Kolombiyalılar yeni bir iktidar ve neoliberalizme son verilmesini istiyorlar

Medelin kentinde Kolombiya Ulusal Üniversitesi profesörlerinden ve London Review of Books’ta köşe yazarı olan Forrest Hylton, 25 yılı aşkın süredir Kolombiya siyaseti üzerine yazıyor ve haberler yapıyor. Jacobin’in yardımcı editörü Nicolas Allen ile grevcilerin talepleri, uribizmin (uribismo) aşınan meşruiyeti ve protestoların Kolombiya siyaseti ve genel olarak solunun değişimine getirebileceği daha geniş sonuçlar hakkında bir söyleşi yaptı.

Fotoğraf: Luis ROBAYO / AFP

NA: Şu anda Kolombiya’daki genel grevlerin üçüncü haftasındayız. Bize 28 Nisan’daki ilk ulusal eylemi neyin başlattığına ve o zamandan beri protestocuları sokakta tutan şeyin ne olduğuna dair bir fikir vererek başlayabilir misiniz?

Her şey eski maliye bakanı Alberto Carrasquilla’nın, insanların günlük ihtiyaçları olan su, elektrik, doğal gaz, benzin, un, tahıl, makarna, tuz, süt ve kahve gibi temel maddelere ve geçimlerine temel olan bir dizi mal ve hizmete yüzde 19 vergi getiren vergi paketinin kabul edilmesi ile başladı. 2019’da şimdikine benzer bir öneri getirilmiş ve bu da ülke çapında bir genel grevi tetiklemişti. 2019’daki reform, şirketlere ve bankacılık sektörüne bir dizi vergi indirimi ve muafiyet sağladı, bu da zaten mali açığın nedenlerinden biridir.

Maliye bakanının istifasına ve vergi paketinin yürürlükten kaldırılmasına rağmen protestolar azalmak yerine arttı.
İki genel grev arasındaki temel fark salgındır. Kolombiya ulusal istatistik kurumunun istatistikleri, yoksulluğun geçen yıla göre % 7 arttığını gösteriyor ve rakamın çok daha yüksek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Resmi istatistikler, Kolombiya nüfusunun yüzde 42,5’inin yoksulluk içinde yaşadığını söylüyorsa da rakam muhtemelen çok daha yüksektir. Ve Kolombiyalıların % 50 ile 60’ı kayıt dışı sektörde çalışıyor.

Kolombiya pandemi sürecinde dünyadaki en uzun ve en katı kapanma dönemini hiç bir temel gelir desteği uygulanmadan yaşadı. Yani bu gerçekten nüfusun alt yarısı için bir tür serbest düşüştü. Ancak, pandemiden ağır etkilenen Kolombiya orta sınıfı için durumun ne kadar tehlikeli olduğunu vurgulamak da önemli. Birçoğu için ücretli olarak çalışma ortadan kalkacak.

COVID-19’da vaka sayısı açısından dünyada onbirinci, ölü sayısı açısından da dünyada onuncu sıradadır. Kolombiya sağlık sistemi şu anda Bogota’da çöküyor, pandemi ülkede tamamen kötü yönetildi ve yolsuzluklar yapıldı.

Bu bağlamda söz konusu vergi paketi, nüfusun yarısından fazlasının hayatlarını şimdiki gibi sürdürmesini tam anlamıyla imkânsız hale getirecek ve bir diğer çeyrek içinde hayatlarını sürdürmelerini olanaksız hale getirecektir. 28 Nisan’da başlayan bu büyük ayaklanmayı tetikleyen işte budur ve Kolombiya’nın tüm büyük kentleri ve kırsal kesimlerinde kitlesel yürüyüşlerle ülke çapında seferberliğin nedeni budur.

Bu Kolombiya’da mülksüzleştirilenlerin, özellikle acımasız neoliberalizm ve kontrgerilla karşıtlığı karışımı taleplerle ulusal ayaklanmasıdır. Salgından ve statükodan en olumsuz şekilde etkilenen kesim olan kentlerin dış kısımlarındaki gençler, kayıt dışı proletarya bu protestoların öncüsü ve bel kemiğidir ve polis baskısının ve militarizasyonunun yükünü çekmiştir. Gençler ön saflardalar, anneler ve büyükanneler de onları besleyip barındırarak ilgileniyorlar.

Bunlar ülkenin en büyük sınıfıdır ve henüz resmi bir siyasi temsilcileri yoktur. (2018’de oyların yüzde 42’sini kazanıp senatör olan Gustavo Petro gibi) Bu nedenle onların en büyük ve tek temsilcisi Ulusal Grev Komitesi’dir. Bunu 1977 büyük Sivil Grevine benzetebiliriz ancak şimdi çok daha büyük bir şeyle karşı karşıyayız. O zamanlar gerilla hareketi yükselişteydi ama şimdi neredeyse tamamen yoklar, gölgede kalıyorlar. Aynı şey Kolombiya ordusu ve onun Siyam ikizi paramiliter kuvvetleri için de geçerli. Dolayısıyla Kolombiya tarihinde ilk kez, bir kent sol potansiyeli ortaya çıkıyor.

