Kolombiya’da sol umudu

Dünyamız bir savaş modunda. Ukrayna’da işin sıcak kısmı yaşanırken dünyanın geri kalanında da gözler bunun “soğuk” sosyo-ekonomik sonuçlarına dikilmiş durumda. Ukrayna savaşının arkasında ABD, Rusya ve Çin arasında dünya güçler dengesi savaşının yattığı biliniyor. ABD tüm dünyada olduğu kadar arka bahçesi denilen Latin Amerika’da da ekonomik ve siyasi etkisini Çin’e ve biraz da askeri açıdan Rusya’ya kaybetmiş durumdadır. Hemen hemen tüm kıtada neoliberal politikalar iflas etti ve ona alternaf sol güçler iktidar oluyor. ABD dünyadaki kayıpları bir yana artık Latin Amerika’da kayıplarına karşı mücadeleyi biraz da AB’yi arkasına alarak Rusya üzerinden vermeye çalışıyor. Bunu yaparken Latin Amerika’daki güç kaybını bir yandan da dünyanın gözünden uzak tutmaya çalışıyor.

Eskiden kaybettiği Küba, Venezuela, Nikaragua, Bolivya’nın yanına son yıllarda Meksika, Arjantin, arkasından Şili, Honduras, hatta sağ güç El Salvador eklendi. Brezilya’da sağ kolu Bolsonaro ilk defa Çin ve Rusya ile ilişkiler kurarak sonbahardaki başkanlık seçimlerinde Lula’ya karşı oy toplamaya çalışıyor. Ama büyük olasılıkla boşuna uğraş veriyor. Lula’nın kazanmasını yolsuzluklarla engelleme çabası da el altından yürütülüyor. Yani ABD’nin sağ kolu Bolsonaro’nun da kaybetmesine sayılı aylar var gibi gözüküyor.

Latin Amerika’da solun kazandığı seçimlerden belki de en önemlisi 13 Mart’ta Kolombiya’da yaşandı. Kolombiya’nın 200 yıllık tarihinde hiçbir sol güç iktidar olamamıştı. Son seçimlerde o anlamda bir tarih yazıldı. ABD’nin kıtadaki en büyük destekçisi olan iktidar güçleri büyük bir olasılıkla 29 Mayıs’ta yapılacak başkanlık seçimlerinde kaybedecekler.

Kolombiya yıllardır ABD’nin “demokrasi “ süsü verilmiş bir sömürgesi gibidir. Yıllardır sosyal gruplar, FARC ve ELN devrimcileri, ilerici güçler, yerli halklar ve köylüler ülkelerini bu durumdan kurtarmak için savaşıyorlar. Ama arkasına ABD’nin askeri, ekonomik gücünü ve her türden yolsuzluk yapma avantajını almış iktidar en zalim şekilde bastırıyor. Halk mücadelesi artık öyle bir boyut aldı ki sonuçta 2016 yılında FARC ile barış anlaşması imzalandı ama iktidar barış koşullarına uymadı, iç çatışmalar sürüyor. “Anlaşmanın imzalandığı 2016 yılından geçen yıla kadar 238’den fazla katliam yapıldı, 300’ün üzerinde eski devrimci savaşçı, 668’in üzerinde lider öldürüldü.” (1) Yeni yıldan beri üç ayda da 41 sosyal lider öldürülmüş, 23 katliam yaşanmıştır. Her gün yeni bir sosyal lider daha öldürülmeye devam ediyor.(2) İktidar ayakta kalabilmek için arkasına ABD desteğini almış, sol güçleri ve kendine muhalif herkesi katlediyor.

Tersi belki de daha doğrudur. ABD’nin kendisi Kolombiya sağ iktidarı ve onun devlet mekanizmasını eline almış karşısındakileri buradan tehdit ediyor, ekonomik, politik hatta askeri olarak baskı altına alıyor. Kolombiya ordusunu o eğitiyor, yetiştiriyor. Halk protestolarını bastırmaya yetmediği için özel paramiliter güçler ESMAD’ı kuruyor. Milyarlarca askeri yardım yapıyor. Yalnız iç muhalefete, devrimci güçlere değil kıta ilerici ülkelerine saldırmanın da son kalesi Kolombiya’dır. Venezuela, Bolivya, Küba ve Nikaragua’ya hep buralardan saldırılıyor. Ülke içleri karıştırılıyor. Kaç kez Venezuela’ya savaş açılmaya çalışıldı ama beceremediler. Maduro’ya suikastlar yapıldı. Bu desteğinden dolayı da seçimler öncesi devlet başkanı Duque’nin ABD ziyaretinde, Kolombiya NATO’nun Latin Amerika kıtasındaki stratejik destekçisi ilan edilerek bir apolet daha takılmaya çalışıldı.

