Alevi Hareketinin Çıkmaz Sokağı: Talepsizlik, Bağımlılık*
Alevi hareketinde birbirini etkileyen, hatta aralarında rekabete dönüşen politik etkinlik, yerini devletle ekonomik bağımlılık ilişkisine bıraktı. Bu anlamıyla devlet, Alevi hareketini tehlikeli yollara, çıkmaz sokağa sürüklüyor.

27 Şubat’ta gerçekleşen Demokrasi ve Laiklik buluşmaları çok sayıda yerde olsa da gözler Kadıköy Rıhtım’a odaklandı.
İstanbul Alevilerin ana yurtlarından biri haline geldi. Dolayısıyla burada gelişen her hareket dikkatle izleniyor.
Yazımızda 27 Şubat’ın ortaya çıkardığı kimi sonuçları tartışırken aynı zamanda Alevi hareketine ve onunla birlikte siyasetine, örgütsel ve toplumsal dönüşümüne de bakmaya çalışacağız.
İstanbul Kadıköy Rıhtım’da ve Türkiye’nin birçok noktasında sıradan basın açıklamalarından biri gerçekleştirildi.
Fakat o sıradanlık fenomeninin ötesinde, yüzyıllar içinde ayaklarını bu topraklara basmış bir toplumun, farklı politik ve sosyal misyonlara dönüşse de tarihsel köklerini terk etmeyen Alevilerin, zamanın durağanlığına müdahale ettiği gün oldu.
27 Şubat buluşmaları uzun yılları bulan Alevi hareketinin hareketsizliğine politik müdahalenin aracı haline geldi. Büyük binalara sahip olan ya da popüler olanın değil, sokağa çıkma iradesini ortaya koyanların mütevazı emeğiyle hareketsizlik örtüsünün kalkmasına fırsat sundu.
Aleviler, 2014’ten sonra eşit yurttaşlık kapsamında taleplerini gündeme getirme olanakları yakalayamadı. Bunu iki neden üzerinden açıklayabiliriz: Bir, 2015 ve sonrası gelişen şiddet üzerinden ki bunun zemini devletin güvenlikçi politikalarla denetim toplumu arzusudur.
Devletin şiddet politikası demokratik hakların aranmasında sokağın etkin kullanımının önüne geçerken aynı zamanda örgütlülüğü zayıflatan hatta dağıtan bir rol oynadı. Bu iktidarda kalmak için başvurulan bir yöntem.
İkincisi ise, Alevi hareketinin eline geçen kimi olanakları fırsat olarak görmesidir. Asıl odaklanılması gereken Alevi hareketinin –hareketten uzaklaşıp kurumlara dönen– giderek kendi taleplerinden kopması ve toplumla arasındaki politik ilişkinin nasıl zayıfladığıdır.
Devlet, cemevlerini anayasal zeminde ibadethane görmezken belediyeler eliyle cemevlerinin yapılmasına neden katkı sunuyor? İçişleri Bakanlığı bölge bölge Alevi kurumları ile toplantılar yapıp, ‘ihtiyaçlarınız, talepleriniz nedir’ sorusunu neden soruyor? Bazı bölgelerde cemevlerine yüksek miktarlarda paraları neden akıtıyor?
Alevi hareketinin sokağı etkin kullandığı dönemlerde (2008-2014) değil de neden şimdi?
Devletin Alevi Politikası Değişiyor mu?
Alevi hareketi hak temelli yürüttüğü politik mücadelenin değerli aktörü iken irtifa kaybederek Alevilerin inanç hizmetlerini yürütenlerle aynı seviyeye geldi. Normal koşullarda Cem Vakfı (Alevi Vakıflar Federasyonu – AVF) ile mücadeleyi de devletle mücadelenin yanına koyan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) bugün onunla aynı düzlemde yer alıyor. İkisini buluşturan hangi gelişme yaşandı? İki farklı kutupta yer alan bu yapıları öyle ya da böyle birlikte hareket etme zeminine getiren şey temsil ettikleri politikada kaybetmiş olmalarıdır. Cem Vakfı ideolojik bir dönüşüme uğramamış olsa da devletin öncelikli ittifakları arasında yer almıyor. Devlet, Alevilere yönelik politikalarında Cem Vakfı’nı beklemeye aldı. Cem Vakfı’nın Gülen hareketiyle geliştirdiği Cami-Cemevi projesi iktidar içindeki kavgalarla birlikte bu grubu da olumsuz etkiledi.