NA: Başkan Iván Duque, o zamandan beri vergi reformu tasarısının doğrudan gerici yanlarını sulandırdı. Yine de protestolar devam ediyor ve devam ettikçe de vergi reformunun geri çekilmesinin ötesinde başka taleplerin de ortaya çıktığını görmeye başlıyoruz. Bu taleplerden bazıları nelerdir ve protestolara katılan gruplar kimlerdir?

Vergi reformu, protestolar başladıktan hemen sonra yürürlükten kaldırıldı, çünkü bunlar hükümetin beklediği veya hazırlandığının çok üstündeydi. Ama maliye bakanının istifası ve vergi paketinin geri çekilmesine rağmen protestolar azalmak yerine arttı. Ve bu bir yönüyle hükümetin hem orta sınıfı hem de kayıt dışı proletaryayı daha da vuracak olan sağlık ve emeklilik reformlarını başlatmak istemesinden kaynaklanıyor.

Çalışan Kolombiyalıların yalnızca yüzde 4,5’inin sendikalara üye olduğunu belirtmekte fayda var. Dolayısıyla, grev çağrısı yapanlar ana sendikalar ve öğretmenler sendikası olsa bile ki, bunlar şu anda hükümetle diyaloğa oturan Ulusal Grev Komitesidir, sokaklarda gerçekte neler olduğu konusunda sınırlı bilgileri vardır.

Hem sosyal hem de coğrafi olarak sokaklarda çok çeşitli halk kesimleri ayakta, hareket halinde ve geniş çapta âdemi merkeziyetçiliğin yanı sıra çok çeşitli talepler var. Hemen hemen herhangi bir örgüte bağlı herkes seferber oluyor ve herhangi bir örgüte ait olmayan çok sayıda genç de sokaklarda. Kamyon şoförleri grevi, malların şehirlere ve kasabalara girip çıkmasını engellemek açısından gerçekten çok önemli. Öğrenci hareketi muhtemelen herhangi bir örgütsel hareketten çok daha büyük kitlelere sahiptir. Bunun bir nedeni neoliberal reform önlemleri kapsamında yükseköğretimin metalaştırması, bu süreçte çok sayıda öğrenciye borç verilerek üniversiteye gidenlerin sayısının katlanmasıdır. Protestocuların çoğunun diğer bir talebi de barış bütçesi denebilecek bir şey: Silahlı kuvvetlere ve polise yatırım yapılmasından vazgeçilmesi ve Kolombiya’nın uzun süredir ABD desteğiyle sürdürdüğü aşırı militerleşmiş devlet yapısına isyandır.

Sözünü ettiğim sektörler dışında, özellikle Cauca ve Güneybatı’dan gelen ve anavatanlarından Cali kentine hareket ettikleri için inanılmaz derecede önemli olan Yerli hareketi var. En azından son on beş yıl içinde, görece küçük olsa da Cauca’daki hareket, genellikle ulusal halk hareketleri için bir tür kıvılcım oldu. Bu büyük ölçüde Pasifik kıyılarında yoğunlaşan ve talepleri balıkçılık, toprak hakları, madencilik, ekoloji, barış ve çalınan toprakların iadesi olan Afro-Kolombiya hareketinin de içindedir.

Daha önceki iktidar döneminde geniş tabanlı barış hareketine kitlesel olarak katılan feminist hareketler de son zamanlarda Kolombiya’daki bu kitlesel kentsel, ilerici politikanın ortaya çıkışının ayrılmaz bir parçası oldular. Yerli ve Afro-Kolombiyalı azınlıklar gibi, feminist hareketler ve LGBTQ+lar, diğer ilerici kesimlerle birlikte 2018’de Gustavo Petro’ya oy vererek Kolombiya’da şimdiye kadar herhangi bir sol adayın elde ettiğinin ötesinde, %42 oy kazandırdılar. Bu da Petro’nun bir şekilde bu protestolara liderlik ettiği ya da protestocuların onun liderliğini takip ettiği eleştirilerine yol açtı. Oysa Petro genellikle elinden geldiğince kenarda durmaya ve protestocuları barikatları ve kuşatmaları kaldırmaya çağırdı.

