hızlı bir şekilde iktidarın otoriter politikalarına karşı gençliğin önemli bir kısmı tarafından sahiplenildi. Süreç içerisinde Boğaziçi Direnişi’ni boğmak için atılan pek çok adım uzun yıllardır bünyelerde biriken öfkenin taşmasına sebep oldu. Bizlerin kimliklerine, yaşam tarzlarına yapılan pek çok müdahale öfkenin bilenmesine sebep olurken Gezi’nin bir benzeri olarak ivme yakalayan otoriterliğe karşı Boğaziçi protestoları da bunun gençlik tarafından kabul edilmeyeceğinin tekrardan bir ilanı oldu. Boğaziçi protestolarında öfkesi taşan kalabalığın niceliği ortadadır. Öfke kendini kimi kritik momentlerde dışa vurmaya deva ediyor. Lakin bunun dışında yükselen dalgalar sonucunda şimdiye kadar kalıcı bir sonuç çıkmamaktadır. Gezi’de de açığa çıkan bu sorun, bizler açısından Boğaziçi Protestolarıyla yüze tekrar vurmuştur.
Üniversite gençliği mücadelesinin yeniden, zaman zaman değil sürekli bir şekilde üniversitelerde ve diğer tüm alanlarda gündemi belirleyici hale gelmesinin ihtiyacı gün gibi ortada. Ki bu ihtiyaç üniversitelerde mücadele yürüten sosyalist hareketlerin de kendini her anlamda yenilemesi için hayati öneme sahip. Üniversite gençlik mücadelesinin şu anki durumundan dolayı ortak bir mücadele hattının örülme ihtiyacı elzemdir. Bu ortaklığın saç ayaklarının nasıl olması gerektiği bir süredir çeşitli gençlik örgütleri açısından tartışma konusu olmaya başladı. Özellikle Boğaziçi protestolarıyla birlikte ilk önce Boğaziçi Direnişi’ne destek amacıyla kurulan ardından ortak kampanyayla yan yana gelen Üniversite dayanışmaları pratiğiyle, yan yana gelişin zeminin nasıl olması gerektiğinin daha da fazla tartışılmaya ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. Kimileri Üniversite Dayanışmalarına günümüz Dev-Genç’i olabilir misyonunu dahi yüklemeye başladı. Bugünün ihtiyaçları için faydalı sonuçlar ortaya koyabilmek için geçmiş deneyimler tarihsellikleri içinden değerlendirilmeli, nostaljik/romantik bakış ile değil. Açık ki, maddi hayatın köklü değişimi beraberinde mücadele pratiklerinin de değişimini zorunlu kılmıştır. Amacımız buradan doğru misyon tartışmasını derinleştirmek değildir. Ki özlenen/istenen ile şu an yapılabilen arasındaki açı farkı ortadayken bu tartışmanın pratikteki karşılığının en azından şimdi olamayacağı açıktır.
Bugünün ihtiyacı nedir?
Çoğu zaman kendi içimizdeki açmazlardan kurtulabilmek için, olması gereken pratikleri hakkıyla yapmamanın ağırlığını üzerimizden atmak için “yeni” olanlara sımsıkı sarılmaya çalışırız. “Yeni” formüllerin pratikte alternatifi yaratılamayan pek çok sorunun üstesinden gelebileceğine olan inanç içimizdeki iyimserlikle doğru orantılıdır. Israrlı bir şekilde politik hattın tartışılması ve çizilecek politik hattın üzerinden gerekli örgütlenme araçlarının netleşmesi gerekirken çoğu zaman bu böyle olmuyor. Politik hat tartışması bir anda rafa kalkarken günün filiz halindeki deneyimleri üzerinden, örnek vermek gerekirse üniversite dayanışmaları, çabucak ortak mücadele yolu ve yöntemi yeniden keşfetilebiliyor. Teorik düzeyde ihtiyaç olarak tespit ettiğimiz konuların pratikte yeterli oranda hayata geçirilemeyişi üzerinden hareket etme kısa dönemlikte olsa “beklentilerimizi” karşılayıp yeniye olan sempatiyi besliyor, iyimserliği arttırıyor. Varoluş nedenleri üniversitelerden doğru eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükseltmek olan gençlik örgütlerinin, yani üniversitelere dönük kendi öz ve bağımsız politik hattı olan öğrenci gruplarının, şu sorulara vereceği sahici yanıt ile yol alınabilir:
Manifestolarımızdaki politik hat bizlere yetmiyor mu?
Sorun bu politik hattın nitel ve nicel olarak inşa edilemeyişi mi, yoksa bu hatların topyekûn değişmesi gerektiği mi?
Veya en açık haliyle soru şu olabilir:
Yaşanılan temel tıkanma noktalarından çıkış yolu yeni bir öğrenci gençlik örgütü kurmak olabilir mi?