PSAKD’nin öncülük ettiği Alevi hareketinin politik aktörleri ise devletin şiddet politikaları karşısında reaksiyon geliştiremedi. Politika üreten Alevi hareketi kendi alanlarına çekilerek sokağı hızla terk etti. Bugün Alevilerin dikkate değer bütüncül siyasetini yürüten dünün hareketleri yok. Dolayısıyla PSAKD’nin siyasetsizliği ve örgütsel daralması, Cem Vakfının temsil ettiği çizginin devlet nezdinde itibar görmemesi bu iki uç kutbu aynı masaya oturma noktasına getirdi. Bu iki çizgi, birbirini etkileyen ideolojik dönüşümler geçirmediği sürece uzun erimli yol yürümeleri zor. Aslında Alevi örgütlerinin neredeyse tamamı siyasetsizlikte eşitlendi.
Alevi hareketindeki örgütsel dağınıklık, bütüncül politika üretememe ve Alevi toplumuyla bağların zayıflığı dolayısıyla Siyasal İslam karşısında da etkisini yitiriyor.
Devlet Alevilere yönelik yaklaşımını zor aygıtından bağımlılık politikasına evriltti. Zor, aynı zamanda toplumun politikleşmesi, örgütlenmesi ve karşı koyuşunu tetiklerken, bağımlılık onu ehlileştiriyor, diğerleriyle ‘eşitmiş’ duygusuna yöneltiyor.
Bugün Muharrem lokmaları da dâhil olmak üzere neredeyse her ihtiyacını belediyelerden karşılamak, cemevlerini anayasal güvenceye kavuşturmayan devlete karşı hareketsiz bırakıyor.
İktidarın tanınan siyasetçilerinin, hatta bakanlık dâhil olmak üzere bir dönem başbakanlık yapmış kimi partilerin temsilcileri önünde cemevleri ve dergâh yöneticilerinin el pençe divan durmasının arkasında uzun süredir oluşan güçlü bağlar var.
Cemevleri işgal ve direnişle kazanılabilirken bugün özellikle AKP belediyeleri tarafından cemevleri tahsis ediliyor. Bu AKP’li Belediye Başkanları kurumlarımızın başındaki kişilerin dostu, arkadaşı, mihmanı olarak Alevi toplumuna servis ediliyor.
Binalar yükseliyor, cemevleri ışıltılı hale geliyor fakat bu mekânlar Alevilerin olmuyor.
İzzettin Doğan’ın Cem Vakfı ile umduğunu bulamayan devlet, demokratik Alevi hareketi içinde yer alan kimi Alevi kurumlarıyla kazanım elde ediyor. Cem Vakfı ile Alevilerin İslam içinde yer almasını hedefleyen devlet bugün politik aksını değiştirerek, toplumu önce ehlileştirmeyi, devamında devlete yedeklemeyi hedefliyor.
Alevi hareketi Cem Vakfı’nın oynamak istediği misyonu Alevi toplumuna rahatlıkla anlatabilirken, bugün sözünü ettiğimiz odaklara karşı reaksiyon gösteremiyor. Çünkü bu kurumlar, Alevilerin politik mücadelesinde öncülük rolü oynayan kurumları da toplumun hizmetini karşılamaya, yerel yönetimlerle bağımlılık ilişkisi geliştirmeye sürüklüyor.
Alevi kurumları Kadıköy’de gerçekleşen 27 Şubat Demokrasi ve Laiklik Buluşması’nı dahi kendi olanaklarıyla yapmadı.
Belediyelerle kurulan ilişkiler, her ihtiyacında başvurduğu adrese dönüştü. Yoksa cemevleri bir buluşmada ihtiyaç duyulan şeyleri karşılayamaz düzeyde mi? Cemevlerinin fazlasını yapmaya gücü var. Asıl mesele Alevi hareketinin karakterinin değişmesidir.
Alevi Hareketinin Yeni Ekolü: Bağımlılık
Aleviler, Alevi olduğunu söyleyebilme özgüvenini partilerle, yerel yönetimlerle ya da devletle kurduğu ilişkiden değil sokakta verdiği politik mücadele ve ödediği bedellerden alıyor.
Alevi hareketinde birbirini etkileyen, hatta aralarında rekabete dönüşen politik etkinlik, yerini devletle ekonomik bağımlılık ilişkisine bıraktı. Bu anlamıyla devlet, Alevi hareketini tehlikeli yollara, çıkmaz sokağa sürüklüyor.
Cemevleri genişledi, büyüdü ama içindeki zenginlik yerini kişilerin devletle sıkı ilişkiler geliştirdiği mekanlara bıraktı. Alevi toplumu cemevleri ile ilişkisini cenaze, lokma ve kimi hizmetlerin karşılanmasına indirgedi. Bu ilişkilenme zeminini yaratan şey, kurumları politik zeminden uzaklaştırarak kişilerin öne çıktığı, örgütlenmeden uzak, sadece hizmet alınan dini yerlere dönüştüren politik olmayan yapılara dönüşmesindendir.
