Arkadaşa Notlar | Devrimci Strateji Konusu Tartışmalarımızın Neresinde?
Günümüz devrimci mücadelesi strateji rotasında yol almadığı gibi, bu konuda bir tartışma da yok. Devrimci pratik, “hep ve yalnız” gündelik taktikler üzerinden seyrediyor.

Hikmet Kıvılcımlı 70’te kaleme aldığı “Oportünizm Nedir” çalışmasında şu düşüncelerini dile getirir:
“Son yılların önde giden devrimcileri, hep ve yalnız ‘Strateji’ üzerinde tartıştılar. Bu eğilim işin kolayına kaçmaktı. Aslında birkaç cümle veya sayfa ile özetlenebilecek ve doğrusu, yanlışı epey uzun süre sonra ortaya çıkabilecek olan Strateji kesiminde söylenenleri olaylar hemen yalanlayamazdı. Taktikse onun zıddı idi. Söylenir söylenmez uygulanması gerekirdi, uygulanır uygulanmaz, olaylarla çarpılıverirdi. Onun için bütün ‘Stratej’lerimiz en bilgincil titizlikle, günün, her günün kaçınılmaz görevleriyle ilgili Taktiğe yan çiziyorlardı.”
Yarım asır sonra tablo tam olarak tersine döndü. Günümüz devrimci mücadelesi strateji rotasında yol almadığı gibi, bu konuda bir tartışma da yok. Devrimci pratik, “hep ve yalnız” gündelik taktikler üzerinden seyrediyor. Sosyalistlerin farklı öbeklerinin birlikte yürüttüğü tartışmaların ufku, “dönem değerlendirmeleri” ve bu değerlendirmelerden çıkan “dönem taktikleri” sınırının ötesine geçmiyor. Yaygınlık kazanan bu tartışmalar, sosyalistlerin böylesi bir etkileşimi kuşkusuz değerli ve geliştirici. Fakat tartışmaların, arayışların, bu kritik meseleye doğru da derinleşmesi şart.
Bilindiği gibi devrimci strateji planı, en genel anlamda “hangi sınıfların hangi sınıflara karşı konumlanacağı ve iktidar hedefiyle yürütülecek sınıflar savaşının nasıl bir yol yordam izleyeceği” konularını içerir. Bu plan, içinde bulunulan maddi koşulların ekonomik, politik, kültürel, tarihsel, coğrafi vb. tüm veçhelerinin sistematik bir analizinden çıkar. Maddi koşullar günden güne değişmeyeceğinden, strateji uzun vadelidir; ancak koşullardaki köklü değişimler sonucu değiştirilir.
Taktik, strateji rotasında, stratejinin belirlediği hedefe doğru atılan gündelik adımlardır. Atılacak her adım, yürünen güzergahın -çok sayıda parametrenin etkisiyle- değişen durumuna göre yeniden yeniden şekillenir. Stratejinin katılığının ve uzun vadeliliğinin aksine taktik, alabildiğine esnek ve kısa ömürlüdür.
Strateji /taktik diyalektiğini “Halk Savaşının Planları” çalışmasında Kıvılcımlı şöyle tarif eder:
“Kabaca benzetirsek: Strateji bir MERDİVEN’dir, taktik onun BASAMAKLARI’dır. Merdiven durumunu yaratmayan basamaklar (Stratejisiz taktikler) düşünmek nasıl ham kuruntu ise, yani SAÇMALAMAK ise, tıpkı öyle, basamaksız bir merdiven (Taktiksiz strateji) düşünmeye ve uygulamaya kalkışmak da gülünç ve saçma bir anlamsızlık, ukalalık olur.”
Sınıflar savaşının büyük bir hararet kazandığı 60’lı yıllar, aynı zamanda devrimci strateji tartışmalarının da yoğun olarak yaşandığı bir dönem. Kıvılcımlı bu tartışmalarda, TKP içerisinde 20’lerin sonlarında çerçevesini oluşturduğu “demokratik devrim” stratejisiyle yer alır. Dönemin canlılığı, zenginliği ve dünyada esen devrim rüzgarlarının atmosferi altında yürütülen tartışmalar çok da zaman yitirilmeden bir sonuca varır; ayrı ayrı yollar çizilir, belirlenen yol haritaları doğrultusunda devrime yürüyüş başlar.
