Genel Grev Değil, Bu Bir Feminist Grev! – Tülay Yıldız
Klasik grevlerdeki işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması olarak değil, kadınların yeniden üretim sürecinde karşılıksız olarak harcadıkları emeklerinin farkına varılmasını sağlamak ve bunun devasa bir emek süreci olduğunu göstermek için örgütlendi grev.
Dünyanın dört bir yanında kadınlar, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da uluslararası kadın grevini örgütledi. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, bu grev bildiğimiz grevler gibi değil. Basit anlamda işi durdurmak anlamını taşımıyor.
Feminist mücadele döneminin radikal bir eylemi olarak tarif edilen kadın grevinin tohumlarını Polonyalı kadınlar kürtajı yasaklayacak bir yasa teklifine karşı 3 Ekim 2016’da greve çıkarak atmış oldular. Ardından Arjantin’de Ni Una Menos (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz) hareketi 19 Ekim 2016’da ilk Arjantin kadın grevini örgütledi. Bir saat boyunca iş bırakıldı; Arjantin ve Latin Amerika’nın pek çok yerinde kadınlar sokaklara çıktı.
8 Mart 2017’de ilk Uluslararası Kadın Grevi çağrısı yapıldı. Bu çağrıya 60 ülkeden kadınlar katıldı. Bütün Latin Amerika greve dâhil oldu.
Sınır, dil ve kimlikleri aşan protestolar, hangi ülkede olursa olsun kadınların yaşadığı sorunların ortak olduğunu göstermiş oldu. Kadınların sokaklardaki talepleri ortaklaştı. Dünyanın birçok yerinde kadınlar erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha az ücret alıyorlar. Türkiye’de de olduğu gibi cinsel taciz, tecavüz sürekli artıyor. Kadın cinayetleri gün geçtikçe artarak devam ediyor. Yeniden üretim süreci olarak tarif ettiğimiz çocuk bakımı, temizlik, yemek pişirmek gibi işlere kadınlar daha çok zaman ayırmak zorunda kalıyor. Bu durum dünya genelinde kadınlar açısından pek değişmiyor. Grev kararının izini sürerken bu tablo birçok şeyi açıkça ortaya koyuyor.
Elbette feminist grev, sadece şiddete veya ücretlerdeki uçurumlara karşı değil, aynı zamanda kadınların evde, kamuda, işte yaşadıkları ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı da planlanmış oldu.
Kadınlar yaşam alanlarından çekilirse hayatın duracağını söyleyerek grev alanlarını çeşitlendirdiler. Evde, okulda, fabrikada, mahallede kısaca kadınlar neredeyse orada eyleme geçmenin imkânını yaratıyor feminist grev. Çeşitli eylem biçimlerini içine alarak hayatı durdurmayı başarıyor.
Klasik grevlerdeki işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması olarak değil, kadınların yeniden üretim sürecinde karşılıksız olarak harcadıkları emeklerinin farkına varılmasını sağlamak ve bunun devasa bir emek süreci olduğunu göstermek için örgütlendi grev.
Feminist grevle sorgulatılmaya çalışılan, “evdeki bakım işlerini en çok kimin yaptığı”nı gündeme getirmek. Erkek mi? Kadın mı? Kadınlar çocukları okula götürmezse ya da kimse alışverişe gitmezse ve yemek yapmazsa ne olur? Uzağa gitmeye gerek yok, düşünmeye önce kendimizden başlayabiliriz.
İşte feminist grev tam da bunu başardı. Evlerde, mahallelerde, işyerlerinde kadınlara dayatılan tüm rollere karşı meydan okudu.
Feminist aktivist, yazar Silvia Federici feminist grev yapmanın, sadece bazı faaliyetleri durdurmak anlamına gelmediğini, o faaliyetlere dönüştürücü bir öğenin eklenmesi gerektiğini söylüyor. Yani iş bırakmasak da bulunduğumuz her yerde, her ortamda feminist grevin ne anlam ifade ettiğini çevremizdekilere anlatmak, yaşadıkları sorunlara dair toplantılar yapmak iş bırakmak kadar kıymetli. “Önemli olanın yaptığımız işlerin dönüştürücü niteliği olması” konusunda bizlere ışık tutuyor Silvia.
Silvia Federici’nin de belirttiği gibi feminist grevin dönüştürücü gücü olmalı. Feminizmin politik olarak özgün bir hareket olması, dünyada örgütlenen greve güç kattı. Erkek egemenliğinin kadınlar üstündeki tahakkümüne karşı mücadele eden feminizm, aynı zamanda kadınların güçlenmesi için mücadele ediyor. Bir tek sözüyle her eve girebiliyor. Değiştirici, dönüştürücü gücü olması, siyasi taktiklerini de olumlu yönde etkiliyor.
Örneğin geçtiğimiz yıl grev örgütleyen ülkelerden İspanya’da 8 milyon kişinin feminist greve katıldığı raporu var. Bu yıl da İspanya, geçen yılın üstünde bir sayıyla greve çıktı. Birçok ülkede kadınlar 8 Mart’ta grevdelerdi. İsviçre’de kadınlar “ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobinin ve transfobinin olmadığı bir toplumda dayanışma içinde yaşamak istiyoruz” diyerek 14 Haziran’da feminist greve çıkmaya hazırlanıyorlar.
Kadın emeğinin görünmez kılınmasına, erkek şiddetine, bedenimiz ve cinselliğimizle ilgili seçimlerimizin yok sayılmasına, kürtaja erişimimizin engellenmesine, güvencesiz ve geleceksiz emek dayatmasına, yoksullaştırmalara, savaşa, patriarkal kapitalizme karşı yapılan bir grev.
Kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız bütün sorunlara karşı dünyadaki kız kardeşlerimizle birlikte dayanışmamız, sloganlarımızı ortaklaştırmamız inanılmaz etkileyici bir güç veriyor. Daha iyi bir yaşama ulaşmak için sınır tanımayan mücadelemiz giderek büyüyor. Güçlenerek büyüyeceğiz, birlikte daha iyi bir geleceği inşa edeceğiz. Birkaç yıldır sürdürülen feminist grevler bunun bir adımıydı.