Filistin davası, Siyonist propaganda ve tatlı su solunun tutumu üzerine

Tabii ki uluslararası burjuvazi, büyük değerleri (hümanizm, gerçekçilik, nesnellik) bir insanın hayatını savunmak için sunduğu değerler olarak değil, hayatın monotonluğunu kıran bir ziynet aracı olarak benimsemiştir.

Son silahlı askeri işgal hala insanların vicdanının kalbinde. Bu işgal, ABD emperyalizminin dünyadaki ve özellikle Ortadoğu’daki müttefiklerinden destek bulmakta. Bu noktaya kadar bunda bir gariplik yok. Ama tuhaf olan şey; tatlı su solcularının sergilediği gönül rahatlığı. Farkında olsun ya da olmasın “Siyasi gerçekçilik” adı altında işgal yönetimiyle normalleşme vakalarını gerekçelendirmeye çalışılıyor.

Yirmi yıldır, işgal devletinin istihbarat servisleri, Filistin davasıyla (nesnel olarak) ilgilenen bir grup entelektüel yaratmak için; etkili lobiler aracılığıyla, Körfez prensleri ve Batı sermayesi tarafından finanse edilen uluslararası bir kampanya yürüttü. İddia edilen gerçekçilik; işgal yetkililerinin ele alınması gereken fiili bir devlet olduğu fikri üzerinde çalışılmasıydı. Filistin halkının haklarına ulaşabilmesi için ilk adımın işgal otoritesini bir devlet olarak tanıması olduğu, tarihsel bir sorun olarak orada yaşayan birilerinin olduğunun kabulü.

Arap medyasının tutumu

Arap Körfezi medyası Siyonist yönelimi güçlendirmeye ve Amerikan direktiflerine itaat etmeye devam etmekte. Diğer yandan işgal yetkililerinin sözcülerini ağırlayarak, Filistin halkı işgale karşı her ayağa kalktığında, Arap gerici medyası “insancıllığı” gündeme getirerek işgal otoritelerini kurtarmak için çaba gösteriyor.  Arap kamuoyunu “Filistin halkının haksız şiddetinin” davaya zarar verdiğine ikna etmeye çalışıyor.

Siyonist propagandanın çarpıtmaları

Siyonist propagandanın en acil varmak istediği noktalardan biri, mücadelenin emperyalizme karşı olduğunu işlemek yerine sorunu cüceleştirerek ulusal kurtuluş mücadelesi ile Siyonizm arasında bir mücadele olduğu fikrinin işlenmesi. Dava bir noktada Arapları ilgilendiren bir konuya ve ardından küçültülerek Filistin-İsrail arasında bir mücadeleye dönüştürülmek istendi. Filistin davasının daha zayıf ve karikatürize olan seviyesi, (İsrail devleti) ile teröristler arasındaki bir çatışma olarak yansıtılması.

Sola laiklik üzerinden nüfuz

Siyonist propaganda, HAMAS ve Lübnan Hizbullah’ına karşı savaşlarını ve dini geçmişlerini hatırlatmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Bu Siyonist propagandanın en önemli giriş noktasıydı. Aynı zamanda dünyadaki solcular ve liberallerin narin kalpleri için mantıklı çıkış noktası! Sol, ayrıntıları inceleme konusunda aşırı dehasıyla Siyonist propaganda makinesinin bir parçası gibi çalışmaya başladı. Siyonist propaganda karşısında rahatlamak ve işgalin varlığını meşrulaştırmak için solu ve liberalleri laiklik şemsiyesinin altında topladılar.

Denizden nehire kadar

Öyleyse,  bu büyük ve görkemli ama değerlerden uzak olan dünyada gerçekçilik, nesnellik;  “toprakların Akdeniz’den Ürdün nehrine kadar” Filistinlilerin olduğudur. Toprakları ondan çalındı ​​ve oradan atıldılar.  Tarihsel gerçekçilik; diasporadaki on milyon veya daha fazla Filistinlinin tüm dünyanın gözü önünde uluslararası bir silahlı soygunla kovuldukları evlerinin anahtarlarını hala taşıdığını söylüyor.

Toprağın esas sahipleri Amerikan standartlarında bir “insanlık” muamelesiyle evlerinin eteklerinde kurdukları kamplarda yaşamakta, sabah ve akşam kendilerine teklifler sunulmaktalar. Filistin topraklarının mülksüzleştirilmesi hakkındaki konuşmamız, MS 1. yüzyılda komşu toprağı çalan Çinli bir kralın meselesi değil; günümüzde yaşanan gerçek bir meseledir.

Tabii ki uluslararası burjuvazi, büyük değerleri (hümanizm, gerçekçilik, nesnellik) bir insanın hayatını savunmak için sunduğu değerler olarak değil, hayatın monotonluğunu kıran bir ziynet aracı olarak benimsemiştir. Bir dünya sanatçısı tarafından çalınmış bir tablo, ya da eski bir uygarlığın sahte bir başyapıtı ya da burjuvazinin şanlı günlerini hatırlayan kötü bir müzik kaydı gibi.

Siyonistlerin finanse edilen propagandası sızdı ve dünyanın en zor ve en açık sorunu üzerine bayraklarının fark edilmeden dikilmesi için tatlı su solunun ortasına nüfuz etti. Siyonist otoritelerin medyası, onu işgal altındaki topraklarda neler olup bittiğini anlamak için bir kaynak olarak gördü. “Diğer yaklaşım” olarak kendini sunan düşkünler; Siyonist bakış açısını tekrarlamaktan vazgeçmediler.

Sorun bir avuç işgalci mi?

Bugün işgal altındaki Filistin’de; sadece bir grup yerleşimci aşırı radikalin, faşistin neden olduğunu tekrarlayan Siyonist anlatı tekrarlamaktadır. İktidar sadece onları tutukladı. Terminolojiyle yapılan utanmaz tahrifat neoliberalleri cezbetti. Ancak gerçek şu ki, işgal yetkililerinin kendisi faşist.

Buradaki “diğer yaklaşım” hoşgörü ve açıklık değil, daha ziyade terörist, faşist bir yönetimle normalleşmedir.  İşgal yetkililerinin bir “devlet” olarak örtük veya açık olarak tanınmasıdır. Bu tanıma şiddeti tekeline alma hakkını, işgal ve genişleme meşruiyetini verecek bir tanımadır. Filistin halkının topraklarında ve vatanlarındaki haklarını savunmaya yönelik her türlü girişimi aşırı ve objektifliğin dışında bir girişim olarak tanımlayacak, mücadele edenler hayal gücünün destekçisi ve maceraların öncüsüne dönüştürülecektir.  Körfez medyasının Temmuz 2006 savaşını “bir macera ve gerçekçilikten bir kopuş” olarak tanıttığı gibi.

Gerçekçi olay analizi ve teşhis, tarihsel diyalektik materyalist analizin merkezinde yer alır. Toplum sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen olarak sınıflandırıldıktan sonra sömürü meşrulaştırılacaksa bunun ne faydası olacaktır?  Sanki Filistin ile Siyonist rejim arasındaki durum barış halindeymiş gibi durumu tanımlayan gerçek kavramları dışlayarak; katil ile öldürülen, fail ve kurban, hırsız ve soyulan eşitlenemez.