Birbirimize verdiğimiz güçle yasaklanmış alanlar da dahil sokaklardayız
Her yan yana gelişimizde umudun yaydığı duyguyu her kadın ve LGBTİ+ hissediyor bir araya geldiğimiz her yerde. Birbirimize verdiğimiz güçle “yasaklanmış” alanlar da dahil sokaklarda olacağız. Bundan önce sokaklarda olduğumuz gibi bu yıl da 25 Kasım’da Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da Türkiye’nin birçok yerinde sokaklarda olacağız.
Geçen yıl 25 Kasım’ında Covid-19 pandemisinin hayatlarımızda çok etkin olduğu bir dönemde belki ilk defa bu kadar kalabalık bir kitleyle ve çeşitli endişeler barındırarak sokaklardaydık. Pandemi koşullarında iş yüklerimiz katlanmış, tüm dünyada evde kalan kadınlar aile içinde fiziksel, psikolojik şiddete her zamankinden daha çok maruz kalmıştı. Hem salgının etkileriyle hem ev içi emeğinin artışıyla daha bir güvencesizleşmişti yaşamlarımız. Kadın emeğinin sömürüsü hız kazanmıştı. Geçen yılki 25 Kasım her gün aramızdan koparılan kadınların, yaşadığımız şiddetin öfkesini taşıyordu.
O günden bugüne kadar geçen bir yılda patriyarkal erkek şiddeti katlanarak devam etti. Hemen her alanda erkekliğin bize dayattığı zorluklarla karşılaştık. Yine kürsülerden kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik hakaretler işittik. Sivil toplum yasası kapsamında başlayan tartışmalarla başladı yeni yılımız. Bu yasa, bağımsız olan kadın ve çocuk sivil toplum kuruluşlarının denetlenmesini kapsıyordu. Tüm sivil toplum kuruluşlarını ilgilendirse de bu yasa kadınlar için daha can yakıcıydı, sınırlı sayıda kadının ulaşabildiği bu kuruluşları tehdit eden her şey bizlerin yaşamlarını tehdit ediyordu. Karşı çıkışlara rağmen AKP ve MHP oylarıyla yasalaştı.
Yeni yılla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması tekrar gündeme geldi. Siyasi iktidar, kürsülerden sürekli İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gerektiğini söylüyor, her fırsatta bakanıyla, başkanıyla, diyanetiyle, köşe yazarlarıyla “Türk aile” yapısını bozuyor gerekçesiyle hepimiz için hayati önem taşıyan sözleşmeyi ve bizleri hedef alıyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına kadar geçen sürede her gün ortalama üç kadın katledildi. 2020 yılının verilerine göre 265 çocuk cinsel istismara uğradı, 792 kadın şiddet gördü, 818 kadın seks işçiliğine zorlandı, 284 kadın erkek şiddeti sonucu öldürüldü, 255 kadının ölümü ise şüpheli…
Erkek şiddeti her geçen gün artarken; kadınlar, LGBTİ+ ve çocuklar şiddetle, ölümle karşı karşıyayken 1 Temmuz’da sözleşmeden çekilme kararı açıklandı.
Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin her yerinde eylemler yapıldı, sokaklardaydık. Sözleşmeden çekilme kararı çıksa da haklarımız ve yaşamlarımız için sokaktaydık. O gün hepimizde aynı öfke aynı kararlılık vardı, önümüzde ne devletin şiddeti ne barikatlar durabildi. Her ne kadar sözleşmeden çekilme kararı çıkmış olsa da bizler ne sözleşmeden ne haklarımızdan ne de yaşamlarımızdan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
Sadece cinsel ve fiziksel şiddetle baş etmiyor; sol içi örgütlerde, film setlerinde, çalışma alanlarımızda yaşadığımız psikolojik şiddet ve tacizlere karşı “Susma bitsin” ifşalarıyla sesini duyurdu kadınlar. Erkekliğin tüm yaşam alanlarımızda bize nefes aldırmayan saldırılarına karşı yazılan ifşalar açıklandı bir bir. Bir kez daha gördük ki patriyarkal sistem yıkılmadıkça erkeklik kendini her yerde ve her zaman yeniden var edecekti.
Patriyarkal sistemin tüm tezahürlerine rağmen hayatlarımızdan da sesimizi çıkarmaktan da vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz çünkü yolda yürürken “savunmasız” bulunduğumuz için samuray kılıcıyla öldürülebiliriz her an. Çocuklarımızın önünde katledilebiliriz eski bir eş tarafından. Uğradığımız bir cinsel saldırı sonrasında kafamız taşla ezilebilir. Davalarda kadınların gülüşü, bakışı, giyinişi sorgulanabilir ve erkeklerin cezaları “iyi hal” adı altında indirilebilir. Davalara yayın yasağı getirilerek haberdar olmamız bile engellenebilir. Ölmemek için öldüren, hayatını savunan kadınlar ise erkeklerin aksine en ağır cezalarla cezalandırıldılar. Gördüğümüz şiddet, ölmemek için verdiğimiz öz savunmamız iyi hâl indirimleri sağlamadı erkek adalet nezdinde…
Bizlere erkek siyasetçilerin sekiz maddelik vaatleri de eşit, özgür yaşayabilmemiz için yeterli gelemez. Hepimizin belirli bir cinsiyette ve aile içinde annelik rollerimizle var olduğumuz düşüncesiyle söylenen sözlerin çok dışındayız çünkü. Biz ancak bir birimizin çaresiyiz. Değişerek değiştirerek birbirimizden öğrenerek ve güçlenerek mücadelemizi veriyoruz. Öfkeliyiz bir kişi daha eksilmemek için verdiğimiz bu mücadelede eksilmeye devam ettiğimiz için. Fakat ne yılgınız ne umutsuzuz. Haklarımız gasp edilse de geriye gitmiyor ayaklarımız. Boşa bir umut değil bu, gözlerimize baktıkça çoğaltıyoruz bu umudu. Her yan yana gelişimizde umudun yaydığı duyguyu her kadın ve LGBTİ+ hissediyor bir araya geldiğimiz her yerde. Birbirimize verdiğimiz güçle “yasaklanmış” alanlar da dahil sokaklarda olacağız. Bundan önce sokaklarda olduğumuz gibi bu yıl da 25 Kasım’da Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da Türkiye’nin birçok yerinde sokaklarda olacağız.
Haklarımız, yaşamlarımız; kanunlara, sözleşmelere sığmayacak kadar büyük.
Gün gün derinleşen ekonomik krize, siyasal krize ve patriyarkal sisteme karşı hayatlarımız için mücadeleye devam!