Arkadaşa Notlar-2: Yeniyle Buluşmak Yeniyi Kazanmak İçin Gençlik – Salih İncesoy
İllustrasyon: Julien Pacaud
Türkiye’de sosyalist hareket yaşlandı. Biyolojik olarak da, siyasi olarak da… 60’larda açılan önceki dönemin aklı ve ruhuyla yol almaya çalışıyor; yol alamıyor.
“…
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Mevlana
Türkiye’de sosyalist hareket yaşlandı. Biyolojik olarak da, siyasi olarak da… 60’larda açılan önceki dönemin aklı ve ruhuyla yol almaya çalışıyor; yol alamıyor. Yenilenemedikçe gençleşemiyor; gençleşemedikçe yenilenemiyor. Geminin kaptanları, yakın tarihe dair karnelerinde taşıdıkları onca kırık nota rağmen dümeni teslim etmemekte ısrar ediyor.
Ekonomik krizle ilgili yakın zamanda İstanbul’da gerçekleşen mitingde sosyalistlerin verdiği fotoğraf, durumun daha da sıkıntılı boyuta vardığını gösterdi. Gençlik örgütleri ya çok cılızdı, ya da yaşlı (!). Kastedilen yaşlılık, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda siyasi. Yaşlanmış/yaşlandırılmış gençlerden oluşan böylesi kortejler, geride kalan zamanların aklıyla yer aldı mitingde. Yeniye dair bünyesinde taşıdığı ne varsa, üzerindeki eski giysilerin altında görünmez olmuştu.
Mitingde bugüne değen, canlı olan, umut veren politik ses, yine gençlerden gelendi. Şimdilik cılız da olsa, gitgide sararanın yanında taze yeşillikleriyle dikkat çekiciydiler. Üzerlerine tam oturmuş bugünün kostümleriyle kendilerini alanda var ettiler…
Yaşlanmışlığa dair iki örnek daha. İki görüntü. İlki, ÖDP’nin geçtiğimiz aralık ayında Ankara’da yaptığı olağanüstü kongresinden. Diğeri, yine aynı ay TKP’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği buluşmadan.
ÖDP kongresinden bir fotoğraf karesine bakıyoruz. Yaş ortalaması 60 ve çoğunluk erkek. Anlaşılan o ki 70’lerin kazanımlarıyla -üzerine pek de bir şey konulmadan- bugüne kadar gelinmiş. Kongre, “kapsamlı değişim, yenilenme, gençleşme, kadınlaşma” vurgularıyla toplandı. Fotoğraftaki sıkıntılı durumun partililerce de fark edildiği anlamına geliyor bu. Fakat cepten yenilerek yürünen yolun sonunda verilen bu fotoğraf, “kapsamlı değişim”in başarılabileceğine dair pek umut vadetmiyor…
Şimdi de TKP’nin buluşmasından bir görüntüyü izliyoruz. Oldukça kalabalık ve epeyce de genç var. Görüntüyü dikkatle izlemeye devam ediyoruz. Otomatlaşan devlet törenleri kıvamında bir etkinlik… Rahatsız edici bir düzenlilik hali… Her şey aynı kalıptan çıkmışçasına bir örnek. Aynı renk pankartlar, sloganlar… İnsanların oturuşları, kalkışları, slogan atışları, kaş çatışları… Havaya kalkan yumrukların omuzlardan yükseklikleri, kolların açıları… Konuşmalardaki ses tonları… Yeninin o rengârenk zenginliğiyle inadına bir tezat ve her şey çok sıkıcı… “Umut”tan söz ediliyor buluşmada. Fakat bu tekdüzelik ve sıkıcılıkla, salondaki “yaşlandırılmış gençler” partilerini umut haline getirebilir mi? O da mümkün görünmüyor…
Liberali, devrimcisi; sosyalist hareketin tüm kesimleri, bu iki görüntünün uzağında değil.
İnsanlık, tarihsel bir eşikte… Bir geçiş dönemi… Köklü bir değişim… Yeninin artan doğum sancıları… Çokça işaret ettik bu konulara. Bir büyük keşif değil “köklü değişim” tespiti, bu haliyle kaldığı müddetçe. Hatta yalnızca bunu söylemek, pek bir şey söylememek anlamına da geliyor. Boylu boyunca yaşamın içerisinde bugünün yol haritasını çıkartabilmek gerekiyor.
