Direnişlerden Kalan Bir Şey Var Ki, En Büyük Mirastır – Sevgi Evren

Sabır yorganını kuşanıp, direniş çadırında yanmasına izin verilmeyen soba için kendileri ateş oluyorlar. Meydanı terk etmiyorlar. Hem kendileri hem biz diğer işçiler için.

Televizyonlarda yer bulamıyorlar. Yanlı basında haber yapılmıyorlar. Devletin bakanlığı, mahkemesi, BİMER’i, CİMER’i tarafından dikkate alınmıyorlar. Ama tüm bu duyarsızlığa rağmen haklarını tanımayan patronun hukuk ve insanlık dışı şiddetine karşı sistemi yargılatan bir duruş gösteriyorlar.

Yüz günlerle ifade edilen sürelerde işçiler fabrika önlerinde, çadırlarda, meydanlarda, plazalarda direnişteler. En kötü çalışma koşullarında hayatta kalma mücadelesi vermek en büyük direnişken, onurlarına yapılan saldırıya da en güçlü cevabı yine direnerek veriyorlar.

“Halen direnişte olan..” diye başlayan sosyal medya ve internet haberlerinin baş kahramanları; adeta can suyu veriyor mücadele eden, yılmayan, pes etmeyenlere.

“Flormar işçileri, dondurucu soğuğa rağmen 245 gündür direnişteler.”

“Cargill işçileri fırtınada sökülen çadırlarını yeniden kurdular.”

“İzmir’de işçiler belediyeye geri adım attırdı.”

“Ücretlerini alamayan inşaat işçileri kendilerini meclis kapısına zincirledi”

Borçluluğa, pahalılığa, işten atılma ve bir daha iş bulamama korkusuna, kısacası tüm geçim koşullarına rağmen her gün ama her gün yeniden gerçekleşen bir mucize ile bu haberleri okuyoruz, izliyoruz. Hatta bir süre sonra gündelik hayatımızın bir parçası olarak bizimle yaşamaya başlıyorlar. Her gün otobüste, hastanede, bir yerde sıra beklerken, ya da akşam yatmadan evvel haber akışlarında önümüze tekrar tekrar düşüyorlar. Gündelik sohbetlerde “ya daha bitmedi mi o grev” deyiveriyoruz. Bütün bu grev ve direnişleri ortak noktasını ise yine direnen işçiler özetlemiş; Cargill Direnişi: “Çocuklar iyi yaşasın diye babalar direniyor”

2018 Aralık ayı enflasyon rakamları, önümüzde direniş listesinin kabaracağını da gösteriyor. Yıllık TÜFE: % 20,30 ve ÜFE: % 33,64 olarak açıklandı ve sanayi üretimindeki azalma kasım ayında % 6,5 seviyesine ulaştı. Ekonomik bedelin faturası işçilere ve halka ödettirilmek isteniyor. Hiç kullanmadığımız ve belki de hayatımızın sonuna kadar hiç kullanmayacağımız havaalanı, köprü ve yollar için garanti bedelleri bizlerin cebinden çıkıyor. Yüzlerce kamuya ait işyeri kamu yararı gözetilmeden özelleştirildi. Geldiğimiz noktada ekonomik daralma faturası işten atmalarla, paranın alım gücünün düşmesiyle biz emekçilere ödetilmek isteniyor. Ama direnişler, tüm baskılara tüm saldırılara rağmen yayılıyor. Hayatın her alanı bir direniş alanına dönüşüyor. Flormar işçileri kara kapı önünde, gelecekleri için karda, yağmurda, ateş yakmaları yasaklanmasına rağmen direniyor. Evlerde onlarca iş “onları beklerken” onlar dönüşümlü olarak direnme görevlerini üstleniyorlar. Evde çoluk çocuk ekmek beklerken onlar iş baskısına karşı da direnip geleceklerini ve onurlarını koruyorlar. Bir haklarından vazgeçtiklerinde sıranın diğer haklarına geleceğini biliyorlar. Sendika haklarından vazgeçtiklerinde sıranın kıdem tazminatlarına geleceğini biliyorlar. İş güvencesinden vazgeçtiklerinde direnme haklarını kaybedeceklerini biliyorlar. Bu sebeple sabır yorganını kuşanıp direniş çadırında yanmasına izin verilmeyen soba için kendileri ateş oluyorlar. Meydanı terk etmiyorlar. Hem kendileri hem biz diğer işçiler için.  Yarın işçiler karar verdiklerinde, zamanı geldiğinde direnişler bitecek, ama geride bıraktıkları direniş ruhu mücadele tarihinde çocuklarına bıraktıkları miras olarak yerini alacak.