Özellikle tartışmalar; iktidar ve sistem karşıtı tüm gençliği kapsayacak, herkesin kendini özgürce ifade edebileceği, politikaların merkezden değil yerellerden belirleneceği, hiyerarşik değil kolektif önderliğin işler kılındığı, öğrenci kulüpleri-topluluklarını da içeren, öğrencilerin öz sorunlarını gündemleştiren yani sosyal olanı siyasallaştıran bir yapının ihtiyacı üzerine yoğunlaşıyor. Özetle öğrenci gençliğin, iktidar ve sistemden kaynaklı tüm sorunlar üzerinden örgütlenecek bir kitle örgütünün/örgütlerinin ihtiyacı. Mevcut öğrenci gençlik yapılarımız Parti gençlik örgütü/komsomol değil de bağımsız politik hatta ise zaten bunların doğrudan hayata geçirileceği yerler değiller midir? Elbette ki varlık nedenleri zaten bu sorunlar üzerinden sosyal olanı siyasallaştırmak olan öğrenci gruplarımızın hemen hemen hepsinin kuruluşları tam da yukarıda yürütülen tartışmalar üzerinden şekillenmiştir. Buradan doğru en kestirme ve “kaba” cevabı vermek gerekirse, sorun yeni bir politik hattın ihtiyacı değil, önceden de tespit edilen politik hattın yolunun nasıl birlikte inşa edileceğidir. Öğrenci gençlik mücadelesinden doğru mücadeleyi büyütme anlayışıyla var olan gençlik örgütlerinin zaten önemli bir kısmı (en azından kağıt üzerinde) kitle örgütü vasfına sahip olması için, öğrencilerin öz sorunları üzerinden politika yapmak için kurulan yapılardır. İhtiyaç da bunlara bir yenisini eklemek değil aslında güçlere güç katacak bir birliktelik formülünü bulmaktır. Yani öğrenci gençlik mücadelesinin / öğrenci gençlik örgütlerinin bir bütün olarak önünü açabilecek pratiklerin ortaya konmasıdır.
Birlikte mücadele denince akla yukarıda da bahsettiğimiz gibi önceki deneyimler ve bunlardan çıkarılacak dersler gelir. Dev-Genç’in yanı sıra Öğrenci Dernekleri de tarihteki önemli ortak mücadele zeminlerinden biridir. Bu tarihsel deneyimlerden de dolayı birlikte mücadele denince topyekûn ortak bir çalışma ve örgütlenme platformu akla ilk gelen ve en öncelenen yaklaşım olabiliyor. Lakin günün ihtiyacı salt bu mudur? Günün ihtiyacı zaten çoğu öğrenci oluşumlarının varlık nedeni olan politikaların tekrardan keşfi ve buna denk düşen ortak zeminin tesisi mi? Aslında sorun eğer altını çizdiğimiz politikaların görünür olmaması ve gündemi belirleyememesi ise ihtiyaç bu politikaların hâkim olmasının yolunun tesisidir. Bu bağlamda aslında öğrenci gençliğin öz sorunları üzerine politika yapmayı önceleyen öğrenci örgütlerinin “bir hevesle” yeni platformların kuruluşu için bir araya gelmekten ziyade bu politikaları eş güdümlü halde yürütmek üzerinden yan yana gelişi daha fazla anlam kazanıyor. Her bir öğrenci oluşumunun mevzilendiği veya mevzilenmeye çalıştığı alanlar üzerinden eşit, demokratik üniversite mücadelesinin inşa edilme çabası ve bu çabayı güçlendirecek tarzda pratiklerin var edilebilmesi yakıcı ihtiyaç. Bu tarz bir yan yana geliş şu anın en gerçekçi zeminini kurmanın ilk adımıdır. Ortak söz ve asgari oranda ortaklaşılmış politika üzerinden gelişecek bir tür üniversite gençliği cephesi hem her öğrenci grubunun özgün pratiklerini açığa çıkarmanın aracı olacak hem de bu pratikler açığa çıkarken bir birini besleyen, güçlendiren bir ilişkilenme biçimi ortaya çıkacak. Bu yan yana gelişin gelişimiyle birlikte yan yana gelen grupların birbirini daha fazla tanıma ve işleri ortak şekilde yapma kapasitesi artacaktır. Ayrıca her grubun ihtiyacı ve yapabilirliği doğrultusunda ortak politikanın farklı cephelerden yükseltilmesi zemini ilk etapta yan yana gelişlerdeki pürüzleri en aza indirecektir. Bu zemindeki birliktelikte her grup kendi öz ihtiyacı doğrultusunda örgütlenme sürecini de hızlandıracaktır. Ortak Platform ve ortak örgütlenme havuzu yaratmaktan ziyade ortak söz ve kritik noktalarda yan yana gelişlerle pratik inşa üzerinden gelişecek bu süreçte her bir öğrenci örgütü örgütlenme araçlarının gelişmişliği düzeyinde kendini de besleyebilecek, bu süreçten güçlenerek çıkabilecektir. Bu ortaklığın temel ayaklarından biri de rekabetten çok birbirinden öğrenmenin asli duruş noktası olabilmesinin tesisidir. Üniversitelerdeki her bir savunma ve mevzi kazanma hamlesindeki deneyim aktarımı, birbirine öğrenerek bakabilme yeteneği, ortak söz ve asgari oranda ortaklaşılmış politikayı büyütecektir. Buradaki yan yana gelişin yeterli doygunluğa ve niteliğe gelmesiyle birlikte yan yana gelen grupların ortak cepheyi büyütmeye dönük iş bölüşümleri de kritik olacaktır. Örneğin aynı üniversitede çalışma yapan birden fazla grubun her fakültede çalışma yürütmesinden ziyade, alanlar üzerinden elde bulunan imkanlara göre yapılacak iş bölüşümü verilen emek ve yaratılan değer oranında değer hanesine yazılacaktır.