Diğer bir deyişle, protestolar örgütlü, siyasi soldan gelmiyor. Çok aktif olan emekliler kadar lise öğrencileri, sağlık çalışanları, kent mahalle dernekleri vs. hepsi var. Özellikle mahalle örgütleri, mahallelerde her gece toplantılar düzenleyip meclisler toplayarak, kendiliğinden protestolar düzenleyerek bu direnişin son derece âdemi merkeziyetçi hale getirilmesine yardımcı oluyor. Son olarak, sanatçılar, müzisyenler, aktörler, komedyenler, akademisyenler gibi kültür sektörü çalışanları yoğun bir şekilde işin içindeler. Protestoların canlı yaratıcılığı en dikkat çekici özelliklerinden biri oldu.

2016 sonunda barış anlaşmalarının imzalanmasından bu yana, binden fazla Kolombiyalı sosyal hareket lideri öldürüldü.

Ulusal Grev Komitesi’nin on sekiz talebi var. Hareketlerin bir bütün olarak ne kadarını temsil ettiklerini ya da bu nedenle sahadaki aktivistlerin ne kadarının, eğer isterseniz sıradan halkların diyelim, bu Komitenin müzakere rolünü meşru olarak kabul ettiğini söylemek zordur. Ve her hareketin içinde de liderlik ve taban arasında da gerilimler vardır.

Her durumda, protestocular Kolombiya hükümeti ile FARC isyancıları arasında 2016’da imzalanan barış anlaşmalarının uygulanmadığını görüyor. Sistemik yolsuzluğun sona ermesi; militarize çevik kuvvet polisinin tamamen dağıtılması; hükümetin 2019 yılında öğrencilerle imzaladığı anlaşmalara uyması; gerici olmaktan çok ilerici olacak yeni bir tür vergi reformu; sağlık hizmetlerine kamu yatırımı (Kolombiya sağlık sistemi tamamen ABD modeline göre özelleştirilmiştir); şimdiye kadar neredeyse yalnızca kırsal kesimde gerçekleştirilen hareket liderlerine yönelik suikastın sona ermesini istiyorlar.

Diğer bir talep de cinsler arası eşitliğinin güçlendirilmesidir. Kadınlar arasında yoksulluk, pandemi ile birlikte % 20 arttı ve elbette kadınlar maaş ve ücretler açısından ayrımcılığa uğruyor, ev içi ödenmeyen tüm emek ve kadına yönelik şiddet de cabası. Çevik kuvvetin protestoculara taciz ve tecavüz ettiği protestolarda sık sık vurgulanıyor.

Diğer bir ana talep, doğal hayatın ve çevrenin korunmasıdır. Kolombiya, Meksika ve Brezilya ile birlikte gezegendeki en fazla biyolojik çeşitliliğe sahip ülkelerden biri. Brezilya çevresel tahribat konusu tüm manşetleri doldurur ama Kolombiya da bu konuda çok geride değildir. Bu çevresel konularla ilgili olarak protestocular, madencilik ve enerji şirketlerinin kurallara uymasını talep ediyorlar çünkü onlar her hangi bir kısıtlamaya tabii değiller ve faaliyet gösterdikleri alanlarda kendi sınır ötesi yasalarını sürdürüyorlar.

Protestocular ilerici emeklilik reformu çağrısında bulunuyorlar. Hükümetin Kongre’ye getirmeye çalıştığı gerici iş kanunu önlemlerinin aksine daha katılımcı bir bütçe ve ilerici bir iş hukuku reformu istiyorlar.
Bir diğer önemli talep de çalınan toprakların iadesi: Çoğunluğu komünist gerillaları yenmek adına olmak üzere köylülerden beş ya da altı milyon hektarlık bir alan, paramiliter güçler tarafından çalındı.

Tüm farklılıklara belki de parçalanmalara rağmen özündeki ana talep 1991 anayasasında belirtildiği gibi Kolombiya iktidarının sosyal refahı temel taahhüt altına almasıdır. Dolayısıyla bunu son otuz, kırk yıldır inşa edilen otoriter, oligarşik, neoliberal kontrgerilla devlete karşı yurttaşların liberal demokratik devrimi olarak tanımlamak doğru olacaktır.

NA: Orta sınıfın protestolara eşi görülmemiş katılımından bahsettiniz. Bogota’nın zengin mahallelerinde Duque’nin istifasını isteyen grafiti bile gördük. İktidarın kent orta sınıf içindeki desteğinin gerçekten eridiği hissediliyor.

2019 grevine ülkenin önde gelen bir devlet üniversitesinde profesör olarak katıldım ve şimdi olduğu gibi o zamanlar da kent orta sınıfının benzer türden sel gibi, akın akın katılım gösterdiğini söylemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Özellikle Bogota’da, 2019’da, hiç beklemeyeceğin mahallelerde, başkentin her yerinde vatandaş meclislerinin toplandığını gördük. Ama bu sefer hem orta sınıfın hem de kayıt dışı proletaryanın katılımı çok daha kitlesel.