Devlet, faturalarda dahi ticarethane (sonra konuta dönüştürdü) gördüğü cemevlerine bu destekleri neden veriyor? Alevileri sevdiğinden dolayı mı? Hayır! Tam da yukarıda sözünü ettiğimiz bağımlılık politikası üzerinden ehlileştirme arzusudur. Alevi kurumları buna direnç mi gösteriyor? Hayır! Aksine bunu büyük fırsat olarak görüyor.
Alevi Hareketi Sokağa Çağrılıyor
Politik mücadelesinden uzaklaşan Alevi hareketi kendisinden bağımsız gelişen gündemlerle yeniden politik sahneye davet ediliyor. 20. Milli Eğitim Şurası’nda alınan ana sınıfında din dersleri verilmesi tavsiye kararına karşı başlatılan imza kampanyası her ne kadar mesafeli dursalar da Alevi kurumlarını içine çekti.
Hızla yayılan imza kampanyası sürerken cemevlerine gelen yüksek faturalarla ‘statü’ meselesi yeniden tartışmaya açıldı. Bu iki gündem Alevi hareketini gönülsüz de olsa kendilerinin doğrudan öncülük etmediği politik gündemin içine çekti.
27 Şubat buluşmalarında Alevi örgütleri her ne kadar çağrıcı kurumlar olarak imzaları yer alsa da, öncülüğe yaklaşmadılar. Bu manada 27 Şubat Demokrasi ve Laiklik Buluşmaları Alevi hareketini yeni dönemde anlamamıza veriler sunuyor.
Talepler Eskidi, Kafalar Karışık
Ertelenemez tartışmaların bir diğer yönü de Alevi hareketinin talepleridir. 4-6 yaş aralığındaki ana sınıfı çocuklarına din dersi eğitimi verilmesi tehlikesinde de cemevlerinin statüsü konusunda da Alevi dünyasının kafası bir hayli karışık. Bağımlılık ekolünün hareketsiz kıldığı Alevi hareketinin bu hale gelmesi gayet normal. Hatta bu her yerden gelen düzensiz, karışık talepler bize tartışma fırsatı sunuyor.
Öncelikle uzun vadeli taleplerden birisi olan zorunlu din dersleri konusunda ‘Alevi çocukları bu derslerden muaf tutulsun’ ara talebi bugünden bakıldığında doğru sonuçlar doğurmuyor.
Yine bugün ara bir talep olarak sunulan ‘seçmeli ders’ acilen terk edilmesi gerekenler arasında yer alıyor. Çünkü Türkiye’nin geldiği nokta itibarıyla seçmeli dini içerikli dersler seçeneksizlikten doğan seçime dönüşüyor. Ya da din dersinden muaf tutulacak Alevi çocuk tek başına sınıftan çıktığında uğrayacağı ayrımcılığın yaratacağı travmalara çözüm sunmuyor.
‘Ara talep ne olmalı?’ sorusunu acilen tartışmak zorundayız.
Cemevleri Kamu Kaynaklarından Yararlansın mı?
Cemevleri de tıpkı diğer inançlar gibi kamu kaynaklarından yararlansın talebi iki sonucu doğruyor.
Bir, demokratik laikliğin bir parçası olarak ‘diyanet kapatılsın, devlet bütün inançlara eşit mesafede dursun’ talebini boşa çıkartır.
İki, devletin kaynaklarını diğer inançlara (Ağırlıkla İslam’ın Hanefi mezhebine) aktarmasını meşrulaştırır. İnanmayanlar da dâhil olmak üzere devletin resmen tanımadığı inançların haklarının gaspını kabul etmek anlamına gelir.
Alevi kurumlarının devletle kurduğu ilişkiye (masa-sandalye, inşaat ve kimi ihtiyaçların karşılanması) karşı çıkarken ‘biz de resmi olarak kamu kaynaklarından yararlanmak istiyoruz’ talebi kendi içinde çelişiyor. Çünkü kurumların bugün gayri resmi yaptığı şeyin yasal zeminde yapılmasından öte bir durum ortaya çıkarmıyor.
Alevi kurumlarının Alevi toplumuyla ve devletle ilişkisini, politik taleplerini, yeni dönemin mücadele hattını ve kadrolarını tartışmak için 27 Şubat Demokrasi ve Laiklik Buluşmaları fazlaca veri sunuyor.
Yeni bir yol bulmak için tartışmak zorundayız…
*Bu yazı, Alevilerin Sesi Dergisi için yazılmıştır.