Modernitenin Adsız Kahramanları: Çöp Toplayıcılar

Karşı Mahalle programcılarından ve yazarlarından Sezgin Kartal, Sosyal Demokrat Dergi için yazdı: “Bakanlık katı atık toplayıcılarının gelir güvencesi, sağlık, barınma gibi sorunlarını görmezden gelerek bu alanı tamamen ekonomik bir pazar alanı olarak değerlendiriyor.”

Katı atık toplayıcılarıyla ya bir çöp konteynırına sarkmış ya da çekçeğini zor bela çekerken karşılaşırız mutlaka. Şehrin her bir noktasında onları gördüğümüzde ne düşünüyoruz? Bu görüş ve düşünüş kaç saniye sürer? Acır mıyız? Yoksa nereli olduğunu tahmin etmemize mi bağlı hayalimiz?

Sahi kim bu atık toplayıcılar?

Zygmunt Bauman, Iskarta Hayatlar: Modernite ve Safraları çalışmasında katı atık toplayıcılarını şöyle tarif ediyor:

“Çöp toplayıcılar modernitenin adsız kahramanlarıdır. Katı atık toplayıcıları her gün, olağan ve patolojik arasındaki, sağlık ve hastalık arasındaki, çekici ve itici arasındaki, kabul edilen ve reddedilen arasındaki, uygun olan ve uygun olmayan arasındaki, insan evreninin içi ve dışı arasındaki sınırları tazeleyen ve tekrar dikkat çekici hale getiren kişidir.”

Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında ülke gündemine yeniden girdiler. Öyle her zaman girmezler. Hemen öncesinde o meşhur Çukur dizisinin Aliço karakteriyle çıktılar karşımıza. Şehri karış karış bilen, bulunması gerekeni bulan çekçekçiler… Aliço’nun arkadaşları…

Günün her saati yeniden yeniden arıyorlar. Buldukları kâğıt, plastik, pet ya da demir ekmeğe dönüşüyor. Bazen ayakkabı bazen pantolon buluyorlar. Sadece kendilerine değil, ya ailesine ya da komşusuna…

Tercih değil zorunluluk

Çöpün dönüşümü Hindistan’da ‘kemik, paçavra ve kâğıdın meta olarak’ toplanıldığı 17. yüzyıla dayansa da Türkiye’de atık toplayıcılığı son otuz yılda gelişti. Şehirlerde artan nüfus, tüketimin yaygınlığı aynı oranda çöpün de artışına neden oluyor. Nüfusunun %93.2’sinin il ve ilçelerde yaşadığı Türkiye’de atıkların belediyeler eliyle toplanması mümkün değil. Enerji başta olmak üzere birçok maddede geri dönüştürülebilen atık, birden fazla el değiştirerek yeniden kullanıma sunuluyor.

21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna gelirken katı atıkta ekmeğini arayanları en iyi tarifleyen kuşkusuz R. Sennet’in “Yurdundan kopmuş ve yeni bir yaşam anlatısı oluşturmaya çalışan insanların hayatına ne yön vermelidir?” sorusudur.

Katı atık toplayıcılığı tercih değil zorunluluktur. Katı atık toplayıcılığındaki yoğunluğun tek ve asıl nedeni olmasa da kırdan kente göçle birlikte geliştiği görülüyor. İç göçün yanı sıra Suriye, Afganistan, Pakistan ve Türkmenistan gibi ülkelerden gelenlerin de ilk yaptığı iş katı atık işçiliği oluyor. Katı atık toplayıcılığı dış göç gerçekleşmeden önce Kürtlerin, Niğdelilerin, Çankırılıların ve Yozgatlıların yaptığı bir iş iken önce Suriyelilere daha sonra Afgan ve Türkmenlere yerini bıraktı. Suriyelilerin önce geçici kimlik daha sonra da çalışma izni veya vatandaşlık hakkını kazanmasıyla kendi depolarını açtığını görebiliyoruz. Katı atık toplayanların önemli bir kısmını oluşturan Afganların ülkeye kaçak yollarla gelmiş olmasının kendi depolarını açamıyor olmalarında temel faktör olduğunu ifade edebiliriz.

Katı atık depolarında ayrıştırma aşamasında çalışanların önemli bir kısmı da Afgan’dır. Çalıştıkları depolarda kurulan yatakhanelerde kalan Afganlar düşük ücretlidir ve sosyal haklardan yoksundur. Bu depolarda göçmenlerin kurduğu yaşam, aynı zamanda çöpün her merhalesiyle bütünleşmeyi de gerektiriyor.