Bu protestoları tarihi kılan şeylerden biri de, bu grev eyleminin artık iki haftadır aralıksız sürmesidir. Mal ve hizmet akışı, son yıllarda hiç bir yerde görülmediği kadar tamamen durduruldu.

2019’da olduğu gibi, kent orta sınıfının bu kadar güçlü olması medya açısından gerçekten önemli. Kayıt dışı proletaryanın yanında, şehirli orta sınıfın katılımı bu protestoların vandallar ve narko kaçakçısı gerillalar tarafından yönlendirildiğini iddia eden resmi hükümet anlatılarının doğru olmadığına kanıttır. Yanıltıcı bir şekilde (Bogotazo olarak bilinen 1948’de ülke çapındaki kentsel ayaklanmadan beri olduğu gibi) hükümet bunun büyük bir komünist komplo olduğunu iddia ediyor.

Kolombiya’da sivil protestocuları gerilla savaşçılarıyla eşleştiren Soğuk Savaş senaryosu asla değişmez. Ancak gerçekliğin kendisi dramatik olarak değişti. Şimdiki genç üyeleri sayesinde Kolombiya’daki eğitimli kentli orta sınıf, Kolombiya siyasetini hep şekillendirmiş ve şekillendirmeye devam eden Soğuk Savaş anlatısına artık inanmıyor.

NA: Yine de, hükümetin uyguladığı baskı uygulamalarına bakılırsa, kesinlikle bu anlatının kazanabileceğini düşünüyorlar. Duque’nin uyguladığı terör türü, şiddeti artırarak ve çatışmayı komünizme karşı savaşın bir parçası olarak yeniden şekillendirerek Soğuk Savaş anlatısını dayatmak istediğini gösteriyor. Bunun işe yarama ihtimali nedir?

2016 yılında barış anlaşmalarının imzalanmasının ardından, FARC anlaşmanın kendi payına düşen kısmına tamamen uydu ama hükümet uymadı. Kolombiya’da herkes bunu biliyor. İktidarın barış anlaşmalarını raydan çıkarmak için mümkün olan her şeyi yaptığı ve şiddet içermeyen protestoların bastırılmasını haklı göstermek için de bir şekilde bu çatışmanın devam etmesini gerekli gördüğü de herkesçe biliniyor.

2019 genel grevi sırasında hükümet, öğrenci göstericilerin terör (yani gerilla) örgütleriyle bağlantılı olduklarını iddia ederek damgalamaya ve kriminalize etmeye çalıştı. Ancak bu hat işe yaramadı çünkü öğrenciler Kolombiya medyasında bu iddiayı başarılı bir şekilde çürüttüler. Popüler algı tamamen değişti ve işledikleri cinayetler dahil polis vahşetini gösteren videoların dolaşımı buna hizmet etti.

Son yıllarda, hükümet, kentsel orta sınıflara ve kent çevresindeki işçilere, kırsal alanlarda düzenli olarak uyguladığı türden ölümcül bir baskı uygulamadı. Bununla birlikte, özellikle protestoların boyutu göz önüne alındığında, hükümetin işleyiş teorisine göre eğer yeterince ağır toplar, tanklar ve helikopterler ile protestocuları vurabilirse, sonunda insanlar korkup teslim olacaklardır. Protestolar devam ederse hükümetin stratejisinin işe yarayacağını vurgulamak önemlidir.

Stratejileri büyük ölçüde meşruiyete değil, zorunluluğa dayanır: Bu aslında, kentler askeri konvoyların yiyecek getirmesine mecbur olana kadar mümkün olduğunca çok yerde ve çok sayıda insanı aç bırakmak, stoklama ve spekülasyona göz yumarak büyük bir yiyecek sıkıntısının yaşanmasına izin vermektir. Burada düşündükleri kıtlıklar arttıkça, yorgunluk ve bıkkınlıktan insanların protestolara sırt çevireceği ve bu noktada hükümetin protestoculara karşı daha da büyük bir baskı uygulayabileceği yönündedir.

Bu arada hükümet çeşitli gruplar ile pazarlık yapmaya çalışıyor. Bölgesel grev komiteleriyle müzakere etmeye çalışacaklar ve Ulusal Grev Komitesiyle diyalog yürütme safhasına geçecekler. Bu diyalogların ciddi olmayacağını herkes biliyor ama bölgesel grev komitelerini satın almaya çalışabilirler. Ancak Ulusal Grev Komitesi kitleleri bu seviyede temsil etmiyor ve bu yüzden olası kabul edilmiş bir anlaşmanın nasıl hayata geçirileceği de belirsizdir.

