Umut korkuyu yendi, ama…

Boric’in aslında halkların “umudu” olmaktan uzak, onların var olan isyan cesaretlerini bastırmak için başkanlığına sağ güçlerin de onay verdiği düşüncesi ağırlık kazanıyor. 2019 Kasım’ından beri sokaklarda olan ilerici kitlelerin onu pek istemedikleri değerlendirmeleri yapılmıştı. Sandığa gitmemenin, kendisini seçmemelerinin alternatifinin daha koyu bir Kast faşizmi olduğuna halkları ikna etmeye çalıştı. Bu korkuya karşı kendini “umut” olarak kabul ettirdi. 

Halkların ne kadar çok umuda ihtiyacı var. Yeni liberal politikalar, pandemi, yoksulluk değil artık açlık, insanların yarınlarına bakmasına izin vermiyor. Hayatlar günlük yaşanıyor. Hiç kimsenin yarınlara bakma umudu yok. Çünkü korkuyorlar. Yarınlardan korkuyorlar. Daha çok açlık, daha çok eziyet, daha çok baskı demek. Umut çoktan bitmiş durumda. Düşünmek, gerçeklere bakmaktan kaçmak da en kolayı. 

Bunu bize düşündüren pazar günü Şili’de yapılan ikinci tur başkanlık seçimleri oldu. Tüm Latin Amerika gazeteleri umutlu, mutlu başlıklarla haberi yaydılar. Merakla bekleniyordu. Çünkü orada aşırı sağ düzeni savunan bir faşist, hatta babası eski Nazi subayı bir başkan adayı olan Jose Antonio Kast ile düzeni değiştirmekten yana “sol” görüşlü bir genç arasında başkanlık yarışı yapıldı. Sonuç: genç, ilerici görünen, düzeni değiştirme sözü veren Gabriel Boric kazandı. Boric’in seçim sloganı “Umut korkuyu yener” idi ve gerçekten halklarına gösterdiği umuda inandılar ve onu yeni başkanları olarak seçtiler.

Boric, Şili gençlik hareketlerinden geliyor. Neoliberal politikalar nedeniyle her şey özelleştirilmiş durumda. Bu da gençleri sürekli protestoya ve isyana sürüklüyor. Yüksek okulların ancak %45’i geleneksel kamu okulu. Üniversitelerin çoğu da özel. 1990 yıından beri devlet hiçbir üniversite kurmamış. İlk olarak 2006 yılında yüksek eğitim kurumları ve üniversitelerde öğrenciler Pinochet iktidarının özelleştirdiği eğitim sistemine karşı protestolara başlıyor. Sonra orta eğitim öğrencileri de destek veriyor. 250 okul işgal edilirken kimi rakamlara göre 1 milyon öğrenci protestolara katılıyor. Direniş sonucunda da bir çok hak elde ediyorlar. Bu direniş o günlerde bizim basında da çıkmıştı ve gençlerin giysilerinden dolayı “Penguen devrimi” olarak biliniyor. Sonra 2011-13 yıllarında yine öğrenci protestoları başlıyor. Genel olarak burs ve yardımlarla okuyorlar ve bunları da geri ödemede zorlanıyorlar.  Pinochet diktatörlüğünün despot baskısının yarattığı korku ortalıkta iken gençlerin sloganı  “umut korkuyu yener” olmuş. Hepsi yeni devlet okulları açılarak ve yer yer özel okullar kamulaştırılarak ve eğitim bütçesi arttırılınca okuma fırsatları olacak yeni bilgilere ulaşabileceklerinden umutlanmışlar. Geleceklerini görmüşler. O umut korkularını unutturmuş onlara. Boric de bu slogan ile başkanlık seçimlerine katılıp şimdiki sağcı Pinera iktidarının neoliberal dayatma korkusuna karşı umut olarak ortaya çıktı ve kazandı. Tüm Latin Amerika halklarına, tüm ezilen halklara bir mesaj verdi sanki:  “Umut Korkuyu Yener.” Haydi korkmayın!       

Tanışalım 

Boric Gabriel işte genç yaşında bu direnişlere katılmış. Oradan edindiği umut ile genç bir lider olarak doğuyor.  O direnişlerin arkasından hukuk fakültesinden mezun olmuş. Sonra 2019 Ekim öğrenci protestolarının gene liderlerinden biri olarak çıkıyor karşımıza. Bu arada hem senatoya hem de meclise vekil olarak seçiliyor. En önemlisi de 35 yaşında. Bunlar bizim gençlerimize de örnek olabilecek özellikler.

