Bildiğimiz savaşları unutun! Mikroçip ve siber casusluk savaşları geliyor 

Çin, askeri alanda sıcak bir savaşa hazırlanmaktan çok asker-sanayi işbirliği ile yenilediği ordusunu siber savaşlara hazırlıyor.

Hediye Levent | Gazete Duvar

Rusya’nın Ukrayna işgali başladığından beri ABD-Çin gerilimi de iyice tırmanışa geçti. Son olarak ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyareti ile Çin askeri jetleri havalandı, tanklardan oluşan konvoyların görüntüleri gündemi daha da ısıttı.

Çin’de yaşayan ve akademik çalışmalarına devam eden Dr. Ceren Ergenç ile Çin’in Tayvan hassasiyetini, ABD-Çin çekişmesini ve Çin’in küresel güç savaşına nasıl hazırlandığını konuştuk.

Sıcak gelişme ile başlayalım; Pelosi’nin ziyareti Çin’in Tayvan’ı işgali gibi gelişmelere sebep olur mu?

Bunun için önce Tayvan meselesinin tarihsel arka planına bakmak gerekiyor.

Tayvan (1912-1942 yıllarında arasında var olan ve Tayvan’ı da kapsayan) Çin Cumhuriyeti tarafından temsil ediliyordu. Soğuk Savaş’ın sonuna doğru Amerika Çin Cumhuriyeti’ni değil Çin Halk Cumhuriyeti’ni resmi olarak tanımaya karar verince böyle bir statüko oluşturdular. Burada da Çin’i Çin Halk Cumhuriyeti temsil edecek, Tayvan da tanınmayan bir siyasi entite olarak kalacaktı. Çin, Tayvan’a saldırmayacaktı yani fiili bağımsızlığını engellemeyecekti. Tayvan da Çin’den bağımsızlık ilan etmeyecek. Amerika bir Çin saldırısı, (Çin tarafından) anakaraya dahil etme gibi bir durum olursa Tayvan’a askeri olarak yardım edecek ancak bunların dışında bölgedeki dengelere çok fazla müdahale etmeyecekti.

Amerika-Çin ve Tayvan arasında bir anlaşmalar zinciri sonrasında böyle bir statüko oluştu ve sonrasında 3 taraf da 1970’lerde oluşan bu statükoyu devam ettirmeye çalışıyorlar. Zaman zaman bu statükoyu tehlikeye atacak bir takım krizler yaşandı.

Önceki Tayvan cumhurbaşkanlarından birinin Amerika’ya ziyareti Çin tarafından bu statükoyu bozma olarak algılandı. Yine jetler gönderildi, tatbikatlar yapıldı.

Pelosi’nin ziyareti hatta ziyaretin kendisinden çok Çin’in gözüne sokar gibi yapılması Çin’in egemenliğine ve bölgesel ve küresel süper güç konumuna meydan okuma olarak algılandı.

Zaten Amerika ve Tayvan hem askeri olarak bölgede müttefikler hem de ticari olarak partnerler. Üst düzey görüşmeler olurdu, Amerika’dan Tayvan’a üst düzey isimler gelirdi. Ama bunlar hep bir şekilde sessiz, basına haber verilmeden, geldi-gitti gibi tantana yaratmadan yapılırdı.

Pelosi Temsilciler Meclisi Sözcüsü, çok yüksek düzeyde bir yetkili ama diğer yandan da basına çok erken haber verildi. Bu, Çin’e hazırlık yapma vakti verdi hatta vakit vermesinin ötesinde hazırlık yapmaya zorunlu bıraktı diye düşünüyorum.

O zaman soruyu şöyle sorayım; Pelosi Tayvan’a niye gitti ve bu ziyaretten Çin açısından ne çıkar?

Büyük resme baktığımızda bu ziyaret ne ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını tanıma hamlesi ne de Çin’in Tayvan’ı anakaraya dahil etme hamlesi; daha çok Amerika ve Çin için kendi iç kamuoylarına yönelik bir meşruiyet şovu.

Amerika’da Kasım’da Temsilciler Meclisi seçimi var. Çin’de de (Cumhurbaşkanı) Şi Cinping’in 3.üncü dönem cumhurbaşkanlığının onaylanacağı ve bence daha da önemlisi politbüronun dağılımının belli olacağı yani Şi Cinping devam etse bile gücünün ne olduğunun anlaşılacağı ve böylece Çin’in önümüzdeki dönemdeki hem iç hem dış politikadaki oryantasyonunu belirleyeceği çok önemli bir toplantı var. Bunun öncesinde hiçbir meşruiyet krizinin yaşanmaması gerekiyor. O nedenle, Çin’in verdiği tepki “Tayvan’ı anakaraya katalım” değil, mevcut durumu anlamaya kontrol etmeye çalışmak…

Ancak bu, “Çin’in Tayvan’ı anakaraya katmak gibi bir niyeti yok” demek değil. Bu, Çin’in ulusal kimliğinin önemli mihenk taşlarından biri ve Tayvan’ın fiili bağımsız durumu devam ettikçe ulusal kimlik imgelemi içerisinde Çin devletinin egemenliği tam sağlanmamış oluyor.

