“Hiç Kimseler” mücadelesi

Latin Amerika’nın iki ülkesi Peru ve Bolivya’da yerli, yoksul halklar, Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano’nun deyişi ile “Hiç Kimseler” sokaktalar. İki ülkede de kendi iktidarlarını koruma mücadelesi veriyorlar. Yeni yıl başlamadan sokakta idiler ve sonrasında da hemen protestolarına devam ediyorlar.

Hiç kimsenin çocukları, hiçbir şeyin sahipleri.

Bir şey bile olsalar, hiç birşeyler.

Dil değil, lehçe bilirler.

Din değil, batıl inançları vardır.

Sanatla uğraşmazlar, el işi yaparlar,

Kültür değil, folklörleri vardır.

İnsanoğlu değil, insan kaynağıdırlar.

Yüzleri değil, kolları vardır.

Adları yok, sayıları vardır.

Tarihte görülmezler ama yerel basının kırmızı listesindedirler.

Onları öldüren kurşundan daha ucuzdurlar.”

Latin Amerika’nın iki ülkesi Peru ve Bolivya’da yerli, yoksul halklar, Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano’nun deyişi ile “Hiç Kimseler” sokaktalar. İki ülkede de kendi iktidarlarını koruma mücadelesi veriyorlar. Yeni yıl başlamadan sokakta idiler ve sonrasında da hemen protestolarına devam ediyorlar. Ancak aralarında bir fark var. Peru’da iktidardan alınan liderlerinin açtığı yolu geri istiyorlar. Bolivya’da ise var olan iktidarlarının kararının uygulanmasına and içmiş gibiler, yani kararlılar ve pes etmiyorlar. Dileriz amaçlarına ulaşırlar, çünkü en alttakiler olarak bu neoliberal düzenden en çok acı çekenler onlar oldular ve doğru dürüst bir demokrasi peşindeler.

Son gelişmeleri kısaca yazalım.

Peru

Peru’da bilindiği gibi 1,5 yıl önce başkan olarak seçtikleri ama iktidara çöreklenmiş,  gerici, faşist, yenilgiyi kabul etmeyen sağ güçlerin darbesiyle iktidardan alınıp hapse atılan liderleri Petro Castillo’nun serbest bırakılmasını, yeni anayasa yapılmasını, şimdiki meclisin kapatılıp derhal yeni seçimlere gidilmesini istiyorlar. Aralık başındaki darbe sonrası protestolarda öldürülen yoldaşlarının sorumlusu olarak gördüklerin yeni darbe başkanı Dilma Boluarte’nin yargılanması da talepleri arasında.

Peru yerli halklarının ilk defa sınıf bilinçleri gelişmiş gibi görünüyor. İlk defa tepelerine çöreklenmiş elit iktidar güçlerine “hiç kimse” olmadıklarını, bu ülkenin şimdiye kadar görmezden gelinen asıl halkları olduklarını göstermek istiyorlar. Başkent Lima ve etrafındaki kentlerde oturup sefalar süren, ülke doğal kaynaklarını ve kendilerini sömüren bu ırkçı kitleye “hiç” olmadıklarını gösterme kararlılığındalar. Seçtikleri P. Castillo’ya yapılan darbe onları uyandırmış gibi. Lima’nın ırkçılığını ve onlara insanca davranmadıklarını anlıyorlar. Görünen o ki Peru bundan sonra başka bir Peru olacaktır.

Latin Amerika’da başlayan birinci pembe dönemde yerli halklar ilk defa kimliklerini savunmayı ve ezilmelerine karşı meydan okumayı 2000’li yıllarda Bolivya Aymara yerlileri ile öğrendiler. Tarım sularının özelleştirilmesine karşı sokaklara dökülüp uzun mücadeleler sonrası kendi liderleri Evo Morales’i 2005 yılında başlarına getirmişlerdi. Morales ile yerli halk olma onurunu, üstünde oturdukları topraklara ve haklarına sahip çıkmayı, kendilerine güveni kazandılar. O günden beri Bolivya, o topraklarda yaşayan tüm yerli ulusların tanındığı bir çok uluslu ülke olmuştu. Bu da tüm Latin Amerika kıtasında yerli halkların kendi kimlikleri ile sömürgeci dönemden kalan beyazlara karşı mücadele gücünü, kendilerine güvenini artırmıştı. Şimdi sıra Peru yerli halklarına gelmiş görünüyor.

