Peru’da acayip bir seçim, bilim kurgu mu? Gerçek mi?
25 milyon Peru halkı devlet yönetimine öfke duyuyor, pandemiden korkuyor, yolsuzluk skandallarından çok hoşnutsuz. Korkusuna yenik düşüp yine eski yolsuzluklar, skandallar düzeninin parçası Keiko’yu mu seçecek acaba?
11 Nisan Pazar günü Latin Amerika’nın Pasifik Okyanusu kıyı şeridi ülkelerinden Peru’da başkanlık seçimleri yapıldı ve çok ilginç bir sonuç çıktı. Politik yorumcular bu gerçek mi yoksa bilim kurgu mu sorusunu sordular. Sonuçlar çok şaşırtıcıydı.
Seçim sonuçlarının neden acaip olduğunu anlamak için bir ön bilgi yerinde olur.
Bu başkanlık seçimine 18 tane aday katıldı. Başkanlık seçimleri için bu bir dünya rekoru mu acaba? Çokluğu parti sayısından kaynaklanıyor. Ayrıca ilginç bir veri daha: Bu adaylardan sadece 8 tanesinin üstüne açılmış yolsuzluk davası yok. Yani adayların 10 tanesi üzerinde yolsuzluk soruşturması var. Davalar sonuçlanmadığından aday olabilmişler.
Son başkanlık seçimleri 2016 yılında yapılmıştı. Seçilen başkan 3 yıl sonra o meşhur Odebrecht şirketinden rüşvet alma yolsuzluğu nedeniyle içeri atılıyor. Sonrasında seçim yapılmıyor ve bu güne kadar yerine 4 tane vekil başkan geliyor. Yolsuzluklar devam ediyor. Bu arada eski başkanlardan bir tanesi olan Alan Garcia, kapısına dayanan polisleri görünce yatak odasında silahı kafasına dayayarak intihar ediyor. Halk yolsuzluklara karşı protestoya başlıyor. Martin Vizcarra yolsuzlukların üstüne gitmek sözü vererek başkan koltuğuna oturuyor. Aylar sonra bile kongreden yolsuzlukları araştırma yasasını geçiremiyor. Neden mi? Çünkü 130 parlamenterin 121’inin üstünde yolsuzluk soruşturması var. Para yememiş parlamenter parmakla sayılı. Doğal olarak da yasayı reddediyorlar. Vizcarra bunun üzerine kongreyi fesh ediyor. Arkasından kongre Vizcara’yı görevden alıyor. Onu yolsuzlukla suçluyorlar. Vizcara istifa ediyor. Yerine Manuel Merino getiriliyor. 3 günde yeni hükümeti kuruyor ama 2 gün içinde bakanlar istifa ediyorlar. Merino da 5 günlük başkanlık sandalyesini bırakıyor. Belki de dünya tarihinin en kısa başkanlık yapmış başkanı oluyor. Yerine de hakkında dava olmayan 9 parlamenterden Francisco Sagasti seçiliyor. Teknokrat, akademisyen kimliği ile birkaç aydır ülkeyi başkanlık seçimlerine hazırlıyor ve bu arada bir de pandemi çıkıyor. Peru ölüm ve hasta sayısı açısından Latin Amerika’nın Brezilya’dan sonra en kötü durumdaki ülkesidir. Günde 400’e yakın kişi ölüyor. O nedenle de seçimlerin ertelenip ertelenmeyeceği günlük merak konusu olmuştu.
Peru politik sahnesi böyle akıl almaz yolsuzluklar batağında. Ama halkların buna karşı protestosu hiç de beklenebileceği gibi olmuyor. Neden sorusunu biraz açmak için geçmişe gitmek gerekiyor.
80’li yıllarda ülkede sol hareket epey güçlüyken Alberto Fujimori bir darbe yaparak iktidara geliyor. Neoliberal politikaları uyguluyor. Özgürlüklerin kısıtlı olduğu bir anayasa devreye sokuluyor. Sol örgütler karalanıyor ve katliamlar yapılıyor. Neoliberal güçlere karşı olmak suç haline geliyor. Sol örgütlere halkın kuşku ve korku ile bakması başarılıyor. Bu süreçte bir tek Fujimori’nin görevden alınmasını isteyen anti-yolsuzluk hareketleri yaşanmış. Hatta 2000’li “pembe dalga” yıllarında Latin Amerika genelinde neoliberal politikalara karşı tüm halklar sokaklarda iken Peru’da sokaklarda hareketlilik yaşanmamış. Yukarıda yazdığımız yolsuzluk skandallarına rağmen halklar Fujimori iktidarının yaydığı korkuyu üstlerinden atamamış. Ancak yolsuzluğun bu kadar ayan beyan hale gelmesine rağmen kongre yolsuzluk yasasını kabul etmeyince geçtiğimiz Kasım ayında halklar sonunda sokaklara döküldüler. Böylece şimdiki seçimler yapıldı.