Tayvanlılar iş yaparken, başka ülkelere giderken Çin pasaportu mu kullanıyor?

Tayvan’ı Afrika’da birkaç ülke, Latin Amerika’da birkaç ülke tanıyor sadece. Cumhurbaşkanı olması, anayasası olması da işte o fiili durum. O anlamda Kıbrıs meselesine çok benziyor.

Tayvan seyahat belgesi kullanıyorlar. Başka ülkelerde elçilikleri yok ama Tayvan Ekonomi ve Kültür Ofisi adı altında bir ofisleri var her ülkede. O, fiiliyatta Tayvan elçiliği. Tayvan öyle bir gri alanda var oluyor.

Aslında Obama döneminden beri konuşuluyordu ancak Biden döneminde yüksek sesle söylenen ABD’nin artık hedefinin Çin olduğuna dair politikalara Çin nasıl bakıyor? Çin de Amerika ile karşı karşıya gelmeye hazırlanıyor mu?

Kesinlikle. Esas mesele de o zaten. Bu krizde de mesele, Tayvan’ın bağımsızlığı değil Amerika’nın Çin’i küresel sistemde en büyük rakip olarak bellemiş olması ve bunu ima yoluyla değil artık resmi açıklamalara, strateji belgelerine koyması.

Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde tabii ki bütün gözler oraya döndü ama durum orada biraz stabilize olduktan sonra Amerika odağını tekrar Çin’e çevirdi.

Ukrayna savaşından yaklaşık 1 hafta sonra “Çin de bu kargaşadan istifa ederek Tayvan’ı işgal edecek” gibi yanlış istihbaratlar saldılar.

Amerika’nın amacı bir taraftan Rusya ile muhatap olurken bir yandan da Çin’i de Rusya ile birlikte sistem dışı bir aktör haline getirmek. Bir anlamda Çin’i Rusyalaştırmak.

Pelosi’nin ziyaretini de Amerika-Çin rekabeti çerçevesinde okuyabiliriz.

Şi Cinping ekim ayına kadar olan dönemde hem içeride hem dışarıda istikrarı korumaya çalışıyor. Ancak önce pandemi vurdu hem kamu sağlığı meselesi oldu hem de pandemi Çin’den çıktı, Çin’in imajı kötüleşti. Sonra Ukrayna Savaşı oldu. Bütün bunlar Şi Cinping’in arzuladığı pürüzsüz, istikrarlı gidişe engel oldu. Böyle olunca Şi Cinping içerideki potansiyel halk hareketlerini başlatabilecek muhalif sesleri de bastırmaya başladı. Akademi, gazeteciler, kanaat önderleri çok baskılandı.

Zaten Şi Cinping bir önceki cumhurbaşkanı gibi kozmopolit, ilerlemeci, liberal, çoğulcu bir siyaset tarzına sahip değildi. Zaten daha çok lider kültü üzerinden hareket eden bir liderdi. Son yıllarda sivil toplum için nefes alma alanları iyice daraldı.

Pelosi’nin ziyareti ‘gidecek, gitmeyecek, gitti, kiminle buluştu, ne konuştu’ gibi büyük bir medya angajmanı ile Şi Cinping’i bir tepki vermeye zorlayarak aslında onun ekimdeki parti kongresine giden yoldaki meşruiyetini zedelemeye yönelik bir hareket olarak da okunabilir.

Pelosi açısından 3 motivasyon görüyorum:

Birincisi ABD içinde, kasım ayındaki Temsilciler Meclisi seçimlerine giden süreçte Biden’a çelme takmış gibi oldu. Çünkü Biden, açıkça Pelosi’nin bu ziyaretinin zamanlamasını onaylamadığını söyledi. Pentagon da aynı şekilde. Pelosi buna rağmen gitti.

İkincisi Şi Cinping’in ekim ayındaki oylama öncesi meşrutiyetini zedelemek

Üçüncüsü de mikroçip meselesi.

Mikroçip meselesi ne?

Mikroçip meselesi Amerika-Çin rekabetinin önemli ayaklarından biri. Bu rekabetin esas cereyan ettiği alan ekonomi. ‘Yeni teknoloji pazarlarını kim kontrol edecek?’ savaşı… Özellikle dijital ve yeşil ekonomiyi…

Dijital ekonomi konusunda ana noktalardan biri çip meselesi. Bunun tasarımı ve üretiminde Amerika-Tayvan işbirliğindeki bir tekel pazarı tekeline almış durumda.

Çin bundan zarar görüyor çünkü çip eksikliği diğer teknolojik yatırımlarını, kendi tekeline aldığı pazarları da etkiliyor. Amerika da bunu çip vermeyerek Çin’e karşı silah olarak kullanıyor. Çin de kendi çip endüstrisini kurmaya çalışıyor.