Genelde kentlerin dışında, ülkenin dağlık bölgelerinde tarım, deniz kıyısında balıkçılık ile uğraşan ya da maden ocaklarında çalışan yerli halkların kabile geleneğinden kalma bir örgütlülükleri var. Darbe sonrası bulundukları yerellerde toplanıp kararlar alıyorlar. Sonra yerellerde alınan kararlar birbirlerine ulaştırılıyor ve ortaklaşmaya çalışılıyor. Bu sosyal örgütlerin içine sendikalar, esnaf örgütleri de katılıyor. Bazı eyaletlerde belediyeler de yerli halk kararlarını tanıyıp Lima iktidarına cephe almaya başladılar.

Darbe sonrası protestolara yeni yıl tatili için ara verip 4 Ocakta talepleri etrafında tekrar sokaklarda olacaklarını açıklamışlardı. Ülkenin 12 yerinde hareketlilik ve protestoların başladığı haberleri geliyor. Her bir bölgede farklı yaşanıyor. Bazı eyaletlerde tam grev uygulanırken bazı yerlerde grev kararları alınıyor. Bazı yerlerde barışçıl gelişiyor bazı yerlerde ise çatışmalar yaşanıyor. Bir çok yerde yollar ulaşıma kapanmış. Kent girişlerinde meydanlarda barikatlar kurulmuş. Çoğu yerde kamu taşımacılığı ya da şehirler arası otobüs, tren seferleri yolcu güvenliği açısından durdurulmuş. Bazı bölgelerde taksiciler de greve katıldıklarını açıklıyorlar. Hava terminallerinde uzun kuyruklar oluşmuş.

Her bir bölgedeki hareketlilik içinde Lima’ya yapacakları uzun ulusal yürüyüş planları, rotaları çiziliyor. Hangi bölgenin hangi yoldan hangi saatte yola çıkacağı diğer bölgelerle bağlantılı olarak belirleniyor. Başkent Lima’ya varacakları tarih 12 Ocak olarak planlanıyor ve civar köylüleri de yürüyüşe o aralar katılacaklar. Lima ve diğer eyalet sendikalıları da o gün greve başlayıp Lima’yı işgal edeceklerini açıkladılar. Yani her şey açıktan planlanıyor ve açıklanıyor.

Merkezi iktidar protestolar başlayınca özel durum ilan ederek, Ordu ve özel harekat güçlerini ülkenin dört bir yanında göreve çağırdı. Havadan, karadan saldırılar başladı. 27 kişi öldürüldü ve yüzlerce yaralı ve tutuklu var. Ama baskılar, zor, işe yaramadığı gibi öfkeyi ve kitle sayısını daha da arttırdı. Halklar artık dinlemiyor, pes etmiyorlar. Öte yandan iktidar çevreleri de ilk kez bir korku içine düşmüşler. Kongrenin aldığı kararda “savaştayız” dendi. “Ya öleceğiz ya da öldüreceğiz” lafları duyulmaya başladı. Şimdiye kadar görmezden geldikleri halklardan korkmaya başladılar.

