Ekvador’un Yeniden Doğuş Sancıları – Ayşe Tansever
Ekvador protestoları genelde bir lider ya da parti yönetiminde olmadan kendiliğinden başlama geleneği taşımaktadır. Halklar yürütülen politikaları beğenmediklerini dile getiriyorlar ama dileklerini gerçekleştirecek bir önderleri de olmuyor. Bu kez sanki biraz farklı gibi gözüküyor.
2 Ekim günü Ekvador Devlet Başkanı Lenin Moreno’nun ertesi günden itibaren benzin ve dizel fiyatlarının sübvanse edilmesinden vazgeçileceğini açıklaması üzerine hemen 4 Ekim Perşembe günü taşıma iş kolunda çalışan işçiler süresiz greve gideceklerini açıkladılar. Otobüs, taksi ve kamyon sürücüleri sözlerinde durdular ve ülke felç oldu. Taksi şöförleri arabaları ile yolları kapattılar. Kimse işe, çocuklar okullarına gidemedi.
Aynı gün ülke çapında protestolar başladı. Otobüs, taksi ve kamyon sürücüleri yanında çeşitli sendikalar, yerli halklar, öğrenciler, tarım işçileri ve örgütleri sokaklarda benzin ve dizel zammını protestoya başladılar. Olaylar hafta sonunda da durulmadı. Sokaklar işgal edildi. Barikatlar kuruldu. Ortalık yakıldı yıkıldı. Yağmalamalar, çatışmalar başladı. 20 vilayette 230 üzerinde gösteri yapıldı. En önemli kentlerden olan Guayaquil ve başkentte, kent savaş alanına döndü.
Moreno’nun sübvansiyonları kaldırmasının temel nedeni IMF ile mart ayında imzaladığı 10 milyar dolarlık kredi anlaşmasıdır. Bunun ilk taksidi 4.2 milyar için onun bildik reçetelerini yerine getirmesi gerekiyor. Daha önce Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya ve Arjantin’de gördüğümüz süreç şimdi Ekvador’da başlıyor. Sübvansiyonların kaldırılması yanında memurlar işten çıkarılacak. Bu yıl içinde sağlık sektöründen vs. on binlerce memur işsiz kaldı. Ayrıca çalışma yasasında değişiklik ile özel sektörde işten çıkarmalar kolaylaştırılıyor. Tatil süreleri azaltılıyor ve ücretler düşürülüyor. Güvencesiz işçi çalıştırma kolaylaştırılıyor. Alt yapı tesislerine yapılan fonlar azaltılıyor. Bazı devlet işletmelerine özel sektörden ortaklar alınacak. Ayrıca sermayeden alınan vergiler azaltılıyor. Yani bildik neoliberal politikalar Ekvador’a on yılın üstünde bir süreden sonra geri dönüyor.
İşte bunlar birden sübvansiyonların kaldırılması kararı ile halkları sokaklara döktü. Hala durulmak bilmiyor. Devlet binaları işgal edildi, yıkıldı yakıldı. Kolluk kuvvetleri olayları durduramayınca askerler sokaklarda dolaşmaya başladılar. Polis bilindik göz yaşartıcı gaz ve su sıkma ile gösteri yapan halkı yıldıramadı. Motorsikletli polisler halkın üstüne üstüne motorlarını sürdüler. Polisin şiddeti sosyal medyada görüntülendi ve bunlar halkı yıldırmadı.
Ekvador’daki polis saldırılarından görüntüler https://twitter.com/KarsiMahalleOrg/status/1182232102651285504
Olayları anı anına yayınlayan halkçı devlet radyosuna protestoları desteklediği gerekçesi ile yayın yasağı getirildi. Radyo yöneticisi ve de Correa’nın Vatandaş Devrimi Partisi’nin Sözcüsü, Moreno’nun kendilerini tutuklama kararı verdiğini söyledi. Bir takım anti demokratik kararlar alınmaya başladı. Kolluk kuvvetleri halkı durduramayınca ordu devreye sokuldu.
Olaylarda Quito’da bir kişi gözünü, sahil kentlerinde iki genç hayatını kaybetti ve ağır yaralılar olduğu söyleniyor. 350 kişi tutuklandı. Moreno, sokakları bloke eden arabaların çekilmesini emretti. Ama protestolar dinmiyordu. Sayısız devlet dairesi kullanılamaz hale geldi. Başkent Quito’da halk başkanlık sarayını kuşattı. Bu kez sarayın çevresi girilmez alan ilan edildi. Ayrıca iktidar başkentten diğer ekonomi merkezi olan Guayaquil’e taşındı. Moreno tüm ülkede olağan üstü hal ilan etti ve 60 gün boyunca sabah 5 ile akşam 8 arası sokağa çıkma yasağı kondu. Halklar bu kez bunu protestoya başladılar.