Amerikan Temsilciler Meclisi’nde ağustos ayında tatil başlamadan çip tekelini Çin’e kaptırmamak için Amerikan yerli sanayisine teşvik verme kararı alındı.

Pelosi Tayvan’a geldiğinde de 3 grupla görüştü.

Birinci grup beklendik şekilde cumhurbaşkanı ve devlet erkanı.

İkincisi, insan hakları aktivistleri. Çünkü Pelosi’nin tüm siyasi hayatı zaten insan hakları vurgusu ve Çin karşıtı söylemlerle devam ettiği için bu da beklendik bir durum.

Üçüncü grup; mikroçip sanayinin Tayvan’daki önde gelen sermayedarları.

Çin mikroçiplerle ilgili bu tehdidi görüyor ama şu andaki tepkisi, bu tatbikatlar, Tayvan hava sahasına girmeler vs daha kısa vadeli, prestij odaklı.

Yeşil ekonomi nedir?

İklim krizi ile beraber bütün sanayi teknolojisinde yenilenebilir enerjiye ve karbon salınımını minimize edecek teknolojiye geçilmesi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra Rusya-Çin-İran ve bir ölçüde de Hindistan cephesinin yükselişi gibi yorumlar yapılıyor. Bu yorumların Çin’de bir karşılığı var mı?

Hem var hem yok.

“Çin, Rusya’nın yanında yer alıyor” deniyor ancak Çin tarafsız kaldı. Rusya’ya ne ekonomik destek verdi, ne askeri destek verdi, barış müzakerelerini destekledi.

Çin ve Rusya’nın kendi ilişkilerinin tarihsel bir arka planı var zaten. SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti çatışmasından gelen, birbirlerine çok da güven duydukları bir geçmişten gelmiyorlar açıkçası.

Bugün de Çin, Rusya’yı kendisine denk bir süper güç olarak görmüyor. Rusya’yı sadece Avrupa-Avrasya bölgesinde ve bölgesel bir süper güç olarak görüyor.

Bu nedenle Çin’in küresel güç dengeleri açısından tek muhatabı Amerika ama Rusya ile şöyle bir duygudaşlık var; Çin 30 yıldır Amerika’dan direkt bir tehdit hissettiği için Amerika karşıtlığı gittikçe artmış durumda Çin’de. Bu anti-Amerikancılık çerçevesinde Rusya ile söylemsel düzeyde buluşuyor. Ama pratikte Rusya gibi sistem dışı bir aktör olma pozisyonunu Çin kabul etmiyor.

Amerika ile ikili süper güç mücadelesinde dahi sistem içi mücadele ediyor. Amerika’nın yapmak istediği de tam olarak bunu kırmak. Yani Çin’i sistem dışı bir aktör, Rusya gibi uluslararası hukuka uymayan, ne yapacağı belli olmayan, haydut devlet konumuna indirmek…

Yeşil ekonomiyi konuştuk ya, orada da Amerika Obama döneminde iklim gündeminin lideriydi. Trump Paris Protokolü’nden de çekildi, Birleşmiş Milletler’in ofislerini finansal açıdan desteklemeyi bıraktı. O dönemde Çin fırsattan istifade Amerika’nın bıraktığı boşluğu doldurdu. İklim gündeminin en büyük finansörü Çin şu anda. Karbon salınımını düşürmek, yeşil ekonomiyi gelişmekte olan ülkeler açısından daha erişilebilir hale getirmek gibi daha küresel, kalkınmacı sözler veriyor.

Amerika’nın Çin’i ekonomik ve Asya’daki müttefikleri üzerinden çevreleme stratejisi var. Peki Çin, Amerika ile mücadeleye nasıl hazırlanıyor? Konvansiyonel bir savaştan söz ediyorlar mı yoksa Kuşak-Yol Projesi gibi dünya ticaret hatlarını ve buna bağlı olarak güvenlik konseptini yeniden şekillendirme gibi projelere mi yönelecekler?

Çin, askeri alanda sıcak bir savaşa hazırlanmaktan çok asker-sanayi işbirliği ile yenilediği ordusunu siber savaşlara hazırlıyor.

Son yıllarda Amerika’nın artan şikayetlerinden biri de Çin ordusunun siber casusluk kapasitesinin ve faaliyetlerinin artması. Çin, kendisini geleceğin askeri tehdit veya güvenlik anlayışlarına hazırlıyor.

Diğeri de Kuşak-Yol ve kalkınma yardımları üzerinden gelişmekte olan ülkeleri kendi tarafına çekmek.

Kuşak ve Yol Projesi aslında bir Güney Doğu Asya ve Orta Asya hattı olarak başladı ama geldiğimiz noktada projeye dahil olmayan bir tek Kuzey Amerika kaldı gerçekten. Bunun parçası olan ülkeler de Amerika ile Çin arasında bir dengeleme politikası tercih ediyorlar.

Bu da Çin’in çok istediği bir şeydi. Amerika’nın da güç kaybı olarak algıladığı bir durum.