Kapitalist mülkiyet ilişkileri çerçevesinde üretici güçlerin -kapitalizm öncesi üretim ilişkileriyle kıyaslanmayacak düzeyde- tempolu gelişimi, yerküreyi sosyal ve ekolojik yıkımın eşiğine taşıyor. Kritik sınır değerlerin aşıldığı günümüzde, emeğin sömürüsünün yanına coğrafya ve insan üretici güçlerinin tahribatının yarattığı yeni çelişkileri de ekleyen kapitalizm, kendi mezarını kazıyor. Artık kapitalist üretim ilişkilerinin kendisini yarına taşıyıp taşıyamayacağı değil yalnızca, bütünüyle yeryüzündeki canlı hayatın sürdürülebilirliği tartışılıyor. Fantastik kurgulara konu olan olaylar, günümüzün can acıtıcı gerçekleri haline gelmiş durumda. Saçmalık boyutuna varan bu tablo karşısında gençliğin zihninde “başka bir dünyanın mümkün olduğu” düşüncesi gelişiyor. Bu düşüncelerin bir olgunluk seviyesine varmasıyla birlikte, sosyalist bir gelecek, gençliğin arayışlarının gündemine yerleşiyor…
Gençlik, sosyalist mücadelenin önemli bir dinamiği. Bu, tüm zamanların genel bir doğrusu. İnsanlık tarihinin geçiş momentinde gençliğin oynayacağı rol, olağan zamanlardakinden daha kritik anlamlar taşıyor. Yeni olanla buluşmak ve yeni dönemi kazanmak için gençlikle güçlü bağlar kurmak, sosyalistler açısından acil ve zorunlu bir görev halini alıyor.
“Yenilenmek” dedik. Gençlikle bağ kurma meselesinin günümüzdeki anlamına ve zorunluluğuna işaret ettik. Burada iki nokta önemli.
Birincisi; gençlik, değişimin getirdiği yenilikleri bünyesinde taşıyandır. Sosyalist hareket, gençliği ne kadar tanıyabilirse, yeni dönemi de o kadar anlayabilecektir. Gençlikle temas, yeniye dair çözümlenmesi gereken zengin veriler sunar. Eski kuşakla kıyaslamak… Acele ve ezbere yargılarda bulunmak… Eskimiş doğrulara uymayan yönleri törpüleme çabasına girmek… Kapitalizmdeki köklü değişimi ıskalayan ve kaçınılmaz olarak gerçekliğin duvarına çarpıp etkisizleşecek sığ yaklaşımlardır bütün bunlar.
İkinci nokta; gençleşen sosyalist hareketin, yeni yaşamın içerisine girme şansı artacaktır. Kapitalizmin yakın tarihinin açığa çıkarttığı yeni mücadele dinamikleri… Ya da kapitalizmin tarihi kadar eski fakat kapitalizmin gelişimiyle birlikte yepyeni özellikler kazanan mücadele dinamikleri… Mücadele dinamiklerinin yeniliklerini kavramaya, geçmiş dünyanın ezberlerine hapsolmamış gençliğin yeni aklı daha çok yatacaktır.
Ayrıca aydın gençlik, yalnızca bünyesinde taşıdığı yenilikleri sosyalist ortama taşımakla kalmaz, aynı zamanda o yeniliklerin tarifini yaparak sosyalist teorinin güncellenerek yetkinleşmesine de önemli katkılar sunabilir. Bu dönemde sosyalist hareketin böylesi genç katkılara çok ihtiyacı vardır.
Kuşkusuz gençlik, homojen bir toplam değildir. Sınıfsal pozisyonlara, kültürel kimliklere, bilgilenme olanaklarına erişebilme durumlarına ve daha bir dizi farklılığa göre sosyalist mücadeleye farklı nitelikler katmaktadır.
Varoş gençliğinin yıkıcı enerjisiyle, öğrenci-aydın gençliğin ve beyaz yakalı işçi gençliğin kurucu yeteneği, sosyalist mücadelenin sahip olması gereken iki başat niteliktir. Bu nitelikler yan yana geldiğinde ve birbirini tamamladığında harikalar yaratabilmektedir.