NA: Protestolara daha geniş Kolombiya politik ekonomisi açısından bakmak için merceği geri çekmek faydalı olabilir. Gerici vergi reformunun birincil nedeni, Kolombiya’nın derin mali krizin içinde olmasıdır. Ve bu krizi çözmek için iktidar ülkenin altyapı ağını geliştirmeyi ve böylece yabancı sermayeyi çekerek ihracatı arttırmayı planlıyor. Ayrıca çıkarım endüstrisi alanlarını da genişletmek istiyor.

Bu şekilde bakıldığında, protestoların popüler tüketim ve sosyal refah, çevre koruma ve Yerli haklar gibi görünüşte farklı talepleri buluşturma potansiyeline sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Ulusal Grev Komitesi tarafından müzakere edilen noktalara bakarsanız, madencilik, enerji, çevre kirliliği, ormansızlaşma, vahşi yaşam, Yerli toprakları vb. Dolayısıyla, taleplerin neredeyse dörtte biri, madencilik, enerji çıkarımı ve tarımsal ticarete dayalı mevcut ekonomik modelde reform yapmakla ilgili. Bu, hükümet ile FARC arasındaki 2016 barış anlaşmalarında yer almadı. Elbette, bu modele çokuluslu şirketler hâkimdir ve temelde madencilik, enerji ve tarımsal alanlarda mülkiyet haklarını garanti eden neo-paramiliterlerin yanı sıra dışarıya kul köle olan politikacı ağları ile işbirliği yapmaktadırlar.

Ama son zamanlarda ilginç bir şey oluyor. Kırsal kesimde, tarihsel olarak muhafazakâr kasabalar bile halk oylamalarında topraklarında maden çıkarımına kitlesel olarak karşı oy veriyorlar. Bu maden çıkarma faaliyetinin reddedilmesinin yalnızca çevresel koruma ile ilgili olmadığı algısı artıyor. Artık temelde yatan ekonomik model giderek daha fazla sorgulanır oldu.

1990’ların başında uygulamaya konulan ekonomik reformlarla bağlantılı Kolombiya neoliberal modeli yargılanıyor. Bu sistem ABD destekli bir kontrgerilla devletidir. Zaten bu devletin neoliberal modeli, sivil halka dayatacak devasa polis ve askeri güçleri olan ulusal güvenlik sistemi ile korunmaktadır. Ve bu sistem giderek daha baskıcı oldukça halklar, özellikle gençler, bunun Kolombiya’nın geleceği olamayacağını söylüyorlar, çünkü böyle bir gelecek olamaz.

Bu nedenle evet, liberal bir sosyal refah devleti talebinin gerçekleşmesi, ancak Kolombiya politik ekonomisinin bütünüyle yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Aslında Kolombiya, 1950’lerden 1970’lere kadar Ulusal Cephe döneminde iç pazarları, Kolombiya’nın çeşitli şehirlerini ve bölgelerini birbirine bağlayan ulusal bir üretim üssü inşa etmeye başlamıştı. İnsanlar, bu eski kalkınma modeline veya onunla birlikte gelen Soğuk Savaşın iki partili uzlaşı politikasına geri dönmek istemiyorlar. Bir çeşit daha ulusal kalkınmaya, ulusal pazarın yaratılmasına, gelirin ve zenginliğin bir şekilde yeniden dağıtımına ve kent ile kırlar arasındaki eşitsizliğin azaltılmasına dayalı bir model istiyorlar. Ancak şimdiki modelin sağlık hizmetleri, eğitim, emekli aylıkları, iş hukuku ve bir dizi diğer kamu malları ile ilgili temel yapılarına ve platformlarının çoğuna kesinlikle itiraz edilmektedir.

Kolombiya yıllardır dünyanın en eşitsiz bölgesinde, Latin Amerika’nın en eşitsiz ülkelerinden biridir. Bu anlamda, Kolombiya’daki Soğuk Savaş kontrgerilla devleti bu dışlayıcı ekonomik modeli dayatmak için kurşun geçirmez olmak zorundaydı. Duque’nin iktidara gelmesinden bu yana yaptığı tek şey, bu modeli birbirini izleyen yolsuzluk skandallarının ortasında en pis şekilde derinleştirmek oldu.

Hem bu kurşun geçirmez neoliberal ekonomik modeli hem de onun koruma garantisi kontrgerilla ulusal güvenlik sistemini devirmek için daha uzun bir yol var. Son ülke çapındaki grevlere bakılırsa, Kolombiya gençlerinin önünde uzun süreç vardır. Bu nesil inanılmaz derecede geniş ve derin bir siyasallaşma yaşadı.

Uzun bir süreç diyorum, çünkü Kolombiya siyasetinde dokuz canlı herhangi bir güç varsa o da bu uribismo veya aşırı sağcı eski başkan Álvaro Uribe’nin kalıcı siyasi etkisidir. Uribe’nin güçlerinin depolarında çok daha cephanesi olabilir ama sanırım artık tükeniyor.