Başka bir yol denemek istediler ve 3 Ocak günü sanki halk girişimi gibi bir “ulusal barış” yürüyüşü örgütlediler. Başkan Boluarte ve genel kolluk kuvvetleri komutanlığının emri olarak yerellerdeki polis karakollarına o gün polislerin sivil kıyafetler ile sokakta barış yürüyüşü düzenlemesi talimatı verildi. Oysa polislerin gösteri yapmasının anayasa ile yasak olduğunu ya unutmuşlar ya da umursamamışlar. Ama bu bir skandal yaratınca da emri kimin verdiği karambole getirildi ve yürüyüş yapıldı. Halktan da katılımlar oldu. Şimdi anlaşıldığı kadarı ile de bu bir işe yaramadığı gibi barış yürüyüşü emri verenler bir suç daha işlemiş oldular.

 Bolivya

Bolivya’da ise farklı hatta tersi bir durum var. Yerli halklar iktidarı alma değil tersine kendi iktidarlarına destek vermek için sokaktalar. 2019 yılında seçtikleri iktidara emperyalist güçlerin desteğiyle ülkenin gerici tarafından darbe yapılmıştı. Yerli halktan çok sayıda insan öldürülmüş, katledilmişti. Bir yıl sonra yapılan yeni seçimlerde yine Morales yanlısı Luis Arce güçleri iktidar olmuşlardı. Ama gericilik bir türlü iktidar hedefinden vazgeçmedi. Eylül ayından beri, yok nüfus sayımının bir yıl önceye alınması, yok başka nedenlerle hep grevler ve protestolar düzenlediler. Hatta grevleri 36 gün sürmüş ve birçok esnaf iflas etmiş, ulusal ekonomi zarara uğramıştı. Ama taleplerini Arce ilerici iktidarına kabul ettiremediler.

Şimdi 28 Aralık günü savcılık, bu gerici darbe ve katliamların liderlerinden olan Santa Cruz valisi L. Fernando Camacho’yu da 2019 darbesinde yaptıklarını sorgulama gerekçesiyle göz altına aldı ve kaçma tehlikesi olduğu için dört ay göz altında tutulması kararı verdi. 7 saat süren ön soruşturma televizyon kanallarından naklen yayınlandı. Sonra Camacho kent dışında güvenlikli bir tutuklu evine nakledildi.

Ülkenin eski sömürgeci halklarının yerleştiği en gelişkin kentte olaylar hemen başladı ve hergün şiddetlenerek devam ediyor. Vali Camacho’nun örgütlediği gençler sokaklarda terör estirmeye başladılar. Havaalanını ve ana arterleri, ekim ayında yaptıkları gibi kapattılar. Santa Cruz’da devlet dairelerelerini yağmaladılar. Polis komuta merkezini kuşattılar ve içerideki polisleri teslim olmaya çağırdılar. Ertesi günü de orayı ateşe verdiler. Polis aramalarda çok sayıda silah, roket, patlayıcı, şişelerce ateşe vermek için gazlar buldu. Onlarca devlet aracının lastiği patlatıldı, yakıldı. Kararı veren savcının bürosuna ve ardından evine saldırdılar, ailesine işkenceler yaptılar, arabasını yaktılar. Sosyal medyadan nefret sözleri ve tehditler yağdırıyorlar ve “Santa Cruz hainleri” dedikleri kişilere huzur vermeyeceklerini açıklıyorlar. Bazı kişiler tutuklandı. Yaralılar arasında polisler de var. 8 gündür olaylar sürüyordu. Santa Cruz basınında ve sosyal medyada Camacho’nun sağlık durumunun kötü olduğu, kaçırıldığı gibi yalan yanlış haberler veriliyor. Fotoshoplarla olaylar çarpıtılıyor, nefret dolu, düşmanca söylemlerle, yandaşları galeyana getiriliyor, ayaklandırılıyor.

Ancak bu gerici örgütlenme Peru’da gördüğümüzden çok farklı. Onların Sivil Komite dediği ve başkanı olan bir örgütlenmeleri var. Emri veren onlar. Halk ile pek bağlantıları ve demokratik bir yapıları yok. Emirleri verenler, yapılacak saldırıları planlayanlar genel olarak ortaya çıkmıyor. Bir de kilise ile bağlantıları var. Emirleri genellikle Camacho’nun kurduğu Crucenista Gençlik Birliği ve Hristiyan camiası hayata geçiriyor.