Gezi’yi hatırlayalım. Varoş gençliğinin kitleyi yarıp en öne, en öndeki barikata afili afili ilerleyişleri ve barikat başındaki performansları, “taş atmayalım”cıların bile takdirlerine mazhar olmuştu. Üniversitelilerin ve beyaz yakalı işçi gençliğin parkta örülen “yeni yaşam”daki belirleyici rolleri; ihtiyaca göre dakikaları bulmadan organize oluşları gerçekten hayranlık uyandırıcıydı. Yine hatırlayalım, o büyük kalabalığın üzerine gaz ve ses bombaları atıldığında, değil bir izdiham yaşanması, kimse kimsenin ayağına bile basmamıştı. Kısacası, yıkıcı ve kurucu niteliklerin etkileşimleri ve birbirlerini tamamlamaları, isyana şiirsel bir ahenk ve güzellik kazandırmıştı.
Konumuza bir soru sorarak devam edelim. Kapitalizmde yaşanan değişimin mücadele dinamiklerine kazandırdığı yeni nitelikler her zaman iyi midir? Buraya kadar yaptığımız vurgular, her yeniliğe bir iyilik/olumluluk atfettiğimize dair algı yaratmış olabilir. Böyle bir genelleme yanlış olur. Yeni niteliklerin sosyalist mücadele açısından iyi olup olmadığına, niteliklerin kendilerine bakarak karar verilebilir.
Hemen yakın tarihimize, 90’lı yılların gençliğine bakalım. Alışkın olduğumuz adlandırmayla “98 kuşağı” diyebiliriz o dönemin gençlerine. 12 Eylül 1980 faşizmi; ardından 90’larda koskoca sosyalist bloğun çöküşü ve bu yenilgi ikliminde ortalığı kaplayan postmodernizm ideolojisinin ucubeye çevirdiği “yaşayan ölü” bir kuşak. Bu yeniliğe “iyi” denilebilir mi?
Postmodernizm perdesinin yırtıldığı günümüzde durum çok farklı. Aklı, fikri ve ruhu kapitalizmin sınırlarını aşan; kendisini bugüne mahkûm hissetmeyen bir genç kuşak. İşte günümüzün bu yeniliği iyidir ve sosyalist hareket açısından büyük avantajdır.
Örneğin, internet teknolojisinin getirdiği ve sürekli geliştirdiği/üzerine yenilerini eklediği olanaklar, günümüz gençliğinin normalidir. Bilgiye ulaşmak, -bilgi kirliliği gibi çeşitli sıkıntılar barındırsa da- hiç bu kadar süratli ve kolay olmamıştır. Dünyanın bir ucundaki yaratıcı fikrin, dünyanın diğer ucundaki bir gence ilham vermesi yalnızca dakikalar almaktadır. Dijital ortamda kurulan sosyal paylaşım ağları, organizasyon gücünü ve yeteneğini olağanüstü geliştirmiş, mekânsal anlamda sınır tanımayan boyuta vardırmıştır. Kadınların “Las Tesis” eylemi, yine kadınların feminist grevi, gençlerin iklim grevi, evrensel bir etkileşimle dalga dalga dünyaya yayılmıştır. Halk isyanlarının bulaşıcılığının hızı, geçmişle kıyaslanmayacak ölçüdedir. İsyanların zengin anlamlar içeren sembolleri de artık ortaklaşmıştır. Vendetta, Dali, Joker, -Beyrut’tan Santiago’ya, Paris’ten Kadıköy’e- dünyanın sokaklarından ezilen halkları selamlamaktadır. Genç isyanların dili evrenselleşmektedir.
Bütün bunlar, yeninin sunduğu avantajlara dair birkaç somut örnektir.