Birçok anlamda ülkesinde bir ilk. Şili tarihinin en genç devlet başkanı olacak. Hatta yanılmıyorsak dünyada en genç başkan olacak. Diğer bir ilk de, birinci turda rakibinden 2 puan geride iken, ikinci turda başa geçmesi ile de bir ilk oluyor. Bu kadar da değil: Rakibini %10 üzerinde bir fark ile yeniyor. Ülke tarihinde hiçbir başkan arkasından gelene bu kadar fark atamamış.

Dahası var: Şili tarihinde en çok seçmenin sandığa gittiği bir seçim yaşanıyor. Yani ilk defa bu kadar çok seçmen karşılarında oy verecek birini bulup umutla sandığa oy vermeye, liderlerini seçmeye gidiyorlar. Halklar korku karşısında bir umut görüyor, inanıyor. 

Zaferi yalnız sağa karşı kazanmıyor. Başkan adaylığı sırasında öne çıkan sol bir aday var. Onu da sol başkanlık adayları seçiminde arkasında bırakıyor. Hatta solun bu anlamda bir öfkesini de karşısına aldı ama sonra onların da korkularına  bir umut adayı olduğunu kabul ettirdi.    

Amaaaa! Nasıl bir “umut”?

Doğru, halklar korkuyu yendiler, karşılarında bir umut gördüler. 2019 Kasım ayında sokaklara döküldüler. Her gün binlerce, on binlerce insan sokaklarda protestolarda idi. Polis, cop, tazyikli sulara yığınla kurban verdiler. Gözlerini kaybedenler oldu, tutuklananların haddi hesabı yoktu. Korkmadılar. “Bu düzen, bize değil bir avuç zengine hizmet ediyor” dediler ve gene her gün sokaklara çıktılar. Korku duvarı aşılmıştı. Yeni anayasa şiarları atıldı. Sağ partiler karşı çıktılar. Ama devlet başkanı Pinera başka düşünmeye başladı. O işin başında birisi olarak halk ayaklanmasının bastırılabilmesinde pek olanak görmüyordu. O nedenle toplantılar yapıldı ve sağ partileri uzlaşmaya, halkı dinlemeye razı etti.  Sokaktaki halkların temsilcileri ile toplantılar yapıldı. İşte bu toplantılarda sağ güçlerin Boric ile bağlantı kurdukları ve anayasa tavizi verilerek ortalığı yatıştırdıkları değerlendirmesi yapılıyor. Boric zaten vekil olarak bir takım siyasi çevrelerin içindedir. “İtibarı Onaylayın” diye çeşitli sol ve sosyal demokrat örgütlerle bir ittifakı vardır. Böylece siyasi çevrelerin içine girdi. Boric’in  “kötülerin en iyisi olarak” sağ iktidar güçlerinin anlaştığı bir lider olduğu söyleniyor. Boric’i sokaktaki halk isyanını bastırma aracı olarak sağın onay verdiği bir aday olarak görenler de var.    

İktidara yakın tüm basın onu “solcu” bir lider olarak tanımlıyor. Seçilmesinin hemen arkasından muhalifi faşist Kast kendisini öven sözlerle kutladı. Ona destek olacağını, elinden geleni yapacağını söyledi. Pek mutlu gözüküyordu. Aynı şekilde Pinera da ertesi günü çok olumlu bir karşılama yaptı. Tüm Latin Amerika boyalı basını da sanki aynı memnuniyeti gösterdi. Arjantin, Venezuela, Küba, Peru ve gerici Ekvador, Kolombiya liderleri de kendisini kutladılar. 

Muhalifi Kast ve sağ güçler Boric’in komünist olduğunu, iktidara gelince Venezuela, Küba ve Nikaragua  gibi bir düzen kuracağını söylüyorlar. Oysa Boric seçim konuşmalarında başından beri bu ülkelerde “diktatörlük” olduğu görüşündedir. ABD ile iyi ilişkiler kuracağı söyleniyor. Bolivya, Ekvador gibi çoğu ülke de gericiliği, eski doğu Avrupa ülkelerinde renkli devrimleri destekleyen NED, Ford Foundation (FGV) ve International Development Research Center (IDRC) gibi sivil toplum örgütlerinden yardımlar aldı. Aslında bunlar Boric’in basında söylendiği gibi solcu olmadığının ip uçlarıdır.