“İdeal” olan veya temenni edilen ile şu anın ihtiyacı arasındaki açı farkının en aza inmesi için böyle bir ara geçiş formuna ihtiyaç vardır. Kuşkusuz yan yana gelişin sağlıklı şekilde işlemesi için en temelde bu ortaklaşmanın ortaklaşanları da güçlendirmesi gerekmektedir. Buraya “dar grupçu ve faydacı yaklaşımın tesis edilmesi” şeklinde bir eleştiri getirilebilir. O yüzden demek istediğimizi biraz daha açmakta fayda var. “Üniversite gençliği mücadelesinin büyümesi” dediğimiz şey aslında tam da o alanda çalışma yürüten yapı/yapıların hem nitel hem nicel anlamda güç kazanmasıdır. Eğer bu mücadeleden genel geçer bir şey kast etmiyorsak, bu alanda olan örgütlü güçlerin hareket kabiliyetlerinin ve politikalarını hayata geçirebilme yeteneklerinin artmasıyla mücadelenin büyüyeceğini söyleyebiliriz. Bu yüzden yukarıda vurguladığımız noktalar bir veya birkaç yapının ihtiyacı değil aslında öğrenci gençlik mücadelesi veren herkesin sorunları ve ihtiyaçlarıdır.
Güç kaybından dolayı güçsüzlükleri birleştirip, tarifsiz bir çorbaya dönüştürmek mi? Yoksa ihtiyaç olan politikanın hayata geçirilmesi için sınırlı güçleri tam kapasite ile yan yana getirip sınırlı güçlerin potansiyelini büyütmek mi? Günün ihtiyacı penceresinden baktığımız zaman ikinci seçenek belki en ideali olmayabilir ama güncel tabloda en gerçekçi ve hayata geçirilebilmesi en mümkün olanı gibi durmaktadır. Başlangıç ve kısa dönem için öğrenci gençlik hareketinde gelişecek birlikteliğin temel ayakları şunlar olabilir: Şu ana kadar biriktirilen deneyimlerin paylaşılması… Güvencesizlik ve geleceksizlikten kaynaklı yaşanan öz sorunların gündemleştirilmesi/gündemleştiren öğrenci gruplarına omuz verilmesi… Üniversitelerdeki baskıcı politikalara karşı asgari oranda ortaklaştırılmış sözün ortaklaştırılması… Her grubun faaliyet yürüttüğü alandan doğru yükselteceği iş bölümünün tanımının, zaman zaman yürütülecek kampanyaların ortak ve her grubun özgün olarak yürütülebileceği şeklin tanımının yapılması… Bu kampanyalarda kimi zaman küçük de olsa kazanımlar elde edebilmek için somut planlamaların tanımlanması… Kısa dönemlik bu “kaynaşmadan” sonra ortak ve uzun dönemlik hamlelerin/yolun netleştirilmesi ve hayata geçirilmesiyle birlikte gündeme göre dar alanlarda dolanmak zorunda kalan hattan ziyade talepler doğrultusunda gündemi belirleyen, gündem yaratan, fiili-meşru hatta yürüyen üniversite gençlik örgütlerini/üniversite gençlik mücadelesini görmenin arifesinde olabileceğiz.
Elbette masa başında söylenen bir sözün hayatta denenmeden kesinliği ve gerçekliği ortaya konamaz. Tüm griliğiyle sunulan “reçetelerin” çok da fayda etmediği bugünlerde tarihin deneyimleriyle birlikte yaşamdan ve güncelden öğrenebilen öznelerin daha çok tartışması ama en çok da pratikte var edebilmesinin ihtiyacı her geçen gün daha da yakıcılaşıyor. Hepimize kolay gelsin…