Devrimsel değişim sürecinde rutini aşmak

Kuralsızlık bu düzenin gerçeğidir, bugün bir işiniz var, yarın yok. Günümüzün gerçekliği çalışma ve yaşam alanlarını birlikte örgütleyecek bir perspektifi zorunlu kılıyor.

Hayat pahalılığı çok ciddi bir şekilde artmaya devam ediyor, alım gücü düşüyor. Zengin ve yoksul arasındaki fark her geçen gün büyüyor. Neoliberal politikaların yarattığı toplumsal buhran yaşanmakta…

Mevcut iktidarın refah sağlayacak politikaları sihirli bir mekanizma ile devreye sokamayacağı, ülkenin yaşanılamaz noktaya doğru gittiği çok açık. Siyasal iklimin her geçen gün sertleşeceği ve faşizmin kalıcı olma niyetiyle birden fazla yolu değerlendireceği ön görülüyor. Bu gerçekliğin aksini düşünmek zaten yanıltıcı olur. Fakat çıkış kapısı aralanmış durumda. Dün AKP iktidarını sırtında taşıyan güvencesizler, iktidarla ilişkisini büyük bir oranda sorguluyor. Toplum kaynıyor!

AKP ve MHP faşist bloğunun toplumsal desteğinde çözülmeler yaşanıyor, yaşanmaya devam edecek. Faşist rejimini sonlandırma niyeti taşıyan toplumsal bilinç büyük oranda açığa çıkmış durumda. Bu anlamda objektif koşullar değişim sürecini isteyen emekçiler lehine işliyor.

Bu gerçeklikten ötürü “Yaşanacak bir ülkeyi birlikte kuracağız!” çıkışı bir ajitasyon değil, günümüzün acil ihtiyacını yansıtmaktadır.

2015’ten günümüze kadar AKP ve MHP faşizmi ezici politikalarla toplumu sindirmeye çalıştı. 2022 Newroz’u faşizmi yenme kararlılığı açısından önemli bir yanıt oldu. Birçok provokasyona ve şiddet yüklü engellemelere rağmen alanlar doldu taştı. Dikkat çeken nokta ise yıkıcı ruh halini taşıyan gençliğin alanlardaki varlığı idi. Bir diğer dikkat çekici nokta ise 8 Mart ve Feminist Gece Yürüyüşü’nde açığa çıkan fotoğraftır. Anlaşılıyor ki sindirme politikaları yerini bulmamış, bulamayacaktır. Artık bundan sonrasını AKP ve MHP faşist bloğu kara kara düşünecektir.

Ezilen halkların gelişen bu reaksiyonunun paralelinde sınıfsal gerilimler de çok ciddi bir şekilde birikiyor. Sınıfsal çelişkilerin derinleştiği özgün bir dönemin içerisindeyiz. Böylesi kritik bir momentte düzene karşı öfkeli fakat örgütsüz olan kesimlerin öz örgütlenmelerini inşa etmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

İşçi sınıfının, emekçilerin son dönemde gelişen direnişleri çok önemli deneyimler barındırıyor. Sendikal bürokrasiye takılmadan hak gasplarına karşı gerçekleştirilen direnişlerle, ekonomik kazanımlar elde etmenin yanı sıra ortamın sınıfsal zeminde politize olmasını sağladılar.

Özellikle çeşitli direnişlerin kazanımla sonuçlanması işçi sınıfına moral oldu. Bugün direnmenin, sokağın nelere kapı aralayabileceğini hep birlikte yeniden deneyimledik.

Direnişlerin kazanımla sonuçlanmasında kararlılığın yanı sıra, direnişe dair gelişen/geliştirilen dayanışma önemli bir faktördür. Dayanışmamız baki! Fakat yaklaşımımız dayanışmanın ötesinde olmak zorunda.

Bu açıdan içerisinde bulunduğumuz pratiğin muhasebesini yapmak zorunluluktur. Gelişen direnişlerle temas kurma veya derinleşme çabaları gösterilse de istenilen düzey yakalanamamıştır. Devrimcilerin işçi sınıfıyla kurmuş olduğu bağların zayıfladığı ve bu konuda geliştirilen örgütlenme taktiklerinin ise dönemin ihtiyaçlarını karşılamadığı çok açık.

Büyük oranda güvencesiz olan işçi sınıfıyla politik olarak ilişkilenmemiz, temas kurmamız, yaşanan direnişlerin ekonomik hak mücadelesinin yanı sıra doğru siyasal hedeflerle donanmasını sağlayacak bir ilişki biçimini örgütleyebilmemiz gerekiyor. Bu gerçeklik yukarıdan aşağıya ajitatif söylemlerle değil, derinleşerek ve hareketin özgün yönlerini kavrayarak mümkün. İçerisinde bulunduğumuz dönem bu anlamda çok önemli fırsatlar barındırmaktadır.

İşsizlik veya güvencesizlik her geçen gün derinleşmeye devam ediyor. Güvencesizlik neoliberalizmde artık kalıcı ve dönemin en stratejik olgusu… Bu gerçeklik kapitalizmin teknik gelişimi ve sınıfta yaşanan nitelik değişimi ile ilintilidir. Neoliberal politikalarla sermayeye büyük bir keyfiyet sağlandı, sermayeyi sınırlayan kurallar ortadan kalktı. Kuralsızlık bu düzenin gerçeğidir, bugün bir işiniz var, yarın yok. Günümüzün gerçekliği çalışma ve yaşam alanlarını birlikte örgütleyecek bir perspektifi zorunlu kılıyor.

Son olarak içerisinde bulunduğumuz koşullar değerlendirildiğinde şu nokta da çok önemli: Yeni, henüz kimliğini bulamamış, yüreği kıpır kıpır olan genç bir kuşak yetişiyor. Öyle ki düzeni sarsacak bir potansiyel. İşçi, işsiz, liseli, kadın; fakat örgütsüz, yıkıcı bir güç… Bu gücü Newroz’da ve Feminist Gece Yürüyüşü’nde görmek mümkün. Kuşkusuz 1 Mayıs’ta da görülecektir. Düzenin baskılarıyla örgütlenme araçlarımızın işlevsizleştirilmesi sonucu olarak bu genç kuşakla bağlarımız kopalı çok oldu.

Önümüzdeki dönem oldukça hareketli, ritmi yüksek, enerjik bir sürecin içerisinde olacağız. Bu açıdan devrimcilerin veya devrimci öznelerin içerisinde bulunduğumuz atmosfere uygun pratiği sergilemesi ve rutinini aşması gerekliliği zorunluluktur. Toplumsal kesimler içerisinde derinleşmek ve taban örgütlenmelerini oluşturmak devrimci bir duruş ve iradi olarak kurucu rol oynayacak devrimci öznelerin öz verisiyle mümkün.

Toplumsal değişim sürecinin eşiğindeyken sınıfsal bir çizginin derinleştirilmesi bilincini açığa çıkarmak, bu anlamda rutinimizi aşmak tarihsel bir sorumluluktur.