Küresel ısınma, kirlenme ve taş ocakları

Küresel ısınma, biyoçeşitlilk kaybı, toprak ve su kirliliği bağlamında gıda güvenliğimizi de tehdit ediyor. Tarımsal üretim düşüyor, bitkiler kirli sularla sulanmak zorunda kalıyor.

Yeniköy’ün kuzeyinde kurulması planlanan ve Proje Tanıtım Dosyası (PTD) üzerinden Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci devam eden granit ocağı, ilçemizde (Orhangazi) toplumsal bir muhalefete sebep oldu. Ne gariptir ki, Orhangazi’nin içme suyunu sağlayan Nadir Kaynağı su toplama havzasında kurulması planlanan cüruf depolama tesisi ve taş ocakları aynı oranda tepki çekmedi.

Dünya şu anda endüstri öncesi çağa (1850-1900’ler) göre 1,2 derece daha sıcak. Bugün bütün çaba, bu artışı 1,5 veya en fazla 2 derece ile sınırlamak. Bilim insanları bu eşikler aşıldığı takdirde çok daha büyük ve geri dönüşü olmayan felaketlerle karşılaşacağımızı söylüyorlar. Sıcaklık artışı küresel bazda Antarktika, Kuzey Buz Denizi ve Grönland dâhil buzulların erimesine, bunun sonucu denizlerin yükselmesine, Golfstrim akıntısının yavaşlamasına, hatta dünyanın eksenin değişmesine (buzulların erimesi ile ilişkili olarak), sellere, şiddetli kuraklıklara, orman yangınlarına ve tarımsal verim kaybına neden oluyor.

Diğer taraftan insanların yarattığı kimyasal kirlilik kutuplara ulaştı. Hava, su ve üretim yaptığımız topraklar, denizler, okyanuslar hem kimyasal açıdan hem de mikro plastiklerle kirlendi. Kısacası son 100-150 yılda dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Tüm bunların sebebi insan, insanın daha çok tüketmek için daha çok üretmesi, yani kapitalizmin kendisi gibi vahşi kar hırsı. İnsanoğlu özellikle ateşi bulduktan sonra dünyayı yok etmeye başladı. O çağlarda, 1 ton demir elde etmek için 4 dönüm ormanın yok edilmesi gerekiyordu. Örneğin İznik Gölü zirai ilaç kirliliği açısından 4. sınıf çok kirli su.

Küresel ısınma ve kirliliğin bir sonucu da biyoçeşitlilik kaybı, yani canlı türlerinin hızla nesillerinin tükenmesi. Bir örnek verirsek, İznik Gölü’nde daha önce yaşayan bir tür balık, bugün yok. Bir başka balığın da nesli tehlikede, bu balık üstelik dünyada başka bir yerde de yaşamıyor. İznik Gölü’nde yok olursa, dünyada da yok olmuş olacak. Başta arılar olmak üzere böceklerin ve diğer türlerin doğada çok önemli işlevleri var. Canlı ve cansız varlıklar ekolojik bir denge içindeler. Arılar yok olursa, bitkilerin tozlaşması çok zor olur; çok ciddi ürün kaybı yaşanır.

Taş ocakları, açık ve kapalı madencilik, bitkisel toprağın kazınması ve dinamitin kimyasal kirliliğe sebep olması nedeniyle yeraltı ve yerüstü sularının hızla kirlenmesine neden oluyor. Aynı taş başka yerde de bulunsa bile, masraftan kaçınmak için yollara ve pazara en yakın ocaklar tercih ediliyor, tıpkı Orhangazi’de de olduğu gibi. Kesilen ormanlar ve tahrip edilen doğa da işin cabası. Bakınız aşağıdaki görüntü: İzmir Şehir Hastanesi’ne 900 metre uzaklıktaki taş ocağının ÇED alanı İzmir Şehir Hastanesi’ni de içine alıyor.

İşte böyle bir Dünya’da, hafriyat ve betonu kendilerine rant aktarma aracı gören AKP zihniyeti diğer taraftan ülkenin bütün doğal kaynaklarını, -dağ, orman, deniz, aklınıza ne gelirse- yandaşlarının yağma ve talanına açıyor. 1923 yılından 2003 yılına kadar toplamda 1168 maden ruhsatı verilirken, 2003 sonrasında 149.965 maden ruhsatı verilmiştir. Bu rakamlar bile, bu yağma ve talan zihniyetini çok güzel açıklıyor.

“Bütün dünyanın kömür, petrol, doğal gaz yakmayı bırakması gerekiyor. Türkiye’nin özel bir şey yapmasına gerek yok, bütün dünyanın yapması gerekiyor iklim değişikliğini önlemek için. 2020’den 2100’e kadar yavaş yavaş kötüleşecek durum. İleri doğru gittikçe kötüleşecek” (Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Levent Kurnaz)

Küresel ısınma, biyoçeşitlilk kaybı, toprak ve su kirliliği bağlamında gıda güvenliğimizi de tehdit ediyor. Tarımsal üretim düşüyor, bitkiler kirli sularla sulanmak zorunda kalıyor.Müflis aile babası gibi, atadan deden kalma her şeyi satıp savururken, gelecek nesillerin hakkını yiyoruz. Bilim insanları pandemiler çağına girdiğimizi, Covid 19 salgının nedenin de ormanların yok edilmesi ve yaban yaşamına daha çok müdahale edilmesi olduğunu söylüyor.

IPCC’nin (Hükümetlararası İklim Değişikliği Paneli) Birleşmiş Milletler için hazırladığı ve geçenlerde basına sızdırılan raporunda, hükümetlere bir uyarı var: “Dünyadaki yaşam, yeni türlere evrilerek ve yeni ekosistemler yaratarak sert bir iklim değişikliğinden kurtulabilir… ama insanlar bunu yapamaz.”