“Nöbetleşe yoksulluk, esas olarak kente önceden gelmiş göçmen grupları ile kentte imtiyazlı konumda bulunan grupların, kente daha sonradan gelen kesimler ile diğer imtiyazsız gruplar üzerinden zenginleşmeleri, bir anlamda yoksulluklarını bu gruplara devredebilmeleri sonucunu doğuran ilişkiler ağıdır. Bu anlamda nöbetleşe yoksulluk, toplumun özellikle enformel kesimlerinin kendi aralarında kurdukları ve birbirlerinin üzerinden zenginleşmelerini sağlayan eşitsiz güç ilişkileridir. Nöbetleşe yoksulluk, yoksul enformel kesimlerin dönüştürme kapasitesine sahip cemaat oluşturabilme kabiliyetleri sayesinde sistemin gediklerini bularak geliştirdikleri bir yoksulluk, para kazanılmasına olanak sağlayan bir stratejidir.”[1]

Işık ve Pınarcıoğlu’nun kent yoksulluğu üzerinden anlattığı ‘nöbetleşe yoksulluğu’ katı atık toplayıcılarında da görüyoruz. Kentin en alt gruplarını oluşturan kesimlerin yaptığı katı atık toplayıcılığı bugün ağırlıkla göçmenler tarafından yürütülmektedir. Kendisini ‘Türkiyeli’ -Kürtler de dâhil- olarak ifade eden katı atık sektörünün bileşenleri aileleriyle ya da akrabalık ilişkileriyle kurdukları depoları işletmektedir.

“Şehre ait olan atıklar”

2021’in Ağustos ayında İstanbul Bahçelievler’den başlayarak Bakırköy, Ümraniye, Ataşehir ve Gaziosmanpaşa’da Valilik atıkların toplandığı geri dönüşüm depolarına şafak baskını yaptı. Baskın yapılan depolardan yüzlerce kişi gözaltına alındı, göçmen çalışanlar Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü. Geri dönüşüm depolarında el konulan bütün katı atık ürünleri, depo sahiplerinin ücretini ödeyerek aldıklarıdır. El konulan katı atıklar belediyelerin anlaşmalı olduğu firmalar tarafından değerinin çok altında ücretle satın alındı. Baskının devamında bu ilçelerde katı atık toplamak yasaklandı ve sokakta çekçeklere -değeri 600 TL- el konuldu. Günlük 150 ila 250 TL arasında kazanç sağlayan toplayıcının el konulan çekçeğinin ücreti depo sahipleri tarafından çekçekçiden tahsil ediliyor. Geçimini günlük sağlayan katı atık toplayıcısının çalışamadığı günleri de hesaba kattığımızda bu tamamen gelirinin kesilmesi anlamını taşıyor.

“Belediyelerin nitelikli çöplerini, yani sizin bizim nitelikli çöplerimizi birileri onlardan önce çıkıp -bağışlayın beni- çekçekçi tabir ettiğimiz kardeşler onları topluyor. Bu kimin cebine gidiyor? Onların cebine gidiyor. Şimdi buna dur dedik biz. Bahçelievler Belediyemiz, kaymakamımız, Bahçelievler’deki 11 muhtarımızla beraber, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğümüz ve bütün kurumlar el birliği yaptık ve buna dur dedik. Bir gece ansızın onların toplama merkezlerine baskın yaptık, bütün çekçeklerin topladığı ve şehre ait olan katı atıkları aldık oradan.”

Bu cümleler Esenler Belediyesi’nin bir etkinliğinde konuşan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’ya ait. Yerlikaya’nın katı atık toplayıcılara sınıfsal konumundan yaklaşırken, kamu kurumlarına halkın da desteğini bekliyor. Oysa Ekim ayında (2021) Metropol araştırma şirketinin yaptığı Türkiye’nin Nabzı anketine göre halkın % 82.8’i katı atık toplayıcılarına müdahaleyi doğru bulmuyor.

Katı atık toplayıcılığı sadece doğrudan bu işi yapanların değil özellikle İstanbul’da işçi nüfusunun yoğun olduğu ilçelerde insanların evlerinde küçük ölçekte atık -kağıt, plastik, demir, bakır vd.- biriktirip sattığı, halkın en geniş halkasına yayılmış düzensiz ticari dönüşümdür.

Ekonomik krizin ve işsizliğin hızla büyüdüğü ülkemizde gelir düzeyi açlık sınırında seyreden ailelerin katı atıkla yolunun kesişmesi uzak ihtimal değil. Katı atık toplayıcılığı en alttakilerin ekmeği ararken buluşma noktasıdır.

Bir gece yarısı hiçbir tebligat ya da uyarı yapılmadan baskın yapan İstanbul Valiliği’nin ilgili mevzuat belgelerine sahip olmayanlara çalışma izni vermeme kararına geri adım attıran katı atık toplayıcıların eylemleri ve kamuoyunun bu politikayı doğru bulmamasıdır.

Her ne kadar İstanbul Valisi’nin Emine Erdoğan’ın himayesinde 2017’de hayata geçirilen Sıfır Atık Projesi’nin ‘çevre hassasiyeti ve/ya tasarruf etme’ olarak baskın yapılan ilçelerin pilot bölge olarak uygulamaya geçirilme adımı olarak ifade edilse de, denetim altına alınmaya çalışılan nakit paranın döndüğü katı atığın giderek devasa bir pazar alanına dönüşmesidir.

