Sri Lanka modeli: Hanedan, talan, isyan

Hanedan ve talan kader değil.
De ta fabula narratur.

2022 yazında yaşanması muhtemel açlık isyanlarının açılışı Sri Lanka’dan geldi. Yüksek enflasyon, savaşın da etkisiyle artan hammadde maliyetleri, arz sorunları gibi etkenlerle temel tüketim ürünlerinin toplumun geniş kesimleri için karşılanamaz hale gelmesi olgusu giderek yaygınlaşıyor. Yoğunlaşan jeostratejik çelişkiler de isyan atmosferini güçlendiriyor. Morgan Stanley’in verilerine göre 2021’de %6.2 büyüyen dünya ekonomisi bu yıl ancak %2.9 büyüyecek, yani işsizlik ve pahalılık eş zamanlı artacak (stagflasyon).

Sri Lanka’da Mart ayından beri devam eden halk isyanı giderek büyüyor. Halkın öfkesine hedef olan iktidarı aile içinde paylaşan Rajapaksa hanedanı, 2005 yılında biraz da beklenmeyen bir şekilde iktidara gelmiş ve o döneme kadar Sri Lanka siyasetinde geleneksel elitin içerisinde yer almayan bir aile. Küreselleşmenin yarattığı alternatif sermaye birikim olanaklarının egemen sınıfın periferik unsurlarını iktidara taşıdığı 2000’lerin ilk 10 yılının hasadı bir hanedan bu. Küçük bir oy farkıyla iktidara gelmelerinde 1980’lerden itibaren, nüfusun yaklaşık %10’unu oluşturan Tamillerin bağımsız devlet talebiyle geliştirdikleri silahlı mücadelenin öncüsü Tamil Kurtuluş Kaplanlarının seçimleri boykot çağrısının da etkili olduğu iddia ediliyor. Hanedanın siyasette yükselişleri, Tamil Kaplanları’nı, kitlesel katliamları da içeren kirli savaş yöntemleriyle 2009 yılında tamamen yenilgiye uğratmalarından güç almıştı. Mahinda Rajapaksa başkan olarak seçildiğinde, Tamil Kaplanları ülkenin kuzeyinde bağımsız bir devlet kurma hedeflerinden geri adım atmış ve Norveç’te sürdürülen ateşkes görüşmelerinde özerklik talebini öne çıkarmaya başlamışlardı. Mahinda ve ABD’den gelerek ordunun başına geçen kardeşi Gotabaya ise barış görüşmelerini bitirerek, kuzeye çok kapsamlı bir saldırıya giriştiler ve “zaferlerinin” sonucu olarak da bütün itirazları susturmayı başararak ülkeyi bir yağma ve talan sahasına çevirdikleri bir 13 yıllık bir seçimli otokrasi inşa etmeyi başardılar. Yani azınlık Tamillerin soykırımvari yöntemlerle yenilmesi çoğunluk Sinhalilerin başının göğe ermesini sağlamadı, tam tersine ülkelerinin ve yaşamlarının egemen sınıfın ganimeti haline dönüşmesini mümkün kıldı.

Ağustos 2020’de yapılan seçimlerden büyük bir zaferle çıkmaları sonrasında devlet başkanlığı, başbakanlık ve kabinenin birçok önemli üyesinin Rajapaksa ailesinden geldiği bir yönetim ortaya çıkmıştı. Gotabaya Rajapaksa devlet başkanı oldu, 2005-2015 arasında devlet başkanlığını yürüten Mahinda Rajapaksa ise başbakanlıkla birlikte finans, kentsel dönüşüm (inşaat?) ve Budist işleri (diyanet?) bakanlıklarını da üstlenmişti. İç güvenlik bakanlığı koltuğunda da yine bir Rajapaksa oturmaktaydı. Güçlerinin zirvesindeki Rajapaksa hanedanı büyük altyapı yatırımı ihalelerini denetimsiz bir biçimde dağıtmayı başarırken azınlıklar ve gazeteciler üzerindeki baskıyı da sürekli artırdılar.

Fakat ülkenin 1948’de elde ettiği bağımsızlık sonrasında girdiği en büyük iktisadi kriz, iktidarın desteğinde hızla büyük bir erimeye yol açtı. Döviz rezervlerindeki erime ülkenin yakıt ihtiyacını karşılayamamasına, günlük 10 saati aşan elektrik kesintilerine ve hızla yükselen enflasyona yol açınca faturanın hanedana kesildiği, Başbakan’ın yakılan evinden ordu eliyle kurtarılabildiği bir halk isyanı tetiklendi.

Döviz krizini aşmakta zorlanan ülkenin kimyasal gübreleri yasaklayarak Sri Lanka’yı bir organik tarım ülkesi olarak ilan etmeleri de ülkenin temel ürünleri çay ve pirinç üretiminde önemli düşüşlere yol açtı. Cin fikirli iktidar üyelerinin ekonomik mucize yaratarak tarihe geçmek amacıyla kırdıkları potlar 22 milyon nüfuslu ülkenin halkı için yaşamı daha da çekilmez hale getirdi.

Kaynak bulmak için son yıllarda Çin’e yönelen Rajapaksalar bu tercihlerinden dolayı hem yakın komşuları Hindistan’ın hem de Tamillerin kitlesel olarak katledilmesine “kaygı” bile ifade edemeyen Batı emperyalizminin hışmına da uğramaya başlamıştı. Bu açıdan isyanın hızla yaygınlaşmasında uluslararası konjonktürün de uygun koşullar sağladığı tahmin edilebilir.

İktidarı temsil eden binaların karşısındaki meydanların işgal edilmesini temel mücadele biçimi olarak seçen halk hareketi, pazartesi günü Rajapaksa taraftarlarının saldırısı sonrasında taktik değiştirerek yöneticilerin yaşadığı binalara yönelerek bunları ateşe vermeye başladılar. Mahinda şiddetin tırmanması sonrasında istifa etti ve bir askeri garnizona sığındı. Hafta sonu ilan edilmiş olan sokağa çıkma yasağının halk tarafından dikkate alınmadığı açıkça görülüyor. Bu durum sonrasında orduya halka ateş açma yetkisi de verildi. İktidar partisi üyelerinin silahlı saldırılarında ona yakın eylemci hayatını kaybetti. Halk hareketinin en önemli beklentisi yanlış ekonomi politikalarıyla ülkeyi açlığa, yokluğa ve yaşam pahalılığına mahkûm eden Rajapaksaların istifa etmeleri. Gotabaya henüz istifa etmedi ancak meclisin son yetkilerini de kendi elinde toplamasını sağlayacak bir yasa önergesini geri çekmeyi kabul etti. Halka da “içinde hiçbir Rajapaksa’nın yer almadığı bir hükümet atama” vaadinde bulundu.  Muhalif partilerin de temsil edileceği bir “birlik hükümeti” kurulması planlanıyor ancak bu planı başarıya ulaşıp ulaşamayacağı belli değil. Sokak hareketi belli bir parti tarafından kontrol ediliyor gibi görünmüyor ve basına demeç veren eylemcilerin büyük bir kısmı herhangi bir parti adına hareket etmediklerini özellikle vurguluyorlar. Ülkenin mecliste temsil edilen üçüncü büyük partisi olan Komünist Partisi ise çağımızın temel trajedisinin bir tezahürü olarak isyanı devrime dönüştürmek amacıyla inisiyatif almak yerine olası bir askeri darbe tehdidine karşı halkı sükunete davet ediyor.

Hanedan ve talan kader değil. De ta fabula narratur.