Rusya’nın tercihi

Şimdi yaşanan paylaşımda Sosyalizmin belirgin bir safı yoktur. Çin’in özgül durumuna rağmen yaşanan paylaşımda sosyalizm ve emperyalizm saflaşmasından söz etmek mümkün değildir. En genel anlamda kapitalist dünyanın eski egemenleri ile yeni yükselenler arasında gittikçe şiddetlenen bir mücadele vardır.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Moskova’da yaptığı bir konuşmada Ukrayna savaşının tarihi anlamı üzerine önemli vurgular yaptı: “Bugün, tıpkı 1917’de veya 1991’de olduğu gibi tarihi bir yol tercihi karşısında bulunuyoruz.” (Yakın Doğu Haber, çev. Hazal Yalın)

1917’de Rusya’nın tercihi sosyalizm olmuştu. Bu sadece Rusya için değil insanlık için de büyük bir tarihsel adımdı. 1991 ise insanlık için bir yıkım, kapitalizme dönüş oldu. 2022’de Rusya nasıl bir tercihle karşı karşıyadır?

Ukrayna savaşı 2008’den beri çizgileri gittikçe netleşen “çok kutuplu dünya düzeni”nde radikal bir değişim yarattı.

“AB, Anglo-Saksonların tek kutuplu dünya düzenini tesis etme planlarında uysalca hizalanarak, Avrupalıların hayat kalitesini, hayati menfaatlerini ABD uğruna feda ederek bağımsızlık alametlerini tamamen kaybediyor.” (Lavrov, a.y.)

Rusya “Avrupalı dostlarının” tavırlarından düş kırıklığına uğradığını daha önceleri de belirtmişti. AB’nin kendini “ABD uğruna feda ettiğini” söylemek bu düş kırıklığının derinliğini ortaya koyuyor. Özellikle Almanya’nın iyice köşeye sıkıştırılması “Anglo-Sakson” ittifakı için önemli bir kazançtır.

Rusya’nın tecridinden sonra Lavrov sıranın “Güney Çin denizine” geleceğini belirtiyor. Bu yoldan Çin de hırpalanacaktır.

“Batılı ülkeler başkalarının maddi varlıklarına yönelik soyguncu eylemleriyle de öngörülebilir, anlaşmalarına bağlı ortaklar olarak kalan son itibarlarını da tamamen parçaladılar. Artık mülksüzleştirmeye, “devlet korsanlığına” karşı kimsenin güvencesi yok. Bu yüzden sadece Rusya değil pek çok başka devlet de Amerikan dolarına, Batı teknolojisine ve pazarına bağımlılığını düşürüyor. Eminim ki dünya ekonomisinin tutarlı bir şekilde de-monopolizasyonu uzak bir gelecekte değil. …” (Lavrov, a.y.)

Rusya’nın tercihi bu söylenenlerde saklı olmalı. Batılı ülkeler “soyguncu eylemlerle” “son itibarlarını parçalamışlardır”.  Bu cümlede de bir düş kırıklığı saklıdır. Rusya’nın varlıklarına el konulmasının bu noktalara varacağını belli ki Moskova öngörememiştir. ABD’nin ardında “kolektif Batı”nın hizaya gelmesi Moskova’yı yeni bir tercihe zorluyor: “Dünya ekonomisinin tutarlı bir şekilde de-monopolizasyonu”. Bu “çok kutuplu dünya”nın ekonomik alanda tekrarından başka bir değildir.

