Seçim-Savaş Sürecinde Sınıflar Savaşını Büyütmek

Elektrik zamlarına karşı yükselen protestolar, Kılıçdar’ın “ödemiyorum” çıkışı sonrasında bıçak gibi kesilmişti. Kılıçdar’ın hamlelerinin dozu giderek artsa da bunların esas olarak kitlelerdeki izleme eğilimini daha da güçlendirdiğinin altını çizmek ve hak ettiğinden büyük anlamlarla taltif etmemek oldukça önemli görünüyor.

Ülkenin politik gündeminin savaş eksenli tartışmalar tarafından şekilleniyor oluşu, içine girilen momentin bir seçim-savaş dönemi olarak ele alınması gerektiğini bir başka yönden ispatlıyor. Bir yandan Güney Kürdistan’da tüm hızıyla devam eden ancak sansasyonel ölçekte bir gelişme sağlanamadan içeride çok merkezi bir gündem haline getirilmek istenmeyen operasyonlar devam ediyor. Bölgede Barzani Peşmergesi ve Türk ordu birlikleri Irak ordusunun kontrolündeki kimi petrol kuyularını ele geçiriyorlar. Irak ve Suriye merkezi hükümetlerinin bölgede hâkim olamayışı, dünya piyasalarında yaşanan enerji kaynakları rallisiyle birleşince Kürtlere karşı askeri hamlelerin iktidar cenahına kazandırması hesap edilen siyasi destek artışıyla egemen sınıfların istikrarlı enerji kaynaklarına erişme arzuları bir kez daha birleştirici bir motif olarak sahaya sürülüyor.

Bu hedeflere ulaşma konusunda ABD merkezli Batı bloğu tarafından sağlanan esnekliğin sınırları NATO’nun genişlemesi tartışmasında iktidar tarafından alınan pozisyonla daha da genişletilmeye, emperyalist merkezden alınan yol verme onayının açık desteğe dönüştürülmesi hedefleniyor. Yapılan pazarlıkların Avrupa’da yaşayan kimi devrimci veya siyasi mültecilerin iadesiyle ilişkili olmadığı apaçık ortada. İktidar bir kez daha paçalarından akan esnaf kurnazlığıyla geviş getire getire pazarlıkta el yükseltiyor. Buralarda edilen lafların birkaç hafta sonrasında yenilip yutulacağı apaçık ama ne gam! Suudiler, Emirlikler, İsrail ve yaklaşmakta olan Mısır salvoları sonrasında bu tür tutarsızlıkların anlık bir geri dönüşünün olmadığının gayet farkındalar. Türkiye, güney sınırlarının aşağısındaki petrol ve doğalgaz jeopolitiğinde alan genişletmeyi ve Zap’ta yürüttüğü operasyondan sansasyonel sonuçlar çıkartmayı temel seçim kampanyası olarak kurguluyor ve Ukrayna Savaşı’nda ilişkilerini ısıttığı NATO’yu da bu kurgusunda daha güçlü bir çıpa haline getirmeye çalışıyor. Pazarlığın temel çerçevesi bu.

İçeride ise “şok” mahkeme kararlarıyla muhalefetin üzerindeki basınç yükseltiliyor. Bu saldırılar, muhalefetin direnç seviyesini test edebilmek açısından önem taşıyor. Güçlü tepkilerin örgütlenememesi hem yeni saldırıların dozunun yükselmesine zemin hazırlıyor hem de muhalefet tabanında kaderci bir kabullenmeciliği derinleştirmeyi amaçlıyor. Muhalefet ise kitleleri seyirci konumunda tutma ezberini bozmaksızın bu saldırıların psikolojik etkilerini bertaraf edecek tutumlar almaya devam ediyor. Sahadaki düşük enerjiye bakıldığında 21 Mayıs mitinginin de “biz yaptık ama onlar gelmedi” gerekçesine destek üreteceği öngörülebilir.

Kılıçdaroğlu bir süredir bu tür hamlelerde ön alma inisiyatifi kullanarak adaylık konusundaki ısrarını da ortaya koyuyor. SADAT hamlesini de bu çerçevede okumak gerekir. SADAT’ın şu aşamada oynadığı kritik rol, iktidarın siyasi desteğiyle semiren askeri-sinai kompleksin MÜSİAD destekli bir kanaldan küresel piyasalarda derinleşmeye çalışması açısından önemli. Aynı örgütün özellikle cihatçılardan devşirilen askeri birliklerin orduya teyellenmesi konusunda önemli roller oynadığı da biliniyor. SADAT devletle cihatçılar arasında geliştirilen ilişkilerin MİT’le birlikte temel yürütücüsü.

Fransa’da çimento şirketi LAFARGE, IŞİD yönetimindeki bölgede fabrikasını çalıştırmaya devam ettiği için terör suçu işlemekle yargılanmaya başladı geçen hafta. SADAT’ın faaliyetlerinin daha geniş bir ölçekte deşifresi NATO ile pazarlık halindeki, ABD’den yeniden F-16 almaya soyunan ve gelişen askeri-sınai kompleksini de küresel piyasalarla entegre etmeye çalışan Türkiye’nin işlerini zorlaştırma potansiyeli taşıyor. SADAT’ın Suriye iç savaşı ve çökertme planı sonrasında genişleyen faaliyet alanının özellikle cihatçılarla iç içe geçen boyutları, onun görece özerkliğini görüntüde artırması sonucunu doğurdu.

Kılıçdaroğlu bu görece özerklik şalını ortadan kaldırmaya dönük hamlesiyle muhalefet adına psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye ve kitlelerin oynaması gereken rolü bir kez daha ikame etmeye çalıştı. Bunda kısmen de başarılı olduğu gözüküyor. Elektrik zamlarına karşı yükselen protestolar, Kılıçdar’ın “ödemiyorum” çıkışı sonrasında bıçak gibi kesilmişti. Kılıçdar’ın hamlelerinin dozu giderek artsa da bunların esas olarak kitlelerdeki izleme eğilimini daha da güçlendirdiğinin altını çizmek ve hak ettiğinden büyük anlamlarla taltif etmemek oldukça önemli görünüyor.

Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük soygun, siyaset sahnesinin savaş ekseninde biçimlendiği bir sahnenin arka planında devam ediyor. Emekçi sınıflar bütün öbekleriyle (prekarya, proletarya ve orta sınıflar) bir varlık yokluk savaşının ortasında yalnızlaşma ve seslerinin duyulmaması dehşetiyle karşı karşıya kalıyorlar. Özellikle asgari ücretin yeniden güncellenmesi talebini hep birlikte ciddiye alarak 15-16 Haziran’ın yıldönümünde pahalılığa, düşük ücretlere ve yeniden baş gösteren işsizliğe karşı en geniş eylem zeminlerini inşa etmek için kolları sıvamamız ve iktidarın savaş eksenli politikalarına karşı sınıf savaşının sıcaklığını hissettiren bir aktör olarak yanıt vermemiz gerekiyor.