Büyük resimde Ukrayna krizi
“Dünya yeniden paylaşılıyor” ezberi bugünün gerçeklerini yeterince açıklamıyor. Evet, en iyi bildiği yoldan gitmek isteyen kıdemli emperyalist güçler yine kıpır kıpırlar. Ancak dünya eski yollardan ilerlemeyecek.
Kriz bir basamak daha yükseldi. Ancak ABD’nin haftalardır yürüttüğü savaş çığırtkanlığı ölçüsünde değil…
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve ardından ABD ve İngiltere’nin zil çalarak dünya için yeni bir düzen yaratma çabalarının hızlanması bekleniyordu. Şimdilik olmadı. Donbass’daki “fiili durum” “bağımsızlık” ilan edilerek farklı bir duruma evirildi; ancak esas süreç bundan sonra başlıyor.
Önce bir konuya değinmeliyiz. Sosyalist sistem yıkıldıktan sonra önce Balkanlarda uzun yıllar süren bir savaş yaşandı. O günlerde siyasi literatüre “renkli devrimler” diye bir kavram girdi, eski parlaklığı kalmasa da bugün hala zaman zaman ortaya çıkıyor. Geçenlerde Kazakistan’da başını yeniden uzattı, şimdi de bir kez daha Ukrayna’da aynı konu tartışılıyor. Burada da 2004’lerde en göz alıcı “portakal devrimi” yaşanmıştı. Diğerleri bir yana bu sözde devrimin hareketli siyasi gücünün Ukrayna’nın özellikle batısında yığınak yapmış, Kanada’dan da transfer edilen faşistlerin olduğu hemen oraya çıktı. Bu militan faşist güçler hala Ukrayna’da üçte birlik bir gücü ellerinde tutuyorlar ve Batı dünyası tarafından destekleniyorlar. Sosyalizm sonrası dünyadaki renkli devrimleri “ulusların kaderlerini tayin hakkı” ile karıştırmak büyük hata olur.
Ukrayna krizinde ve özel olarak Donbass bölgesinde yaşananlara önce sırf bölge açısından bakalım. Dar anlamda krizin geldiği aşamada yakın gelecekte üç konu öne çıkacaktır. İlki, ABD ve İngiltere Rusya’yı bir yıpratma savaşının içine çekmek için büyük gayret gösterdi, gösteriyor. Donbass bölgesinin Ukrayna ile 500 kilometrelik sınırı vardır. Zaman zaman gerilimi yükseltmek için yeterli bir coğrafya.
İkinci esas önemli konu, Kıta Avrupa’sının bu gerilimde vereceği sınavdır. Bu krizde AB’nin bir bütün olmadığı biliniyor. Yaptırımların kapsamı ne olacak ve Avrupa ne ölçüde katılacak, göreceğiz. Şimdiden Kuzey Akım 2 projesi durduruldu. Buna karşılık eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Rusya tarafından GazProm’un yönetimine atandı. Avrupa büyük bir meydan okumayla karşı karşıyadır. İki dünya savaşı da bu kıtada yaşandı. Bu çöküşlerden ABD yükselmişti. Tarih bir kez daha tekerrür eder mi? Washington bu kanalı zorlayarak nereye kadar gidebilir? Bu gerilim Rusya’yı büyük ölçüde yıpratabilir, ancak bir o kadar da Avrupa’yı yıpratacaktır.
Üçüncü konu Türkiye ile ilgilidir. Ukrayna’daki yangının pek çok açıdan Ankara’yı da zorlaması mümkündür. Putin kararını açıkladıktan hemen sonra Ankara’dan bir açıklama gelmesi bir tedirginliğin işareti sayılmalıdır. Enerji, ticaret, turizm, eğer gerilim yükselirse Montrö anlaşması konusunda sıkıntılar yaşanacaktır. Sanki Ankara hiç beklemeden kendini Batının sıcak kollarına attı.
Ukrayna gerilimine dünyada oluşmakta olan yeni güç tablosu açısından baktığımızda konu daha çok aydınlanıyor. Bu noktada yakın tarihe bakmak gerekiyor. Ortadoğu’da büyük kıyamet niye kopmuştu? “Diktatör Saddam”ın kimyasal silahlara sahip olmasından…
Bunların hepsinin yalan olduğu bizzat bu politikaları yürütenler tarafından itiraf edildi. Esas neden “dostlar” arasındaki kavgaydı. Avrupa ülkeleri ve Japonya’nın Irak ve İran’la yaptıkları enerji anlaşmaları o günün rakipsiz görünen “süper gücü” Amerika’yı fazlasıyla öfkelendirmişti. ABD “dostlarının” enerji trafiğini denetlemek istiyordu ve bunu başardı. Ancak Afganistan çekilişiyle başarının da sınırlarını tüm dünya görmüş oldu. Şimdi aynı oyun Avrupa’da oynanıyor. Yine sahnedeki başoyuncular aynı: ABD ve İngiltere! Ancak bugün dünya sahnesinde o zamanlar olmayan iki oyuncu daha var: Çin ve Rusya!