Lavrov bu kutbu konuşmasında kabaca şöyle tanımlıyor:

“Rusya ve Çin ilişkileri bütün tarihi boyunca en iyi noktada. Hindistan, Cezayir, Mısır’la özel ayrıcalıklı stratejik ortaklık derinleşiyor. ‘İran Körfezi’ ülkeleriyle ilişkiler yeni bir seviyeye çıkıyor. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’yle, Asya-Pasifik bölgesindeki diğer ülkelerle, Yakın Doğu’da, Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da da aynı şeyler oluyor. …” (Lavrov, a.y)

Rusya 1991’de kapitalizmi tercih etmişti; bugün 2022’de yeniden 1917’ye dönemez. Bütün bu söylenenler kapitalizm içinde ve emperyalizm çağında yapılan tercihlerdir. Emperyalizm dünyayı 1850’lerden beri yüz elli yıldan fazladır paylaşıyor. Elbette bu paylaşım savaşlarının hepsi bir diğerinin kopyası değil, dönemin güçler durumuna göre şekillenen paylaşımlardır. İnsanlık İkinci paylaşım savaşını hala unutmadı. Sosyalizmi yeryüzünden faşizmle silmeye kalkanlar kendileri silindiler.

Şimdi yaşanan paylaşımda Sosyalizmin belirgin bir safı yoktur. Çin’in özgül durumuna rağmen yaşanan paylaşımda sosyalizm ve emperyalizm saflaşmasından söz etmek mümkün değildir. En genel anlamda kapitalist dünyanın eski egemenleri ile yeni yükselenler arasında gittikçe şiddetlenen bir mücadele vardır.

Lavrov’un saydığı ülkeler soğuk savaş yıllarındaki “Bağlantısızlar Blokunu” hatırlatıyor. Ancak aslıyla bir ilgilisi olmadığı gibi, nitelik olarak bir benzerliği de yoktur. Bugünkü dünyanın denklemi aslında çok karmaşık değildir. Bir dönemin tek egemeni ABD, Sosyalist sistemin var olduğu yıllarda kapitalist dünyanın kaptan köşkündeydi. Bu durum 2008 krizinden ve Afganistan yenilgisinden beri köklü bir değişime uğramaktadır. Bir yandan Çin yükselirken, öte yandan Avrupa’nın güçlü ülkelerinin Rusya ile ilişkilerinin yoğunlaşması ABD için çok büyük bir risk oluşturmaktaydı. ABD kendi gerileyişini ve hatta çöküşünü engellemek için Avrupa, Rusya ve Çin ilişkilerini engellemek zorundaydı. Washington’un “Grand Stratejisi”nin özü budur. Irak savaşında bu strateji uygulandı ancak geri tepti. Şimdi Ukrayna savaşı ile bir fırsat daha yakalamış gibi görünüyor. Ama bu sözde fırsat dünyayı kıyamete doğru sürükleyecekse bu yoldan kimler yürümeye devam edecektir?

Günümüzde bu kıyametin bir provası yaşanıyor. Ancak bu yola ne Avrupa, ne Rusya ne de Çin girmek isteyecektir. Rusya’nın tercihi Hindistan’dan Latin Amerika’ya kadar saydığı ülkelerle “de-monopolizasyon” yolunu mu tutmaktır? Rusya’nın kafası karışık. Emperyalizm çağında ve onun içinde tekeller nasıl tasfiye edilecektir? Böyle bir yola çıkılırsa iş eninde sonunda tekelci kapitalizme karşı mücadeleye varır.

Bildik eski formülleri tekrarlamayalım. Kapitalizm hala önemli bir krizin içindedir ve üstelik kriz derinleşerek ilerliyor. Şu anda dünya kapitalist sistemi neoliberalizmin iflasından sonra pusulasız bir şekilde yol alıyor. Henüz yeni bir sermaye birikim modeli yaratamadılar. Bu noktada büyük bir boşluk vardır. Öte yandan güç dengelerinin sancılı bir değişim sürecine girdiği günümüzde emperyalist paylaşım eski yollardan mı yürüyecektir? Bu yolun klasik temsilcisi Anglo-Sakson kapitalizmidir. Yoksa dünya ülkeleri arasındaki ilişkiler Rusya’nın dile getirdiği ancak ne olduğu belli olmayan başka yollardan, de-monopolizasyon yolundan mı yürüyecektir?

Bu sorunun henüz bir cevabı yok! Zaten bütün gerilim ve savaşlar yeni bir yol bulabilmek için!