TÜİK’in Aralık 2021 verilerine göre ‘imalat sanayi işyerleri, maden işletmeleri, termik santraller, organize sanayi bölgeleri (OSB), sağlık kuruluşları ve hane halklarında 2020 yılında 30,9 milyon tonu tehlikeli olmak üzere toplam 104,8 milyon ton atık oluştu. Toplam atık miktarı 2018’e göre %10,5 arttı.’

Böylesine büyük bir pazar alanında dönen nakit paranın denetimden uzak, geniş bir kesimin cebine girmesi iktidarı ve sermaye gruplarını harekete geçiriyor.

Atık toplayıcılara sıkı denetim geliyor

Çevre Şehircilik ve İklim Bakanı Murat Kurum imzasıyla İçişleri Bakanlığı, valilikler ve bütün belediyelere atık toplayıcılarına ilişkin gönderilen taslak genelge (31 Aralık 2021) bu alana yönelik hazırlıkları ortaya koyuyor. Bakanlığın genelgesi katı atık toplayıcılarını ve atıkların toplandığı depoları sıkı bir denetim altında tutma gayesi taşırken aynı zamanda çevre lisansıyla birlikte yeterli kriterlere sahip olmayan işletmelere de izin vermemeyi öngörüyor.

Halihazırda belediyelerin topladığı çöpün yanı sıra kimi büyük market ve kamu kurumlarından kâğıt, plastik, pet vb. atıklar belediyeler tarafından açılan ihaleyi alan firmalar tarafından toplanmaktadır. Bakanlığın yeni genelgesi uygulamaya konulduğunda ilk etkilenecek olanlar atık toplayıcıları olacaktır. Zira genelgeye göre 18 yaş ve üzerindeki atık toplayıcısının ‘faaliyet göstereceği ilin, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne, kimlik numarası ve iletişim bilgileri ile başvuruda bulunması’ gerekiyor. Bakanlığın genelgesini birkaç maddede özetleyelim:

Genelgeye göre, sıfır atık bilgi sistemine girişleri yapılan katı atık toplayıcıları İl Müdürlüğü tarafından kayıt altına alınır. Belediyeler, sıfır atık bilgi sistemi üzerinden kayıt kontrolü yaparak bağımsız toplayıcı izin kartı düzenleyerek İlçe Emniyet Müdürlükleri ve İlçe Jandarma Komutanlıkları ile bu kayıtları güncel olarak paylaşır.

Katı atık toplayıcılarının iş kıyafetlerinin belediyeler tarafından belirlenecek standartta olmasını isteyen Bakanlık, toplayıcı izin kartı ve atık toplamada kullanılan araçlarıyla çalışmaya izin veriyor. İnsan ve araç trafiğinin az olduğu sabahın erken saatlerinde başlanılan atık toplamaya da düzenleme getiren bakanlık çalışma saatlerinin belediyeler tarafından belirlenmesi gerektiğini söylüyor.

Atık toplayıcılarına getirilen düzenlemenin diğer bir noktası da atıkların toplandığı depolardır. Bakanlık atıkların sadece ‘belediyelerin atık getirme merkezi ve geri kazanılabilir atık aktarma merkezlerine veya belediye sınırları içerisinde bulunan çevre lisanslı atık işleme tesislerine teslim edilmesi’ni esas alıyor. Yani izin verilmeyen kişilerce toplanması veya depolanması kesinlikle yasak kapsamına giriyor. Bakanlığın istediği standartlarda atık toplama merkezlerinin kurulabilmesi koşullarına sektörün çoğunluğunu oluşturan küçük işletmeler sahip değil. Bu karar uygulanmaya geçtiğinde küçük işletmelerin (açık ve kapalı depolar) kapanarak yerini tekelleşmeye bırakacağı bir gerçekliktir.

Bakanlık katı atık toplayıcılarının gelir güvencesi, sağlık, barınma gibi sorunlarını görmezden gelerek bu alanı tamamen ekonomik bir pazar alanı olarak değerlendiriyor.

Tam bu noktada Bahçelievler’de eşiyle birlikte çalıştığı çekçeği alınan dokuz çocuklu Kader Urgunlutaş’ın şu sözleri devletin katı atığa yönelimini özetliyor: “Altı aydır kiram geçiyor. Yaptığımız atıklara kadar göz koymuş devletimiz.”

Son sözü ülkemize uyarlayabileceğimiz Ernst Fraenkel’in İkili Devlet – Diktatörlük Teorisine Bir Katkı kitabından bir alıntı ile bitirelim:

“Goethe’nin şiirindeki ‘Ceza da verse, onları sakınsa da, İnsanca bakmak zorunda insanlara.’ sözlerinin, nasyonal sosyalist Almanya’da bulacağı bir yankı yoktur.”

[1] Oğuz Işık, M. Melih Pınarcıoğlu(2021), Nöbetleşe Yoksulluk, İstanbul: İletişim.


Bu yazı, Sosyal Demokrat Dergi‘den alınmıştır.