Venezuela’da dışişleri bakanlık direktörlüğü yapmış ve halen uluslararası politika araştırmacısı olan Sergio Rodriguez Gernfenstein, Şili seçimlerinde ortaya çıkan sözde “yeni sol” ve solcu Gabriel Boric’in başkan adayı olmasından duyduğu kaygıyı dile getiren, aynı senaryonun 1990’larda Venezuele’da yaşandığını anlatan bir makale yayınladı. (1)

Gelfenstein, Venezuela’da 1989’larda halk kitleleri Carlos Andres Perez rejimine karşı sokakta iken böyle solcu bir lider gibi gösterilen Rafael Caldera’nın öne çıkarıldığını yazıyor. Kitleler büyük bir yanılgı içine girip Caldera’yı seçiyorlar. Ama o düzenin bir adamı idi, diye ekliyor. İktidar olunca da kendisine o güne kadar destek veren KP üyelerine etmediği kalmıyor. Onlara zulüm, baskı yapıyor içeri atıyor. (2)

Aynı oyunun şimdi Şili’de oynandığını iddia ediyor. Şili iktidarı 2019 Kasım’daki halk ayaklanmasını bastıramayınca “en kötülerin iyisi olarak” Boric’i seçtikleri ve pek bir şey değiştirmeyecek olan yeni anayasa avutmacası ile halkları yatıştırdıklarını yazıyor.  Yeni anayasanın zaten düzenin özünde büyük bir değişiklik getirmeyeceği iddia ediliyor.

Boric tek başına iktidar olamıyor. Ne meclis ve parlamentoda ne de sağ sol içinde çoğunluğu var. O nedenle kabinesine sağ kanattan olan Hristiyan Demokrat Parti ve Sosyalist Parti’den destek alacaktır.  KP de destek verecektir. Bu durumda zaten sol politik bir hat çizmesi tıpkı Peru’da olduğu gibi zor gözüküyor. Bu nedenler de dikkate alınırsa sonuçta Boric’in asıl görevinin halk mücadelesini söndürmek olduğu yazılıyor. (3) 

Bu durumda Boric’in aslında halkların “umudu” olmaktan uzak, onların var olan isyan cesaretlerini bastırmak için başkanlığına sağ güçlerin de onay verdiği düşüncesi ağırlık kazanıyor. Zaten ilk elemelerde Boric ancak ikinci olabilmişti. 2019 Kasım’ından beri sokaklarda olan ilerici kitlelerin onu pek istemedikleri değerlendirmeleri yapılmıştı. Sonra ikinci turda Boric kapı kapı dolaşıp kampanyalar yaptı. Sandığa gitmemenin, kendisini seçmemelerinin alternatifinin daha koyu bir Kast faşizmi olduğuna halkları ikna etmeye çalıştı. Bu korkuya karşı kendini “umut” olarak kabul ettirdi. 

Vaatler

Şili ağır bir borç yükü altında. Pandemi koşulları da işin tuzu biberi oldu. Tüm kıta, hatta dünya ekonomileri zaten bir resesyon içinde gözüküyor. Boric güllük gülistanlık bir ülkenin değil, harebe bir ekonominin başına geçecektir. Belki de sağ güçler ona bu görevi devretmiş olmaktan çok mutlular. Üstlerinden büyük bir yük gitmiş durumda. Boric’in bu ekonomik durumda verdiği vaatleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği belli değil. Zaten halkından “sabır” istiyor. Konuşmalarında “her şeyi birden yapamam, yavaş yavaş” diyor.

Boric’in ekonomik programına bakıldığında da burjuva güçler açısından pek korkulacak yan olmayabilir. Program soldan çok sosyal demokrat  özellikler taşıyor diyebiliriz. İçinde bulunduğumuz küresel düzende de sosyal demokrasinin ne kadar hareket alanı kaldığını da aklımızdan çıkartmayalım.

Boric halkına umut olarak Avrupa ülkelerindeki gibi bir refah devleti olma hedefi  vadediyor. “Refah devleti cebindeki paraya bakılmaksızın herkesin aynı haklara sahip olduğu bir devlettir.” (4) Diktatörlükten kalan kurumsal yapıyı sonlandıracak ve merkezi yapıyı gevşetecektir. Ülke nüfusunun yüzde 1.5’ini oluşturan zenginlerden biraz daha fazla vergi alacaktır.