Bütün bu bölge ve ülke içi savaşın arkasında da kıta uyuşturucu ticareti olduğunu unutmamak gerekir. Tüm bölgedeki uyuşturucu çeteleri bu merkezden ABD içlerine uyuşturucu taşırlar. İktidar güçleri de bundan nemalanırlar. Hatta bizim ülkemize bile Kolombiya üzerinden geldi. Basında Venezuela dendi ama o söz konusu liman aslında Kolombiya tarafından denetlenmektedir.

Sonuçta Kolombiya askeri, ekonomik ve politik olarak ABD’nin olmazsa olmazı ve kıtada tam destek alacağı son kalesidir. Ne pahasına olursa olsun ülkedeki güdümünü kaybetmek istemeyecektir. Ukrayna savaşı Rusya ve Çin ile güç savaşında AB’yi yanına alma açısından ne kadar önemli ise Kolombiya’daki seçimler ve sonuçları da tüm kıta hakimiyeti açısından müthiş önemlidir.

 Seçimler

Peki ülke, halklar açısından nasıl bir görünümdedir? Kolombiya 2019 yılından beri çeşitli protestolara sahne oldu. Pandemi çok kötü yönetildi. Neoliberal uygulamalar ile özelleştirilmiş olan sağlık, eğitim, emeklilik sistemi altında halklar ezildiler ve ekonomi kötüleşti. Bunların bedeli yine yeni vergi reformları ile halka yüklenmeye çalışılınca halklar artık tutulamaz oldu ve ayaklanmalar, günlerce süren grevler yaşandı. Zaten kırsal kesimde toprak ağaları karşısında mücadele yükselmiş, çoktan halkların yoksulluğu dayanılmaz halde bıçak kemiğe dayanmıştı.

Ülke sosyo ekonomik olarak 120 yılın en kötü günlerini yaşamaktadır. Yoksulluğun daha iyi anlaşılması açısından biraz rakam verelim. Etin kilosunun 80-120 dolar olduğu ülkede 21 milyon insanın aylık geliri 100 dolar civarındadır. 2 milyon 700 bin insan ayda 45 dolardan daha az kazanarak aşırı yoksuluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Çoğu günde tek öğün bile yiyemiyor. Bir lokma ekmek ile 24 saat geçirdiği yazılan binlerce insan vardır. Kolombiya Gıda Bankası Kurumuna (Abaco) göre halkın %54.2’si 3 öğün yiyemiyor ve 5 yaşın altındaki yarım milyon çocuk kronik kötü besleniyor. Bu 2020 yılından beri giderek daha kötüleşiyor. (3) Sağ iktidarlar ülkeyi böyle yürekler acısı bir duruma getirmiştir. Bizim ülkemize ne kadar benziyor değil mi?

Bu ortamda solun seçim vaadleri halkın büyük bir kısmı tarafından benimsenmiş görünüyor. Artık sağ güçlerin halklara verebileceği yeni bir şey kalmadı. Geçen seçimlerdeki “FARC ile barış” gibi bir söylevin inandırıcılığı da kalmamıştır. Son 20 yılın gerici ideoloğu Uribeizm ölmüştür ve kendisi de yolsuzluklara karşı sahte şahitler bulma suçlaması ile yargı önündedir. Bu ortamda sol güçler neoliberalizme karşı vaadler ile halklara umut olmayı başardılar.

Şu akla gelebilir: seçimleri erteleme oyunları yapamaz mıydılar? Belki ülkenin seçim hileleri konusundaki profesyonelliği buna yanıt olabilir. Ülke geçmişinde seçimlere sürekli yolsuzluk karıştırılması bir gelenek olmuştur. Seçim uzmanlarına göre ortalama olarak oyların sayılmasında %10’luk bir bilinçli ya da bilinçsiz yanlışlık yapılırmış. Seçimler elektronik ortamda değil kağıt ile yapıldığından yolsuzluk olanağı da yüksektir. Ayrıca geçmişte iki başkan adayı katledilmiştir. 29 Mayıs’taki başkanlık seçimleri için kapalı kapılar arkasından neler planlanıyor bilinmiyor.