Strateji planlarında kırları/köylülüğü temel alanlar yüzünü köylere ve dağlara, kentleri/işçi sınıfını temel alanlar yüzünü fabrikalara ve işçi mahallelerine çevirir. Bu dönem devrimci hareketin önüne koyduğu stratejiler, -aralarında önemli farklar olmakla birlikte- çok kabaca bu şekilde tasnif edilebilir.
70’lerin başından itibaren söz konusu olan, belirlenen stratejilerin hayata geçirilmesi ve diğer bir anlamda pratikte sınanmasıdır. Fakat devrimci hareket o günlerden bu günlere strateji konusunda bir daha tartışma yürütmeyecek, pratikte verilen sınavlar üzerinden kapsamlı bir otokritik yapmayacaktır…
Coşkulu çıkışın önderliğini yapan çok sayıda genç devrimci kadro 71 askeri darbesinin ardından yitirilse de darbenin gücü mücadelenin yükselişini durdurmaya yetmez. 74’te cezaevinden çıkan kadrolarla süreç büyük ölçüde kaldığı yerden devam eder. Fakat yola koyulurken çizilen strateji planlarıyla gündelik taktiklerin mesafesi bu ikinci evrede açılmaya başlar. Bir otokritiğe dayanmayan bu değişim, çok büyük ölçüde hayatın zorlamasıyla “kendiliğinden” yaşanır.
80 darbesi, Türkiye devrimci hareketinde derin bir kırılma anıdır. Devrimci hareketin önemli bir kesimi, devrimci stratejiyle -bir daha geri dönmemecesine- bu momentte bağını koparır. 80’lerin sonlarında toplumsal dinamiklerdeki canlanmayla birlikte devrimci zeminde -yine başta belirlenen stratejiler ekseninde- yaşanan toparlanma uzun soluklu olamaz; 90’larla birlikte tıkanır ve giderek erimeye başlar.
Türkiye devrimci hareketinin 60-90 arası ikinci döneminde stratejilerin büyük bölümüyle taktikler arasında bir uyumsuzluk hep vardı. Özellikle mücadelenin ağırlıklı olarak kentlerde aktığı koşullarda kırları temel alan stratejiler zorlanıyordu. Ama yine de öyle ya da böyle, devrimci yapılar, strateji planlarının gerilimini bir biçimde taşıyordu. 90’lardan sonra gündelik taktiklerin stratejilerle bağı tamamen koptu; stratejik bakış, devrimci ortamdan kayboldu. Epeyce uzun bir zamandır, “stratejisiz” bir pratik sürdürülüyor. Devrimci yapıların karakterleri, dayandıkları sınıflara, yürüdükleri yollara göre şekillenir. Stratejiler rafa kalkınca farklar silikleşti, her yapı benzer alanlarda çok benzer işler yapmaya başladı, neredeyse aynılaştı.
Yaşadığı erimeyi tersine çevirmeyi başaramayan devrimci yapılar, gündelik taktikler üzerinden “güç biriktirme” çabasını sürdürüyor. Fakat “biriktirilecek güce nasıl bir nitelik kazandırılacağı, o güçle sonra, daha sonra ve en sonunda ne yapılacağı” sorularının yanıtları boşlukta sallanmaya devam ediyor…
Aynılaşan, “varlığını koruma” ve “güç biriktirme” adımında uzun süreli patinaj yaşayan devrimci mücadele, doğrunun/yanlışın, başarılının/başarısızın belirlenmesinde kendi ölçütlerini yarattı. Devrimci yapılar ve kadrolar, bu ölçütlere göre benzer karakterler kazanmaya başladı. “Gösteri toplumu”nun, “imaj çağı”nın ruhu, devrimci ortama da önemli ölçüde sindi…
Nitelikten bağımsız nicelik… Örgütlenmek, çoğalmak elbette önemli bir ölçüt; fakat hangi zeminde çoğalıyoruz? Harekete geçirebildiğimiz insanlar hangi hedefe doğru yürüyor? Yalnızca çoğalmak, devrimci mücadelede başarının ölçütü olabilir mi?