Seçimler
Bizce Peru bu hali ile neoliberal politikaların bir ülkeyi getirdiği, getirebileceği son konağın tam resmini veriyor. Onlarca çıkar grubu, her birinin beslendiği, rüşvet yediği kanallar var. Herkes kuyruğundan bir yere bağlı. Sesini çıkartsa altından kendi yemlenmesi çıkacak. Bizde de durumun böyle olduğu her gün çıkan yolsuzluk haberlerinden anlaşılıyor. Bir çok üçüncü dünya ülkesinde de böyle. Daha doğrusu neoliberalizmin varabileceği son konak böyledir. Zaten o nedenle de ömrünü bitirdi ve iktidarda kalma çırpıntısı içinde.
İşte Peru’da yolsuzlukların, skandalların ayyuka çıktığı koşullarda, 11 Nisan günü başkanlık seçimleri yapıldı. Seçim öncesi kamuoyu yoklamaları iki adayın seçilmesine kesin gözle bakıyordu. Bunlardan biri içerde tutuklu olan Fujimori’nin ilk eşinden kızı Keiko Fujimori’dir. Keiko yolsuzluklarına rağmen hala kapatılmamış olan babasının partisinden aday gösterilmiş. Daha önceki seçimlerde de ikinci olmuş. Keiko’nun Odebrecht emlakçılığından partisi için 1.2 milyar dolar rüşvet aldığı iddia ediliyor. 30 yıl cezası isteniyor. Bu suçlamalar nedeniyle 15 ay içerde kalmış. Hala içeride olması gerekiyor ama pandemi nedeni ile salıverilmiş. Davası hala sonuçlanmadığı içinde aday gösterilebiliyor. Seçim öncesi yoklamalarında sağın favorisi idi. 11 Nisan seçimlerinde de 18 aday içinde %13.2 oy alarak ikinci tura kaldı. Ne diyelim? Yolsuzluklardan, devlet mallarını yağmalamaya devam etmek isteyenlerin, ayrıca bu yağmalamalarının ortaya çıkacağından korkanların adayıdır. Yolsuzluğa bir kez bulaşınca bu işten çıkmak, belli bir noktasında çekilmek olmuyor herhalde.
Seçimlerin sol kesim favorisi, “Together for Peru” sol koalisyonun adayı Veronika Mendoza idi. Ama %7.8 oy alarak 6. olarak yarışı kaybetti. Yurt dışında iyi bir eğitim görmüş halen parlamenter olan genç bir kadındı. Çevreci, kadın hakları savunucusu, orta sınıf burjuvazinin adayı olarak gösteriliyordu. Ama işte solun favori adayı ikinci tura kalamadı. Bu konuda bir sürpriz yaşandı. Adı sanı pek bilinmeyen Pedro Castillo oyların %19’unu alarak seçimlerin birincisi oldu. 6 Haziran’daki ikinci turda sağın Keiko Fujimori’sine karşı soldan Pedro Castillo yarışacak.
Ant Dağlarının Çocuğu
Bu seçimleri “acaip” yapan hatta gerçek olup olmadığını sorgulatan Pedro Castillo’nun galip gelmesidir. Kimsenin beklemediği bir sonuç oldu. Hatta CNN, seçim sonuçlarını verirken arşivden bir fotoğrafını bile bulamamış.
Peki kimdir Pedro Castillo? 51 yaşında bir öğretmen. İlk önceleri kent okullarında öğretmenlik yapmış. Neoliberal eğitim politikasını protesto için Komünist Parti yönetimindeki Öğretmenler Sendikasının içinde grev örgütlenmesine öncülüğü nedeniyle adını duyurmuş. Grev çok uzun süren başarılı bir grev olmuş. Castillo daha sonra köye taşınmış. Köy okullarında öğretmenliğe başlamış. Kendini köylü ve çiftçi olarak tanıtıyor. Ufak bir toprağı sürüyor. Ant dağları bölgesindeki yerli halkları örgütlemiş. Yerli halktan gelmemesine rağmen onların dilini öğrenmiş.