Seçim sonrası yapılan ilk açıklamada sol ittifak Tarihsel Pakt lideri Gustave Petro’nun en çok oyu alarak 29 Mayıs’ta yapılacak başkanlık seçimlerinin favori adayı olduğu açıklandı. Ama paktın kendisi Meclis ve Senato seçimlerinde sağ güçler karşısında bir üstünlük kazanamamış, başa baş kalınmıştır. Seçim sonrası Petro, seçimlerde çok yolsuzluk yaşandığını açıkladı. Seçim kurulu ülke içinde 1.079 ve ülke dışında 801 sandığa seçimler konusunda eğitimci yollamamış. 23.072 sandıkta çifte oy kullanılmış ve 29.425 sandıktan Tarihsel Pakta hiç oy çıkmamıştır. Yani sandıkların %25 inde Petro’nun ittifakına tek bir oy bile çıkmıyor. Büyük bir olasılıkla o oyları seçim raporlarına kaydetmediler. İlginç olanı da uluslararası gözlemcilerin seçimlerde bir sorun yaşanmadığını, herşeyin yasalara uygun olarak yapıldığını açıklamış olmasıydı.

Hemen bir hafta sonra yeni bir sonuç açıklandı. “İlk sayımda Ulusal Sivil Kayıt (RNC) Tarihsel Pakta 2.302,867 oy verilmişti. Ama Cuma günü oyların %97’si sayıldıktan sonra sol koalisyonun 390,152 oy daha aldığı ortaya çıktı. Böylece de seçimlerde en çok oy alan ittifak oldu.” (4) Böylece vekil sayıları 16 dan 19’a yükseldi. Ancak bu oy durumuna göre de meclislerde bir çoğunluk elde edemiyorlar ve sağ güçler ile başa baş oluyorlar. Eskiden farklı olan ilk kez sağ güçlerin kendi içlerinde dağılmasıdır. Eskiden bir blok olurlarken şimdi parçalı hale gelmişlerdir. Merkez sağ ve aşırı sağ gruplaşmalar oluşmuştur. Bu durumda meclislerde çeşitli oylamalarda sağ güçlerin arasından sola oy verme durumu yaşanabileceği söyleniyor.

Sola yeni oylar eklenince bu kez sağ sonuçlara itiraz etti. Ulusal Sivil Kayıt başkanı itirazı kabul ederek azami ihtiyatı gösterip yeniden oyların sayılacağını açıkladı. Bir gün sonra sol oylara 600 bin daha oy eklendi. Arkasından da yeniden sayım yapılmayacağı açıklandı. Sol güçler hemen bunu kabul ettiler. Bu kez gerici Uribe ve iktidar kanadı buna karşı çıktılar. Bu arada Petro bu sonuçları beğendi ve yeniden sayımdan vazgeçildi.

Çok ilginç, karışık bir seçim sonucu belirlenme süreci yaşandı. Yarın sonuçlarla ilgili yeni bir karar olur mu bilmiyoruz. Ama tartışmasız olan başkanlık seçimlerinin en çok oy alan adayı Petro’dur ve seçimleri hem de ilk turda kazanması bir çok araştırmaya göre büyük bir olasılıktır. Tabii yukarıda anlattığımız seçim yolsuzlukları ve can alma olasılıkları bir yana.

 Sol Aday Petro

Gustavo Petro gençliğinde militan gruplara katılmış sonra ayrılmış bir ilericidir. Daha sonra Bogato valiliği yapmış halen sol bir parti başkanı olarak senatördür. Şimdi de ülkenin en çok oy alan başkan adayıdır. İktidara geldiğinde neler yapmayı planlamakta, nasıl bir sol politik hat çizecek ya da çizebilecek ona bakalım. Tepede ABD dayatması ve 200 yıllık liberal tutucu parti hegemonyası sonrasında birden sağ güçlere direk cephe alması düşünülemez. Zaten sol teorisyenler seçimlerdeki performansı sonrası Petro’ya hemen vakit geçirmeden sağ güçlere göz kırpmasını, tüm başkanları koltuğa oturtan zengin işveren sınıfına biraz el sallamasını öneriyor. Aslında o zengin iş çevrelerine baştan beri sert çıkmadı. Ülkenin baş sorunlarından biri olan toprak ağaları ile ilişkisini ılımlı tutacağı düşünülüyor. Toprak reformu filan yapması beklenmiyor. Halkların yaşam koşullarını düzeltmek için onlardan biraz daha fazla vergi almayı hedefliyor. Zenginlikleri ılımlı bir şekilde halklara dağıtmaya çalışacağa benzer. Ordu ve polis çevreleri ile de pek sürtüşmek istemeyecektir.