Seçimlerin yapıldığı günün akşamı başkan seçildiği anlaşılınca Santiago kentinde yaptığı konuşmada “Demokrasiyi gözüm gibi koruyan bir başkan olacağım. Hem zengin hem de yoksul için adalet sağlayacağız. Yoksululun artık Şili’deki gelir dağılımındaki eşitsizliği ödemesine izin vermeyeceğiz. İlkelerimizden asla geri adım atmayacağız. Böylece itibar her yere ulaşacak.” dedi ve herkesi gece keyif ve temiz bir başarı ile evlerine dönmeye çağırdı. (5)

Şili, ülkede sağlıktan, eğitime, emekliliğe her şeyin özelleştirildiği bir ülke. Bu gerçekten dolayı bir Avrupa ülkesi kadar bile olmak sol bir hedef midir bilmiyoruz, ama o kamulaştırmaktan söz etmez. Sağlık ve emeklilik sistemini yeniden yapılandıracaktır. Ama nasıl? Bu pek net değil. Zengin ve yoksul farkını azaltıcı düzenlemeler getirilecektir.  Emekçi haklarının güvence altına alındığı bir sistem inşa edilecektir. Annelere koruma, destek sağlanacak, toplumdaki partiyarkal gelenek geçmişte kalacaktır. İklim krizi nedeniyle köylüler ve tarım susuz kalırsa bunu görmezlikten gelemeyeceklerini söylüyor. Suyun bile özelleştirildiği ülkede bunu nasıl yapacak? Belli değil. Yenilenebilir enerjiye yatırım yapılacaktır. Kadınların haklarını aramada geriye adım atılmayacaktır. İşveren çevreleri ile de bağlantı içinde ülkede herkesin adil yaşadığı bir düzen  kurulacaktır. Bu doğrultuda uyuşturucu ile de mücadele edilecek: “Biz ülkede barış ve güvenlik içinde yaşama vaadi veriyoruz” diyor. Radikal sözler, vaatler vermeden, sıradan sosyal demokrat nitelik taşıyan bir takım vaatler. Şimdiki kurulu merkeziyetçi sistem içinde, elinde çoğunluk olmadan, kötü bir ekonomik ortamda  bunları nasıl başaracağı da bir bilinmezdir.

Boric’in halklara verdiği umut böyle bir düzenin kurulmasıdır. Otuz küsür yıldır dibine kadar neoliberalleşmiş bir ülkede  yukarıda sol sayılmayacak vaatleri gerçekleştirmek belki solculuk olarak görülebilir.  Bunca yıldır sömürülmüş olmaktan artık öfkesi tepe yapmış halkların özlemlerini karşılayacak bir yapı gibi görülmemektedir. Bu anlamda da Gelfenstein’in değerlendirmesine hak vermemek elde değil. Boric, halkların öfkesini yatıştırıcı bir işlev yerine getiriyor olabilir. Boric, gençliği, kitleleri peşinde sürüklerken ülke sağının korkularını yatıştıran bir rol oynayabilir; fakat aynı zamanda solun korkusunu umuda çevirmekle yeni bir dalganın önünü de açmış olmaktadır. 

Latin Amerika ve dünyamızın içinde olduğu zor ekonomik koşullar içinde bundan sonra böyle liderler hep daha çok karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Neoliberalizm ömrünü doldurdu ve faşizmden başka yeni bir alternatifi yok diyoruz. Belki de böyle alternatifleri de hesaba katmalıyız. Halklar da öğreniyorlar. Deneye yanıla doğruyu göreceklerdir. Halklar Boric “umudunu” Trump, Bolsonaro, Kast’lara tercih etmeyi öğreniyorlar ama  gerçek “umutun” Chaves’ler Kastro’lar olduğunu görmeleri de biraz daha zaman alacak gibi görünüyor.

Kaynaklar:

(1) (aktaran: https://www.causaoperaria.org.br/artigo/ex-ministro-chavista-por-que-boric-nao-e-alternativa-a-esquerda/

(2) aktaran ay.

(3) aktaran ay.

(4) https://www.pagina12.com.ar/384358-gabriel-boric-el-exlider-estudiantil-que-fue-elegido-preside

(5) https://www.nodal.am/2021/12/gabriel-boric-presidente-electo-de-chile-con-nosotros-a-la-moneda-entra-la-gente/