Medyatikliğe kilitlenmiş siyaset… Gösterişli/medyatik işler birbirini kovalıyor; biçim, özün önüne geçiyor. Eylemler, tiyatral bir hal almış durumda. Etkili bir kurgu, vurucu bir içerik, oyuncular hazır ve sahne! Devrimci stratejinin yükünden özgürleşilen gerilimsiz alanda birbirine çok benzeyen ve giderek tek tipleşen medyatik şovlar. En çok izlenen, en fazla beğeni alan, “başarılı” olarak kaydediliyor. Her şeyin çok çabuk tüketildiği, uçuculaştığı “akışkan toplum”da böylesi “etkili” işlerin yarattığı etki ne kadar kalıcı olabilir?
Eylemlerde militanlık ya da radikalizm… “Fark koyma” adına zaman zaman içeriği boşaltılarak sivriltilen kavramlar. Radikalizm, mevcudun köklü değişimini anlatır. Devrimci stratejiyle bağı olmayan her taktik, radikalizmle mesafelidir. “Polise mukavemet” fotoğraflarının en gösterişlisinin bile bu mesafeyi kapatmaya gücü yeter mi?
Ezilenlerin dünyasına girecek, yaşamlarına değecek politikalar ve bu politikaları onlara taşıyacak güçlü sözler… Elbette gündelik taktikler açısından bunlar önemli. Kitlelerde karşılık bulması, taktik plan çerçevesinde bir başarı ölçütü olarak da değerlendirilebilir. Fakat devrimci stratejiye dayanmayan gündelik taktiklerin başarısı, mücadeleyi devrime ne kadar yakınlaştırabilir?
Devrimciler stratejiyle bağlarını koparırken, kapitalist devlet, “kapitalizmin bekası”nı esas alan stratejik yaklaşımını hiç kaybetmedi. Devlet mekanizmasında onca çürüme, çözülme, paralize olma durumları yaşanırken, bu tarihsel niteliğinde bir eksilme söz konusu olmadı. Devletin aklı ve refleksleri bu noktada oldukça canlı. Sisteme yönelik tehdit algısında bu akıl işliyor. Devlet aklı, devrimci hareketi kapitalist sistemin esas tehdidi olarak görüyor. Bu tehdide karşı yaklaşımını, tehdidin tonlarına göre belirliyor. Öncelikle baktığı şey, devrimci yapıların stratejik duruşu. Aynı işleri yapanlara farklı muamele, bu bakıştan ileri geliyor. Devrimcilerin gündemlerinden çıkardığı meseleyi, kapitalist devlet gündeminde tutmaya devam ediyor…
90’lardan itibaren devrimci stratejiden kopuşun temel nedeni, ayağımızı bastığımız, havasını soluduğumuz maddi koşullarda yaşanan köklü değişim. Sosyalist kutbun çöküşü, dünya politik tablosunu bambaşka bir hale getirdi. Bu denklemde kapitalizm, toplumsal hayatın tüm alanlarında büyük dönüşümler yaratacak neoliberal modeli devreye soktu. Hayatımıza giren yeni teknolojilerin de katkısıyla kapitalist üretimin organizasyonundan işçi sınıfının yapısına, devletlerin denetim ve baskı mekanizmalarından gündelik yaşamın şekillenişine, çok ciddi değişimler yaşandı.
Küresel düzeyde yaşanan bu baş döndürücü değişim, 80’li yıllarla birlikte Türkiye’ye yıldırım hızıyla yansıdı. “Güçlü bir otokritiğe dayanan ve kapitalist sistemdeki bu dönüşümü yakalayan bir devrimci strateji planının çizilmesi” meselesinin de sosyalistlerin tartışma zeminlerinde gündemleşmeye başlaması gerekiyor.
Her bir devrimci yapının bazen yan yana, bazen ayrı ayrı, bazen rekabet halinde ve bazen dayanışma içerisinde yoğun çabası, emeği var. Yaşamın yenilikleriyle epeyce temas edildi, hatırı sayılır ipuçları yakalandı. Bu değerli birikim, zihinsel ve pratik bir devrimci sıçramaya zemin oluşturmalı. Kimi sivrilen soruların yanıtlarının aranmasıyla işe başlanabilir:
Yaşanan değişimler içerisinde en çarpıcı olanlarından birisi iç göç. Son 40 yılda 30 milyonu aşkın insan köylerden/kasabalardan metropollere aktı. Bu trend sürüyor. Modern tarihte eşine ender rastlanan bir nüfus hareketi. Çok boyutlu sonuçları olan bu konunun strateji planında karşılığı neler olabilir?