NA: Uribe’den bahsetmişken, onun kim olduğundan ve Kolombiya siyasetinde uribismo’nun ne anlama geldiğinden biraz bahseder misiniz? Bu bağlamda mevcut krizin 2000’lerin başında kurulan siyasi rejim için ne kadar ölümcül olduğunu düşünüyorsunuz?

Álvaro Uribe 2002-2010 yılları arasında Kolombiya devlet başkanıydı. Şu anda rüşvet ve yolsuzluktan Yüksek Mahkeme soruşturması altında. Uribe hakkında kesin bir şey söylemek çok zor olsa da, 2006’dan 2010’a kadar başkan iken bir savaş suçlusu olduğunu gösteren hatırı sayılır kanıtlar var.

Daha önce bahsettiğimiz “yanlış pozitifler” skandalı büyük bir olaydı: Ordu, FARC isyancılarına karşı başarılı bir kampanya yürütmekte olduğunu göstermek amacıyla yaklaşık on bin sivil genci kentin çevre mahallelerinden toplayıp yok etti. Kontrgerilla savaşı, ABD tarafından Plan Colombia, Plan Patriot adları altında Clinton, Bush, Obama ve halefleri tarafından büyük ölçüde finanse edildi.

Uribe, “komünist terörist isyancılara karşı silahlı bir çatışmada tarafsız olunamaz” diyerek vatandaşların kontrgerilla devletle birlikte, aktif olarak ordu ve polisle işbirliği yapmaları gerekliliğini savundu. Bu anlayışla uribismo, insanları zorla yerinden etme, onları yok etme, yargısız infazlar, işkence, uyuşturucu kaçakçılığı, oy satın alma, yargıtay yargıçları da dahil tüm yargı görevlilerini tehdit etme dahil olmak üzere, aklınıza gelebilecek tüm taktikleri meşru gördü.

Uribe aslında, 1995’ten 97’ye kadar Kolombiya’nın en kalabalık bölgesi olan Antioquia’nın valisi iken paramilitarizmi yasallaştırdı. Daha sonra, devlet başkanı olunca paramilitarizm büyük ölçüde hem devletin içinde hem de yanında, özellikle de devlet egemenliğinin dışındaki sınır bölgelerinde kurumsallaştı. Sonra ordu, paramiliterler ve terör polisi olarak birleştirilip denetim altında alındı.

Uribe’nin son yirmi yıldır Kolombiya siyasetinin neredeyse her yanında kara bir damgası vardır. Uribe’nin eski savunma bakanı olmasına rağmen biraz daha ılımlı, aydın bir neoliberalizmi temsil eden Juan Manuel Santos’un devlet başkanlığı döneminde, FARC ile barış süreci başladı. Uribe de Santos iktidarına karşı en önemli muhalefet figürüydü.

Gençler, üniversite öğrencileri ve lise öğrencilerine daha önce değindik. Bu yozlaşmış, kontrgerilla, mafya devletinin Kolombiya halkı üzerindeki hakimiyetini tamamen reddedenler onlardır. Onlar gerçekten liberal bir refah devleti ve toplumu istiyorlar ve bunu başarmak için de şiddet kullanmadan savaşmaya hatta gerekirse ölmeye hazırlar. Şimdi yaşadıklarımız gençlerin temelde Uribe ve temsil ettiği politikaya karşı toptan bir reddediştir. Cesaret ve kahramanlık derecelerini abarttığımı düşünmüyorum. Devlet baskılarının kuzey yarım küreden daha yüksek olduğu Latin Amerika ülkeleri içinde bile bu göze çarpmaktadır.

Fotoğraf: Luis ROBAYO / AFP

NA: Sorunlu barış sürecinden daha önce bahsetmiştiniz ve Kolombiya’da daha geniş sosyal değişimin önünde kontragerilla devletin savunmasının nasıl bir engel oluşturduğunu açıkladınız. Son yıllarda paramiliter grupların yeniden faaliyete geçmesi konusuna biraz daha değinir misiniz?