ABD, Avrupa’nın Rusya’ya enerjide “bağımlı” olmasından çok kaygılıdır, hatta Katar’dan Avrupa’ya enerji arıyor. Ancak bu tiyatrolar artık eskisi kadar etkileyici değildir. ABD’yi dehşete düşüren özellikle Almanya’nın Rusya ile ilişkileridir. Bu ilişki Atlantik’in karşı yakası için tam bir felaket senaryosu olarak algılanıyor. Hem Rusya’nın güçlü bir aktör olması, hem de Avrupa ile iyi ilişkisi ABD ve İngiltere tarafından istenmiyor. Ukrayna krizi Rusya ile Avrupa’nın bağlarını kopartmak, hatta düşmanlaştırmak için uygulanan bir senaryodur.
ABD körfez savaşından beri yürüttüğü strateji ile bugünlere geldi. Stratejinin ilk yıllarında ABD rakipsiz “süper güç”tü. Yıllar aktıkça Ortadoğu bölgesindeki bataktan kurtulmak için çırpınmaya başladı. Bir amacına ulaştı. Bölgeden, özellikle Irak ve İran petrollerinin kendinden bağımsız Avrupa’ya akışını engelledi. Aynı zamanda yirmi yıllık savaş sırasında ABD, Japonya’nın “normal bir ulus” olmasını da engelledi. Bu süreçte gelişmelerin öbür ucunda Çin ve Rusya dünya güçler tablosunda yükseldiler. Ayrıca Avrupa kendisi için yeni enerji kanalları yarattı. Yirmi yılın bedeli “süper güc”ün Trump ile maskaralaşması oldu.
ABD hegemonyasının aşınmasının Trump ile nasıl bir noktaya geldiği açıkça görüldü. Biden “ABD geri döndü” dese de, bunun ortada güçlü bir kanıtı hala yok!
Washington Ukrayna üzerinden -henüz Çin’le ilgili bir kanama noktası yaratamadı-hem Rusya’yı hem de Avrupa’yı -özellikle Almanya, Fransa ve İtalya’yı- yıpratmaya çalışıyor. Ama dünya ne Berlin duvarının yıkıldığı günlerdedir; ne de 2007 Münih güvenlik konferansında Putin’in açıkladığı çok kutuplu dünya günlerindedir. Son on beş yılda çok kutuplu dünya da bir sınavdan geçmiş, farklı bir noktaya gelmiştir. Kutupların arasındaki güç ilişkisi değişmiştir. ABD hızla zayıflarken, AB parlak günlerini geride bırakmış, siyasi olarak bir güç olamayan ekonomik olarak da sorunlu, ağır aksak yürüyen bir insan görünümü vermektedir. Öte yandan, Rusya ve Çin belli bir gelişme içindedir. Bu güç kaymaları nedeniyle Güney Asya, Ortadoğu ve hatta Avrupa (batıdan doğuya) yeni oluşumlara gebe durumdadır.
ABD bu güç kaymalarını engellemeye çalışıyor. Sadece o kadar da değil, bu engellemeyi en iyi bildiği ve hala en güçlü olduğu yoldan, silah zoruyla yapmaya çalışıyor. Verdiği bütün sözleri çiğneyerek NATO’yu Rusya’nın sınırına kadar getirdi. Bu ilk değil benzeri adımları Gürcistan eliyle de atmak istemişti. Yeltsin dönemi Rusya’sı hatırlardadır. Batı tarafından desteklenen oligarklar aracılığıyla Rusya paylaşımın ve parçalanmanın eşiğine gelmişti.
ABD ve İngiltere ezberledikleri yoldan gidiyorlar. Bugüne kadar dünya bir anlamda “vekalet savaşları” ile paylaşılmaya çalışıldı. Ortadoğu’daki son yirmi yılda bu yol tıkandı. Büyük güçlerin doğrudan çatışmasına doğru bir evrimleşme mi yaşanıyor? Henüz bunu söylemek zor. Ancak ABD dünyayı bu yöne çekme gayretinde. Yine sahne Kıta Avrupa’sı. Yine yeni bir savaşın çanları çalınıyor. Üstelik tarihe bakıldığında kapitalizm yeniden önemli bir sermaye birikim krizi içinde; neoliberalizmle gelinen yol tıkandı. 1950’lerden beri birikmiş devlet ve kamu varlıkları tüm dünyada özelleştirmeler ile yağmalandı. Bu gelişim o ölçüde çarpıcıydı ki, Thomas Piketty’e yeniden Kapital’i yazdırdı. Bu açıdan bakınca, sanki I. Dünya savaşı ön günlerine dönüldü ve artık açık paylaşım savaşlarından başka bir yol görünmüyor. Kapitalizmin mantığı ve güdüleri bunu zorluyor. Güçleri yetse özellikle ABD ve İngiltere bu yola çıkmaya çoktan hevesliler.
Ancak dünya artık çok farklı. Nükleer yıkım olasılığı, yaşananlardan insan kuşaklarına aktarılan tarih bilinci 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşananların tekrarını engelliyor. “Dünya yeniden paylaşılıyor” ezberi bugünün gerçeklerini yeterince açıklamıyor. Evet, en iyi bildiği yoldan gitmek isteyen kıdemli emperyalist güçler yine kıpır kıpırlar. Ancak dünya eski yollardan ilerlemeyecek. Yaşanan dönem insanlığın başka hangi yollardan yürüyebileceğinin imkânlarının ortaya çıkacağı günler olacaktır.