2007 yılında kurulmuş Özgür Peru adlı bir partinin başında. Castillo bildik sollardan farklı. Otonom bir sol çizgisi var. Sağın Venezuela lideri Maduro’yu diktatör görmesine katılmıyor ve açık açık söylüyor. İktidara geldiğinde Evo Morales’in Bolivya’sı gibi bir yerli halklar devleti kurmayı hedefliyor. Küba ile bağları var. Marksist olduğunu ve seçimlerin serbest pazar ve Marksizm, yani zengin ve yoksul arasında olduğunu söylüyor. Seçimleri kazanınca anayasayı değiştirecek. Stratejik kaynakları, sağlığı, eğitimi devletleştirecek. Güçlü bir halk ekonomisi kuracak. Kadınların politikaya katılımını destekleyecek. Tutuklu olan bir takım sol görüşlü kişileri, örneğin Fujimori diktatörlüğüne karşı ayaklanma çıkarttığı için içerde tutuklu olan devrimci A. Humala’yı serbest bırakacak. Peru’yu gerici, ABD uydusu Amerika Devletler Örgütü(OAS)’den çıkacak ve UNASUR’a sokacak. Yani Peru’yu kıtada ABD karşıtı ilerici bir çizgiye oturtacak.
Peru solu Castillo’yu şimdiye kadar desteklememiş çünkü tutucu yanları var. Kürtaja ve LGBT hareketine karşı. Solun favori adayı olan Veronika Mendoza onu bu vaadlerinden vazgeçirmeye çalışacağını açıkladı ve Castillo’nun böylece solun desteğini de alması sağlanacak.
Birinci tur seçimde kullanılan oylara bakarak ikinci turdan nasıl bir sonuç çıkabileceği üzerine kafa yoruluyor. Sağa verilen oyların sol adaylara verilenden daha çok olduğu görülüyor. Yani sonuçta sağa verilen oylar aynı kalırsa Keiko başkan seçilebilir. Ama yapılan başka kamuoyu yoklamalarında halkın %55’i kesinlikle Keiko’ya oy vermeyeceğini söylüyormuş. Oysa Castillo’ya kesinlikle oy vermeyeceğini söyleyenler ise %33 olarak görülüyor. Bu durumda Ant Dağları çocuğunun %11 oy farkı ile Keiko’nun önünde başkanlığı kazanması olasıdır.
Adı üstünde Pedro Castillo, Ant Dağları çocuğu, yoksul ve kenara itilmiş, eşitsizlikten payını almış bir bölgenin çocuğudur. Onun oyları bulunduğu, tanındığı bu dağlık bölgeden gelir. Kentlerde pek tanınmaz. Kent solunun adayı da Veronika idi. Castillo’yu kendi bölgesi dışında kimse ciddiye almamış. Ama Haziran ayına kadar işler değişecektir.
Sağ güçler ellerindeki basın ve ekonomik gücü elbette Castillo’yu karalamak için kullanacaklardır. Şimdiden onu Maduro’yu desteklediği için karalıyorlar. Ülkeyi Venezuela gibi yolsullaştıracak, yaptırımlarla yüzyüze bırakacak, açlığa sürükleyecek diyorlar. Komünist olarak karalamaya çalışıyorlar. Eskinin Maoist örgütü Shinning Path ile bağlantısı olduğunu söyleyip halka korku salıyorlar. Castillo kesinlikle böyle bir bağı olmadığını söylüyor. Şiddet yanlısı, nefret yayan ve ülkeyi bölmeye çalışan biri olarak gösteriyorlar. Önümüzdeki aylarda Pedro Castillo adı üstüne daha ne karalamalar ne yalanlar çıkaracaklardır.
25 milyon Peru halkı devlet yönetimine öfke duyuyor, pandemiden korkuyor, yolsuzluk skandallarından çok hoşnutsuz. Korkusuna yenik düşüp yine eski yolsuzluklar, skandallar düzeninin parçası Keiko’yu mu seçecek acaba? Yoksa geçmişten gelen korkularından sıyrılıp kentlerin yolsuzluk pisliğine bulaşmamış, temiz, akıllı, solcu, yepyeni bir düzenden yana olan Ant Dağlarından doğacak bir güneşe mi oyunu atma cesaretini gösterecekdir? 6 Haziran seçimleri bu anlamda bilim kurgu olmaktan gerçek haline gelecektir. Bu yönüyle seçimler bir acayip seçimdi.