2016 sonunda hükümet ile FARC isyancıları arasında imzalanan barış anlaşmalarında bir dizi hüküm vardı. Kentsel meselelere pek değinmediler. Kırsal kesimde yaşamı iyileştirmek ve FARC güçleri için kooperatifler ve istihdam alanları açmak tasarlanmıştı. Ancak bunun yerine orta düzeydeki komutanlar ve sıradan askerler bu neo-paramiliter gruplar tarafından teker teker avlandı. Bu arada FARC’ın müzakerecilerinden biri, uyuşturucu kaçakçılığı suçlamalarıyla ABD’ye iade edilecek. (Söz konusu FARC lideri Jesus Santrich’in söyleşi sonrası 20 Mayıs 2021 tarihinde Venezuela sınırları içinde paramiliter güçler tarafından katledildiği açıklandı. Bn)

Daha önce, devlet başkanı iken Uribe, paramiliterlerin terhis edilmesi için sözde görüşmeler yaptı. Bazı paramiliter liderler, politikacılarla, işadamlarıyla, askeri yetkililerle ve hatta bazıları Uribe ile olan bağlarını açıklamaya başlayınca Uribe onları hemen 2008’de ABD’ye iade etti. Yine de ister çoğunluk ceza almadan kurtuldu –ister uyuşturucu, silah ve bölgenin kontrolü olsun, ister bayındırlık işlerinin kontrolü olsun, özelleştirilmiş sağlık hizmetleri, hatta bazı devlet üniversiteleri ve özel üniversiteler bile- ve her zamanki gibi “bir leke almadan” işlerine devam ettiler. Böylece paramiliter güçler bir şekilde biçim değiştirdiler. Hala uyuşturucu ticaretinden geçiniyorlar hatta 2008’den sonra kazançlarını, toprak üstündeki kontrollarını artırmak ve ekonomik kazançlarını siyasi kazanca dönüştürmekle ilgilendiler. Ve özellikle madencilik, enerji ve tarımsal ticaret alanlarında bunu yapmakta inanılmaz derecede başarılı oldular.

Kırsal kesimdeki sosyal hareket aktivistlerinin, barış anlaşmalarının imzalanmasından sonra bu kadar büyük ölçekte ortadan kaldırılmasının bir nedeni de budur. Başkan Santos dönemindeki ulusal tarım grevlerinin de gösterdiği gibi kırsal kesimde yaşayan halklar kentlerdeki benzerlerinden daha örgütlü ve militan oldular.

Bence hem öğrenci hem de Yerli Halk hareketleri ile ilgili ilginç şeylerden biri, protestonun anayasal hakları olduğunda ısrarı sürdürmeye devam ederek, herhangi bir sosyal hoşnutsuzluk belirtisine orantısız ve ölümcül bir güçle karşılık veren kontrgerilla devletinin sinirlerine ve otoriter yapısına dokunuyorlar.

Protestolar uzun süre daha devam ederse, paramiliter gücün daha açık kullanımının yeniden etkinleştirilip etkinleştirilmeyeceğini göreceğiz. Sivil giyimli polislerin, genellikle plakası olmayan araçlardan göstericilere ateş ettiğine dair pek çok kanıt gördük. Bir zamanlar paramiliter olarak bilinenlerle şu anda gördüğümüz türden devlet terörü arasında ince bir çizgi var, ancak şimdilik. Gerillalar gibi paramiliter güçler de bellirgin bir şekilde görülmüyorlar. Ordu da öyle. Tekrarlarsak görünen, uribizmin o en gösterişli günlerinden geriye ufak bir gölge gibidir.

NA: 2022 devlet başkanlığı seçimleri, protestoları ne kadar etkiliyor? Şu anda öngörülen en önde gelen sol aday Gustavo Petro’nun yanlışlıkla göstericilere liderlik ettiği düşünüldüğünden daha önce bahsetmiştiniz.

Şu anda, ayaklanmanın Kolombiya’daki seçim sonuçlarını nasıl etkileyeceğini kestirmek için ortalık biraz toz duman. Ama sanırım daha önemli olan Senato’daki siyasi sol ile belediye başkanlıkları, kent konseyleri vb. ve toplumsal hareketler arasında olası bir ittifakla daha açık ortaya çıkacağını düşünüyorum. Şu anda hareketler, solun kapsayabileceğinden çok daha geniş ve ulusal bir halkçı program etrafında örgütlenemeyecek kadar çok âdemi merkeziyetçi görünüyor.

2006 yılında senatör iken daha sonra Bogota belediye başkanı olan Petro, memleketi Antioquia ve Córdoba’da, Uribe ile paramiliter güçler arasındaki tarihi bağlara ilişkin bir dizi ihbar ve soruşturma başlattı. Petro, Uribe’ye karşı çıkmanın, hele hele paramiliter güçlerle bağlarını ifşa etmenin insanın neredeyse kendisi için bir ölüm fermanı yazmak olduğu dönemde, çok ateşli bir muhalefet figürüydü. Sonra Bogota belediye başkanı olunca da, Petro başkentteki daha güçlü mafya çıkarlarının bir kısmına karşı koymaya istekli olduğunu gösterdi. Kolombiya politik kurumları onu politikadan yasal yollarla çıkarmaya çalıştılar ama şimdiye kadar başarılı olamadılar.