IMF ile anlaşma imzalama dışında Moreno’nun Kanadalı maden şirketine altın çıkartma izni vermesi yerli halkları çok kızdırdı. Ekvador Ulusal Yerli Halklar örgütü CONAİE, üzerinde yaşadıkları topraklarda kollektif hakları olduğunu savunup Moreno’yu protesto ettiler. Bölgelerindeki bazı işletmeleri işgal edip üretimlerini durdurdular. Moreno’nun sübvansiyonları kaldırması da öfkelerine son damla oldu. 8 Ekim günü başkent Quito’ya yürüyüşe geçtiler. Moreno’ya bizzat dertlerini anlatacaklardı. Kendi tarlalarının olduğu yerlerde “Biz altın değil suyumuzu istiyoruz.” dediler. Onlar için tarım yaptıkları, yaşam kaynakları olan su, altından daha önemlidir. Başkente vardıklarında onları Moreno değil devletin polis ve ordu şiddeti karşıladı. Bu da onların direncini arttırdı.
Ülke, tüm halk kesimleri, örgütlenmeleri, sendikaları ile protestoda. Tam bir halk isyanından söz edilebilir. Hatta yazıyı kaleme aldığımız gün genel grev çağrısı vardı ve bunun tam katılım ile gerçekleşmesi bekleniyor. Yeni polis şiddeti sahnelerine şahit olacağız gibi gözüküyor.
Bu noktada Ekvador’daki kitle gösterileri ile ilgili olarak bir şeyleri hatırlatmakta yarar var. Ülke geçmişinde bu türden protestolar yaşanmıştı ve 2005 yılında birkaç ay içinde başa geçen 3 tane devlet başkanı bir politik hat değişikliği yapmadığı, kendinden öncekini yeniden yürütmeye kalktığı için halk ayaklanmaları ile iktidardan al aşağı edildiler. Hatta Lucio Gutierrez saraydan askeri helikopter ile hava alanına kaçırıldı. Oradan da yurt dışına kaçırılacaktı. Ama halklar hava alanında pisti işgal ederek kaçmasını engellediler. O da bir polis giysisi ile bölgeden kaçıp Brezilya Konsolosluğu’na sığındı ve ancak oradan kaçabildi.
Ekvador protestoları genelde bir lider ya da parti yönetiminde olmadan kendiliğinden başlama geleneği taşımaktadır. Halklar yürütülen politikaları beğenmediklerini dile getiriyorlar ama dileklerini gerçekleştirecek bir önderleri de olmuyor. Bu kez sanki biraz farklı gibi gözüküyor. 2017 yılına kadar başkanlık yapmış olan ve süresi dolduğu için yeniden seçimlere katılamayan ve halen Brüksel’de kendi isteğiyle sürgünde olan Rafael Correa halkların idolü olmuş gibidir. Kurduğu Vatandaş Devrimi Partisi amblemlerinin son protestolar sırasında yeniden ortaya çıkması ya da “Correa” sloganları, böyle bir eğilime işaret ediyor. Moreno da olayların arkasında Correa’nın olduğunu söylüyor. Hatta onu da Venezuela lideri Maduro’nun desteklediğini iddia ediyor.
Rafael Correa iktidar olduğu dönemde ülkesini 21. yüzyıl sosyalizmi çizgisine sokmak için çaba harcadı. Yoksul halkların yaşam koşullarını düzeltme, eğitimden sağlığa çürümüş yozlaşmış sistemi şeffaflaştırma ve her alanda kurduğu halk meclisleri ile halkın kendi kendisini yönetmesi doğrultusunda halkçı politikalar yürüttü. Dünyanın en demokratik anayasasını hazırladı ve bu anayasa kabul edildi. ABD ve finans kapital güçlerine karşı bir politik hat çizdi. ABD askeri üslerini kapattı ve bu uğurda büyük mücadeleler verdi. Ülkesini sosyalizm yoluna sokmaya çalıştı. Ancak anayasa ile belirlenmiş olan seçilme hakkını kaybedince de yerine vekil olarak Lenin Moreno’yu gösterdi ve halk da onu seçti. Lenin Moreno, Correa’nın başbakan yardımcılığını da yapmıştı ve Correa politikalarını yürütme vaadi ile seçimleri kazandı. Ama iktidar olunca tam aksine neoliberal politikalar yürütmeye başladı. Kendisine koyun postu giymiş kurt dendi. Correa’nın ülkeyi sokmaya çalıştığı 21. yüzyıl sosyalizmi yolundan tamamen karşı saflara geçti. Hatta ocak ayında ABD’ye yeniden askeri üs açma izni vereceği söyleniyor.
Latin Amerika kıtası 1980’li yıllarda yeni liberal politikaların ilk uygulandığı bölgedir. 2000’li yıllarda bunun kendi soygunları olduğunu anlayıp ayaklandılar. Bölgede bir devrimler dönemi başladı ama sonra finans kapital güçleri binbir yolsuzluk ile bu ilerici liderleri iktidardan almayı başardılar. Arjantin, Brezilya, Ekvador bunlara örnektir. Bolivya ve Venezuela ise 21. yüzyıl sosyalizmini tüm baskılara rağmen sürdürüyorlar. Ekvador halkları yeniden bir topyekün ayaklanma içindeler. Kısa bir Lenin Moreno döneminden sonra bu son ayaklanma dalgası kitlelerin yeniden halkçı bir çizgiye oturmak istediğinin işareti olarak düşünülmelidir.