Aleviler keşfedildi: Şişt Aleviler, orda mısınız?
Devlet politikası tıkır tıkır işliyor. Alevi kurumlarının fiziki ihtiyaçları karşılanıp nakdi yardımlarla bütüncül taleplerinin önüne geçiliyor, politika sahnesinden uzaklaştırılıyor.
Tüm hayalperestler gibi ben de hayal kırıklığını gerçekle karıştırıyorum. Sartre
Yapılan şeyin kendisi hakikatten uzak olduğunda kötü bir illüzyona dönüşüyor. Oysa illüzyon da bir sanatken…
Cumhuriyet’in 100’üncü yılı kapanırken, siyasi hesapların Aleviler üzerinden yürütüldüğüne tanık oluyoruz.
12 gün süren Muharrem’in ilk günü Ankara’da Alevi kurumlarına yapılan saldırı akabinde hem Alevilerin hem de iktidar ve sağ siyasetin gösterdiği reflekse projeksiyon tutmak zorundayız.
Alevi kurumlarına saldırıyı düzenleyen kişi öncesinde ailesi de dahil kimseye haber vermeden, iletişimi de keserek kayboluyor ve üç ay sonra evine dönüyor. Daha sonra İzmir’den Ankara’ya gelerek saldırıyı gerçekleştiriyor.
Bu kişinin nerede, kimlerle bağlantıları var, hangi kapsamda eğitimler aldı şimdilik bilmiyoruz. Saldırının muhtevası bakımından öncesinde planlanmış olduğu su götürmez bir gerçek.
Saldırı sonrası iktidarın ve sağ partilerin gösterdiği tepki ve adımlar dikkat çekici. Satranç oyununu anımsatıyor.
Saldırı sonrası Alevi örgütlerinin tamamına yakını hızlı refleks geliştirerek tepkiyi birlikte örgütleme becerisini gösterdi. Bu aynı zamanda Alevi kurumlarının uzun yılları bulan sessizliğini de bozmuş oldu.
Saldırıyı konuşmaya burada virgül koyalım.
Erdoğan’ın Alevi stratejisi
“İrfan mektebine sözle girilmez
Hulusi kalp, doğru öz olmayınca
Gerçekler sırrına asla erilmez
Hakkı tanıyacak göz olmayınca”
Asıl mesele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyareti ve Muharrem’in siyasi podyuma dönüştürülmesidir.
Erdoğan’ın cemevine gelişi Alevi dünyası dahil birçok kesimde bir hayli gürültü kopardı.
Gösterilen tepkiler gayet yerinde, hak ettiği gibi de oldu.
Talepleri kabul edilmeyen, sinir uçlarına -iktidar oldukları süre boyunca da- fazlasıyla dokunulan Alevilerin cemevine bütün detaylarıyla kendisinin belirlediği bir ‘ziyaretin’ kimi mahfiller dışında kabul görmesi de beklenemez.
Sözde ziyaret tam da neo-Osmanlıcı AKP’ye yakışan cinsten. Cemevine gitmeden önce esintisi gidiyor ve Alevilere ait her şey yerinden ediliyor. Tutmadığı orucun yemeğini de kendileri getiriyor. Ne büyük saygı!
Erdoğan’ın bu ziyaretini seçim kapsamında okuyabiliriz fakat iki önemli boyutu olduğunu düşünüyorum. Birincisi, uzun süredir Alevi kurumlarına belediyeler üzerinden verdikleri ekonomik desteğin etkisini ölçmek, ikincisi ise Alevi hareketinin tam ortasına ikilik bombasının pimini çekerek bırakmak.
Zira iktidar medyasında AKP’nin son bir yılda “Milli Birlik ve Beraberlik” adını verdikleri projeyle 1583 cemevini devlet yetkililerinin ziyaret ettiği, cemevlerinden gelen toplam 8 bin 600 talepten 5 bin 600’ünün karşılandığına dair bir rapor yayınlandı. Erdoğan bu kırıntıları alternatif anma düzenledikleri Hacı Bektaş’ta övüne övüne anlattı. Bunu gasp edilmiş ve hala Alevilere teslim edilmeyen Hacı Bektaş Veli Dergâhında üzerine biraz da tarih çarpıtmasıyla yaptı. Sihirbaz mutsuz, izleyen huzursuz…
Devlet politikası tıkır tıkır işliyor. Alevi kurumlarının fiziki ihtiyaçları karşılanıp nakdi yardımlarla bütüncül taleplerinin önüne geçiliyor, politika sahnesinden uzaklaştırılıyor. Tüm bu gelişmeleri sadece Erdoğan’ın seçimlerde Alevilerden oy beklentisi olarak yorumlamak hatalı olur. Burada kapsamlı devlet politikasının işlediğini gözden kaçırmamak zorundayız.
Muharrem ayı siyasi panayıra dönüştürülüyor
Her Muharrem ayı çeşitli yönleriyle gündem olur fakat bu yıl Alevilerin tarihsel yaşayışından tamamen uzak bir gösteriye sahne oldu.
Seçimlerin yaklaşması bunda etkili olsa da mütevazi oruç açmaların gösteriye dönüştüğünü, sağ partilerde siyaset yapanların bu ‘etkinlikleri’ kaçırmadığını görüyoruz.
Siyasal İslam’ın özellikle 2000’lerin başında Ramazan aylarında, kent meydanlarına kurdukları devasa iftar çadırlarda zenginlerin, siyasi planları olanların yarıştığını biliyoruz. Bugün de Muharrem ayı, Ramazan’a dönüştürülerek aslında tarihsel yaşayış biçiminden koparılıp siyasi panayıra dönüştürülmektedir.
Yenikapı’da İstiklal Marşı ile açılışı yapılan Muharrem etkinliği de Aleviliğin nasıl dönüştürüldüğüne, faşist İYİ Parti’nin şovuna sahne oldu. Bu gösteri, Aleviler arasında etkili olan Hubyar Ocağı’na bağlı kişiler tarafından tertiplendi. Alevileri İYİ Parti’ye örgütlemeye çalışan bu kişiler, asimilasyonun koçbaşı görevini üstlendiler.
Aleviler partilerde siyaset yapabilir, fakat onların talepleri ekseninde yürütülen mücadelenin hiçbir yerinden olmayıp, Ocakların isimlerini kullanarak konum elde etmeleri, Alevilerin siyasal mücadelesinin iğdiş edilmesinden öte bir anlama gelmiyor.
Kaldı ki Alevilerin tarihin her noktasında yaşadıkları problemler ve varlıklarının inkâr edilmesinde birinci pay, sağ tandanslı partilere aittir.
HDP’nin Alevilere temsiliyet kontenjanı ayırması birilerine Alevilik’i kullanışlı bir yol gibi gösterebilir fakat o iş öyle değil. Kaldı ki HDP’nin Alevilerin taleplerini kabul etmesi ve müdahaleci olmaması diğer partilerin tavırlarıyla karıştırılmamalı. Bugün HDP içinde siyaset yapan –vekiller de dahil– Alevi hareketinin her aşamasında uzun yıllar mücadele vermiş insanlar. HDP ile diğer partilerde siyaset yapmayı bir tutmamalı. HDP’de siyaset yapıyorsan önce ateşten gömleği giymelisin.
Alevilerin değerlerini, ritüellerini siyasetin malzemesi haline getirenlerle de ayrıca mücadele döneminin kapıları açılmıştır.
Bakalım kim Sartre gibi hayal kırıklığını gerçekle karıştırıyor, göreceğiz.
“Ceylan sürüsüne, kurtlar dalmasın
İçerden kapıyı kitle Sultanım”