‘Başkan bizi greve götür’den MESS masasına
Birçoğumuzun sözleşme taslağının revize edilme talebi de karşılık bulamayınca yine Türk Metal güdümünde ne şiş yansın ne kebap nidalarıyla bu sözleşme böyle bitti. Bir bakıma enflasyon zammı her iki sendikayı da rahatlatmış, daha büyük eylemliliklerden kaçınmalarına vesile olmuş durumda.
Metal İşçisi Hüseyin Tolu’nun mektubu | Gebze
Bir MESS Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri masalının daha sonuna geldik. Yeşilçam geleneğinde çocuk hikâyelerinin mutlu sonunu biliriz; hatta hepimiz hatırlarız Münir Özkul’un bir filmin sahnesini, hafızalara kazınmıştır; “Kim daha büyük?” der patrona “Sen mi? Yoksa ben mi? Ben ben daha büyüğüm. Yaşar usta!” der. İşte öyle işçi sınıfının büyüklüğünü gösterecek bir toplu sözleşme sonucu olmadı maalesef.
Tabi bu bizim pencereden bakıldığında böyle ama Birleşik Metal İş ve Türk Metal sendikaları Türkiye şartlarında gayet iyi bir sözleşme olduğunu savunmaktan geri durmadılar. Hatta bu iddiayı bir adım daha ileriye taşıyıp sözleşme sonrası yapılan olumsuz (kendilerine göre tabii) eleştiriler karşısında kendilerine haksızlık yapıldığını ve bunu kabul etmediklerini içeren ve haklı olduklarını iddia eden bir açıklama dahi yayınladılar. Üstelik bu açıklamaları şuan bu yazıyı yazarken Mersin’de direnişte olan Çimsetaş işçilerinin direnişini kırmak için kullanıyordu Çimsetaş patronu. Yazı tamamlanıp bittiğinde direniş ne durumda olur bilemiyorum bende. Ama bu onurlu direnişlerini selamlıyor, Türkiye’nin hiçbir fabrikasından bu direnişe aynı kararlılıkla, işgallerle destek veremediğimiz için de içim içimi yiyor, kahroluyorum.
Alınan %27,44 zammın ve burasının altını çizmekte fayda var özellikle belirtiyorum (Berat albayrak böyle deyince dikkat çekiyordu ama dalgasına ama ciddiye alınarak)ilk enflasyon zammının yüksek olacağının belli olmasıyla ki bu yükseklik sözleşme zammından bile fazla olunca (%30) işçiler arasında çok büyük bir rehavet yaşandı, tipik kronik hesap makinalı sınıf bilinçsiz çoğunluk sayesinde sözleşme bu hali almış oldu.
Eli hesap makinalı işçi profiline değinmişken burada maksadım işçi sınıfını germek değil elbette. Aslında işçinin bu profili maalesef sendikal bürokrasinin de birebir işine gelen bir durum olunca ve bu durumun karşısında örgütlü bir tavır sergilemeyince yine bizlerin üzerine yeni ve meşakkatli görevler düşüyor. Hem sendikal bürokrasinin önüne geçmek hem sınıfın kendisini örgütleme görevi.
Birçoğumuzun sözleşme taslağının revize edilme talebi de karşılık bulamayınca yine Türk Metal güdümünde ne şiş yansın ne kebap nidalarıyla bu sözleşme böyle bitti. Bir bakıma enflasyon zammı her iki sendikayı da rahatlatmış, daha büyük eylemliliklerden kaçınmalarına vesile olmuş durumda. İşçilerin %60 memnuniyet oranının sebebi de yine bu enflasyon zammı olmuştur. Sonuçta tarihlerine baktıklarında hangi dönemde bu kadar zam alabilmişlerdi ki. Geçen sözleşmeyi hatırlayalım hemen, taslak yüzde 34’lerdeyken sözleşme yüzde 17’lerde bitmişti. Üstelik Gebze’de yağmur altında “Başkan bizi greve götür” sloganlarının atıldığı günün akşamında.
Şimdi dolar kuru yerinde durmazken, günlük akaryakıt, enerji ve temel gıdalara zamlar gelirken yine böyle düşük bir zam olasılığı karşısında %27’lik TİS zammı ve %30’luk enflasyon zamlarını gören sınıf olamamış işçiler memnun olmasın da kim olsun. Nitekim de öyle oldu. Çok da fazla çatlak ses çıkmadı sonuçlar fabrikalarda şube yöneticileri tarafından açıklanırken.
Velhasıl kelam diye cümlelerimi bitirirken çok yolumuz var daha sınıf bilincinin öne çıkartılması anlamında. Çok yolumuz var daha parti seçer gibi, takım tutar gibi sendika yönetimlerimizi seçmemeyi öğrenmek için. Ve çok daha yolumuz var işgal, grev, direniş örgütlemek için. Ama fazla zamanımız yok en hızlısından koyulmalı yola.
Yol uzun
Yol meşakkatli
Yol zor
Usta Nazım’ın da dediği gibi düşmesinler bizimle yola; geride bıraktıklarının yükünü ağır bir zincir gibi boynunda taşıyacak olanlar…