Kapitalizmin çok boyutlu krizinin derinleştirdiği sosyal ve ekolojik yıkımlar, halk isyanlarını tetikliyor. Sayısız ülkede art arda açığa çıkan isyanlar, bugünün dünya tablosunun belirgin bir rengi. Joker… Parazit… En çok izlenen filmler, adaletsizliği ve isyanları konu ediyor…
Başta söyledik, tekrar edelim; kapitalizme aklı ve ruhu yatmayan gençlik, halk isyanlarının dinamosu durumunda. 7,7 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 41’i 24 yaşın altında. Bu koskoca genç nüfusun yaşamı, kriz içerisinde debelendikçe her şeyi daha da tüketen/tahrip eden akıllara zarar bir sistem ve o sistemin tepesinde sürekli kendilerine parmak sallayan boğucu otoriter siyasi iktidarlar tarafından işgal edilmiş durumda. Aklı ermeye başladığı andan bugüne dünya gençliğinin yaşadığı durum bu. Ve gençlik, bir yandan iklim krizinin nedenlerini ve çözümlerini, diğer yandan korkunç boyutlara varan toplumsal eşitsizliğin nasıl giderilebileceğini, yeryüzündeki kaynakların nasıl adaletli paylaşılabileceğini tartışıyor. Sıkıcı birer tiyatroya dönüşen temsili demokrasi kurumlarına karşı, sözünü söyleyeceği yeni yolları arıyor, buluyor. Yenilikleriyle ve yeniye açık oluşlarıyla sürdürdükleri “başka bir dünya” arayışlarının yarattığı bilinç birikimi, onları sosyalizmle buluşma noktasına taşıyor. Bir yanda manyak diktatörler iktidar koltuklarını işgal ede dursun, diğer yanda dipten gelen genç dalga birike birike 21. yüzyıl sosyalizmine doğru akıyor.
Çeşitli ülkelerde bir süredir yapılan kamuoyu araştırmaları, bu tespitimizi doğrular nitelikte.
Anti-komünist bir vakıf tarafından 2019 yılı Ekim ayında yapılan ankette 2 bin 400 ABD vatandaşına siyasi tercihleri soruldu. Ankette, 23-38 yaş arası nüfusun yüzde 36’sı komünizm fikriyle ilgili olumlu görüş bildirirken, yüzde 70’i 2020 başkanlık seçimlerinde sosyalist bir adaya oy vermeyi olasılık dâhilinde gördüğünü ifade etti. Ayrıca anket sonuçlarına göre ABD’de kapitalizm karşıtlığının önceki yıla göre yüzde 8 arttığı ortaya çıktı. ABD’de 2019’un yaz aylarına yapılan bir başka kamuoyu araştırmasında da gençlerin yüzde 49,6’sı yaşamlarını sosyalist bir ülkede sürdürmek istediğini ifade etmişti.
İngiltere’de yakın tarihte yapılan genel seçimde Muhafazakar Parti’nin oy oranı artmasına karşın, genç nüfus seçimdeki sol seçenek olan İşçi Partisi’ne oy verdi. 18-24 yaş grubu içerisinden Corbyn’e oy verenlerin oranı yüzde 67.
Bu iki örnek, kapitalizmin ‘Kâbe’lerinden gelmesi açısından önemli. Dünyanın farklı ülkelerinde yapılan kamuoyu araştırmalarında da benzeri tablolar ortaya çıkıyor. Gençlerin siyasi tercihlerindeki trend, bugünden yarına dünyanın gidişatına dair fikir veriyor.
Olağan zamanların düşünce ve davranışı, verili sistemin rasyonalitesinin sınırları içerisinde devinir. Yeniyi kuracak özne, eskiyen şimdinin içerisinde birikir, gelişir. Tarihsel geçiş momentinde kurucu öznenin yeni dönemin kapısını açacak eylemi, tarihsel değer kazanır. Böylesi süreçlerde niteliğin rolü, niceliğe baskın gelir.
Yeniye ayaklarını basan niteliğe bürünme sürecinde, sosyalist hareketin gençlik aşısına ihtiyacı var. Sosyalistler, çoklu organ yetmezliğine sürüklenen kapitalizm karşısında giderek güncel bir görev halini alan tarihsel rollerini gençleşerek oynayabilir.
Açılan her yeni sayfa, dönemin genç öznelerini öne fırlatır. Cüssesi ne denli iri olursa olsun, yenilenemeyenler ve hızla yaşlananlar, kapanan tarihsel sayfayla birlikte tarih olur.
Türkiye’deki gençler de dünyaya geldikleri anda, bitmeyen ekonomik kriz ve gitmeyen AKP iktidarı kâbusuna gözlerini açtılar. Rekorlara koşan genç işsizlik, güvencesizlik, ruhları pranga altına alan otoriterlik… Bu ülkenin gençlerinin bugününü de yarınını da karartmaya devam ediyor. Gençleşmek ve yenilenmek için gerekli un, yağ, şeker sosyalistlerin önünde duruyor…