Fakat orada da yerli halkların çoğunlukta olduğu La Paz, Alto eyaletinde halklar örgütlüler. Onlar da yeni yılın hemen başında sokaklara çıktılar ve 2019 darbe ve katliam kurbanları için adalet istediler. “Camacho için 30 yıl” diye sloganlar attılar. 38’den fazla can alan insan serbest bırakılamaz dediler. 2019 darbesinde başkan olan Jeanine Anez ile Sacaba ve Senkata da katliam yaptıklarını hatırlattılar, adalet istediler. Adli yetkililerin kararlarını desteklediklerini açıkladılar.

 Sonuç

Lula’nın da başkan koltuğuna oturması ile tüm Latin Amerika kıtası ikinci ilerici dönemine girdi. Bu dönem birincisinden farklı olacaktır. Kıtayı yıllardır yöneten eskinin sömürgeci, gerici güçleri birinci dönemden dersler çıkartmışlar ve daha hazırlıklı, örgütlüdürler. Gericilik yalnız ABD ile kıta içinde değil uluslararası düzeyde de faşist güçler ile bağlantı içinde çalışıyor. Çıkarlarını sonuna kadar dişe diş koruma niyeti taşıdıklarını gösteriyorlar.

İkinci döneme girilirken en zayıf halka Bolivya’yı görüp bir darbe ile kıtada korku salmayı hedeflediler, başaramadılar. Ama yenilgiyi kabul etmiyor ve her fırsatta ülkeyi karıştırmak için gerekçeler arıyor, buluyorlar. Diğer yandan eski liderleri Evo Morales ile iktidara gelmiş olan yerli halklar da liderlerini, düzenlerini örgütlü bir şekilde savunmada başarılılar. İlerici diğer iktidarlar da ellerinden geldiğince desteklemeye çalışıyorlar.

Şimdi kıtanın zayıf halkası olarak Peru’da yerli halkların seçtiği Castillo’yu buldular ve onu iktidardan aldılar. Ancak bu da Peru yerli halklarını uyanışa geçirmiş görünüyor. Onlar da sıkı bir örgütlülük içinde talepleri yerine gelinceye kadar dövüşme niyetinde gibi davranıyorlar. Sonuç ne olacak şimdiden kestirmek zor.

Bilinmesi gereken bizce şudur ki bu ikinci dönemde kıta yerli halkları artık eskisi gibi “hiç kimse” değildirler. Uyanmışlar, kimliklerinden utanmıyorlar; kültürlerini, topraklarını ve haklarını sonuna kadar savunmaları gerektiğinin farkındalar ve örgütlenmişler. Meksika’da Zapatistaların hala iktidarlarını koruduğunu unutmayalım. Brezilya ve Kolombiya’da Lula ve G. Petro yerli halklara ayrımcılık yapılmasının karşısında duran ilerici liderlerdir. Yerli halklar artık kıtanın bir gerçeği olarak çoktan kabul görmüş durumda. Gericiliğin de emperyalist dünya düzeyinde örgütlü olduğu düşünülürse o zaman bu iki ülkede bir iç savaşın yaşanması olası gibi görünüyor. Venezuela ve Nikaragua üzerindeki yaptırımlar ve baskılar, şimdi de Peru ve Bolivya’daki halk mücadelesi her ne kadar yerli halklar ve iktidar savaşı gibi görünsede özünde kıtada çürüyen emperyalizmin son nefesini vermeme sancılarıdır. O “hiç kimseler”, “hiçbir şeyler”, “yüzleri değil kolları olanlar”, “adları olmayıp sayıları olanlar” “kendilerini öldüren kurşundan daha ucuz olanlar” tüm dünya yoksul sınıflarına örnek olma başarısını gösterecek gibi görünmektediler. Dileyelim öyle olsun.