Petro, Kolombiya’nın kent gerilla hareketi ve aynı zamanda en milliyetçisi olan M-19 üyesiydi. 1991 anayasasını hazırlayan anayasa meclisine katılabilmek için bu hareketten ayrıldı. Yani 90’ların başından beri profesyonel bir politikacı. Kontrgerillaya, neoliberalizme karşı olma sicili sorgulanamaz.

Petro’nun programı temelde oldukça ılımlı bir sosyal demokrasidir ve ülkeyi 1991 anayasası ve 2016 barış anlaşmalarının ilerici yönleriyle uyumlu hale getirmek için tasarlanmıştır. Petro, 2018’deki kampanyalar sırasındaki bir röportajda şunları söyledi: “Beni, Fidel Castro ve Hugo Chávez’in bir tür kudurmuş komünist takipçisi olarak resmetmeye çalışıyorlar. Ancak Kolombiya kadar tutucu olmayan herhangi bir ülkede insanlar, yirminci yüzyılda Kolombiya’da geçirilmesi gereken ilerici liberal reformları geçirmeye çalıştığımı hemen fark ederlerdi.”
Belki bu sözler de Kolombiya politik geçmişinde yerine getirilmeyen ilericilik geleneğine sembolik bir sahip çıkma olabilir. Liberal Parti ilerici kanadının ülkeyi dönüştürme girişimleri başarısız oldu. Yani bu bakımdan protestoların Petro’nun yararına olacağını düşünüyorum. Çok uzun zamandır Kolombiya, Birleşik Devletler’in yarı kolonisi olarak görülüyordu. Eğer Petro kazanırsa, Güney Amerika’daki denge gerçekten dramatik olur.

NA: Bu ilginç, çünkü sizin de belirttiğiniz gibi Kolombiya tutucu bir ülke. Bölgede Washington Mutabakatı’nın meşalesini taşımayı sürdürüyor ve Latin Amerika’daki politik dengeyi sağa çevirme açısından bazı durumlarda Jair Bolsonaro’nun Brezilya’sından daha büyük bir rol oynuyor. Ancak Petro’nun M-19 gerilla örgütü ve Liberal Parti’nin ilerici kanadındaki geçmişinden bahsettiğiniz gibi, Kolombiya 1940’larda ve sonrasında Jorge Gaitán’a kadar uzanan gerçekten zengin bir sol siyaset tarihine sahiptir. FARC veya ELN hakkında ne düşünülürse düşünülsün, bu iki örgüt batı yarıküredeki en eski sol oluşumlardan bazıları. Protesto hareketleriyle, sol politikanın Kolombiya toplumuyla yeniden birleştiğini görmeye başlayabileceğimizi düşünüyor musunuz?

Sorun şöyle formüle edilebilir: “Komünizmi” ve “komünistleri” haritadan silmek için bu kadar uzun çabanın gösterildiği bir ülke daha bulmak zordur. Burada “Komünizm” derken sonsuz kontrgerilla savaşları sırasında Kolombiya devleti tarafından zulüm gören geniş siyasi yelpazeyi kastediyorum.

Ancak anti-komünizm adına Sol’u ve ilerici liberalizmi ortadan kaldırma çabaları hiçbir zaman başarılı olamadı. Petro’nun kendisi, bir dizi hareketin ve örgütün on yıldan sonra oldukça uzun süreli terör karşısında gösterdiği bu yeteneği, bu hayatta kalma ve yenilenme becerisini simgeliyor.

Burada barış sürecinde sivil topluma yer açmaya çalışan feminist hareketin ve kadınların liderlik rollerinin önemine gerçekten değinmek gerekir diye düşünüyorum. Feminist kadınların, özellikle genç kadınların mücadeleleri ve onların hareketlerinin öncülüğünün bugün yaşananların temel taşlarını döşediği tartışılamaz.

1977’deki genel grevlerde kadınların kent politikalarındaki rolü gözle görülür durumdaydı. Şimdi bir şekilde bu yaşananlar meyvesini veriyor ve tüm toplumu kucaklıyor. Liderliğin her düzeyinde kadınların belirleyici roller üstlendiğine bir kez daha şahit oluyoruz. Onlar gençler gibi birlikte uzun soluklu bir işin içinde görünüyorlar.

Dolayısıyla, Kolombiya halkına yönelik devlet terörü trajedisini yaşasak bile, onların şaşırtıcı cesaretleri, metanetleri ve direnişlerine bir umut olarak bakmalıyız. Susturulamayacaklar ve gecenin karanlığını öyle uslu uslu kabul etmeyecekler.

Yazının orijinali: 19 Mayıs 2021 Jacobin: Colombians Want a New Government — And an End to Neoliberalism
Söyleşiyi yapan Forrest Hylton