Metropollere akan bu büyük nüfus, gittikleri yerlerde yeni yaşam alanları oluşturuyor. Metropoller, “varoşlar-standart kentsel alanlar-siteler ve lüks alanlar” olarak bölünüyor. Varoşlarla lüks alanlar arasında ekonomik, kültürel, mekânsal vb. açılardan derin bir uçurum bulunuyor. Kentsel dokunun bölünmesi olgusunun strateji planında karşılığı neler olabilir?
İşçi sınıfı, devrimci strateji planının başat konularından. Kapitalist üretim organizasyonundaki değişimler, üretim süreçlerinin sanayi kapitalizmi dönemindeki “katı” yapısının esnekleştirilmesi, yeni teknolojiler, işçi sınıfının yapısında da değişimlere yol açıyor. Parçalı bir hal alan işçi sınıfının bütünsel hareket yeteneği zayıflıyor. Gündelik örgütlenme taktiklerinde oldukça zorlayıcı olan bu durum, strateji seviyesinde de tartışılabilir mi?
Kalıcı kitlesel işsizlik de günümüz kapitalizminin bir olgusu. Geçmiş stratejilerin sınıfsal dayanağı olan işçi sınıfının ya da köylülüğün pozisyonu, üretim ilişkileri üzerinden tanımlanıyor, politikalar buna göre belirleniyordu. Üretim ilişkilerinin dışına düşmüş -giderek daha da büyüyen- işsiz yığınlara, strateji planı çerçevesinde nasıl yaklaşılmalı?
Türkiye’nin köylerinin önemli bir kısmı, 84 çıkışıyla birlikte Kürt hareketinin öncülüğündeki ulusal mücadelenin çekim alanına girdi. Köylerin boşalmasına yol açan kitlesel iç göçün yanına bu durum da eklendiğinde, yüzünü kırlara dönmüş devrimci stratejiler açısından iflas kaçınılmazdı. Ayrıca neoliberal ekonomi politikalar, tarımsal üretimde ve kırsal coğrafyada ciddi değişimler ve yıkımlar yarattı. Epeydir üzerinde pek kalem oynatılmayan “köylülük” konusu, strateji bağlamında yeniden nasıl ele alınabilir?
İç göç gibi dış göç de kapsamlı sonuçlar yaratan oldukça kritik bir mesele. Yerküre, bir kez daha insanlık tarihinin büyük bir nüfus hareketine sahne oluyor. Bu devasa kitlenin kalıcı olacağı ülkelerden birisi de Türkiye. Çok büyük kısmı derin yoksulluk yaşayan bu insanlar, öncekilerden bambaşka niteliklere sahip kendi varoşlarını oluşturuyor. Bu konu, strateji düzeyinde nasıl ele alınabilir?
Giderek güçlenen, devrimci ortam dahil toplumsal yapının her alanında dönüşümler yaratan kadın hareketi ve ayrıca iklim krizinin açığa çıkardığı ekoloji hareketi strateji planında nasıl yer bulabilir?
Türkiye devleti, tehdit algısında ilk sırada yer alan devrimci harekete yönelik baskı-denetim-müdahale mekanizmalarını yeniledi. Tarihsel derslerle ve yeni teknolojilerin sağladığı olanaklarla işleyen bu sistem, uzun zamandır nefes alma fırsatı tanımamacasına anlık işliyor. AKP iktidarıyla otoriter bir rejimin inşası sürecinde bu tablo kesif bir hal alırken bir takım yeni nitelikler de kazandı. Bu konunun, strateji planındaki karşılığı nedir?
Son olarak, bütün bu kapsamlı değişimlere yanıt üretecek devrimci strateji planının yürütücüsü “devrimci örgüt” nasıl şekillenmeli? Ayrı kanallardan akan mücadele dinamiklerinin ortak bir devrimci hatta yürüyüşünün orkestrasyonu nasıl bir yapıyla sağlanabilir?
Kısaca üzerinden geçtiğimiz bütün bu konular ve bunlara eklenecek farklı başlıklar, yeni bir doğuşun kapısını aralayacak devrimci strateji planının çizilmesi perspektifiyle masaya yatırılmayı bekliyor.
Devrimci hareket, yarattığı birikimlerle tarihsel bir sıçramayı başarabilecek kapasitededir. Başka çare yok; yeryüzünün kapitalizm belasından kurtulması için başka seçenek ve umut yok…