Tüm neoliberal ülkelerde olduğu gibi özelleştirilen emeklilik, eğitim ve sağlık sistemlerini yeniden kamulaştıracaktır. Yüksek eğitim bedava yapılacaktır. Küçük işyerleri ve kooperatifler geliştirilecek ve desteklenecektir. Yeni yatırımlar ile üretim sektörü genişletilecektir. Çıkarım endüstrisi, petrol ve kömürden yavaş yavaş uzaklaşılıp yenilenebilir enerjiye geçilecektir. Kadın ve LGBT+ hakları da güçlendirilecektir. Belki de en önemlisi ülke iç savaşını durdurma mücadelesi verecek, FARC ve ELN ile barış sürecini yeniden başlatacaktır. Savaşı ülkesinin gündemi olmaktan çıkarmayı hedefleyecektir. Bu doğrultuda da ülkenin en ünlü çevreci aktivisti olan Francia Marquez’i çevre bakanı değil daha üst düzeyde yardımcısı olarak ilan etti. Genç bir avukat olan F. Marquez aynı zamanda insan hakları savunucusu, feminist ve genç yaşından beri yasa dışı çıkarım endüstrilerine karşı verdiği mücadeleler nedeniyle çevre oskarı denilen Goldman Ödülünü almış ve BBC tarafından 2019 yılında dünyanın en etkin 100 kadını arasında sayılan bir ilericidir. Petro’nun onu başkan yardımcısı olarak ilan etmesi de bu doğrultuda atacağı adımlara bir kanıt olarak ilerici güçler tarafından alkışlandı.

Sonuçta Petro elbette bir Chaves veya Castro değildir. Onlar gibi halkları örgütleyerek emperyalizme karşı dişe diş dövüşebilecek bir karizmatik lider değildir. Genel olarak diğer bölge ilerici liderleri gibi Venezuela’ya uzak durmaktadır. ABD’yi de elbette karşısına almamaya çalışacaktır. Dış emperyalist güçlerle de halkının çıkarlarını öne çıkaran, daha dengeli bir ilişki kurma düşüncesini taşıyor gibi görünüyor.

Tüm kıtada sağ, bir gerileme içindedir. Halkların artık neoliberal politikalardan bir beklentisi kalmamıştır. Kolombiya’da 20 yıllık Uribe politikaları da çökmüştür. Ne sosyo-ekonomik olarak ne de barış olarak yeni bir programları yoktur. Sol bu nedenle halk arasında bir yenilik olacaktır. Ama o da yenidir, deneyimsizdir. Yılların deneyimine sahip sağ ile mücadelesi kolay değildir. Daha da önemlisi ABD ne pahasına olursa olsun Kolombiya’yı kaybetmek istemeyecektir. Görüyoruz, kendinden kilometrelerce uzaktaki Ukrayna’dan bile kendine bir yarar çıkarabilme çırpınışı içindedir. Şili’de yeni Boric iktidarı eğer neoliberalizmi kıtada mezara götürme umudunu yayıyorsa, Kolombiya seçimlerinin de kıtada ABD hakimiyetine son verme olmasa bile büyük bir darbe vurma umudu verdiği söylenebilir. Tüm Latin Amerika ilericilerinin iktidara gelmelerinin hemen arkasından, yılların kurulu neoliberal düzeninden halkçı bir düzene geçmeleri zordur. Ama Kolombiya’da işlerin zorun zoru olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Alıntılar:

(1) https://www.pagina12.com.ar/408681-las-claves-de-la-eleccion-en-colombia-por-que-gustavo-petro-

(2) https://www.nodal.am/2022/03/colombia-asesinan-a-otro-lider-social-y-ya-son-41-en-lo-que-va-del-ano/

(3) (rakamlar) https://www.nodal.am/2022/03/colombia-los-tres-golpes-por-equipo-desdeabajo/

(4) https://www.telesurenglish.net/news/Uribe-Manipulates-Colombian-Elections-To-Execute-A-Coup-Petro-20220322-0007.html