Biden’in “Ermeni soykırımı” açıklaması

Tartıdaki bu değişim ve “güvenilir” olmaktan çıkmanın sonucu olarak bunca yıldır bekletilen bir siyasi koz raflardaki yerinden Ankara’nın önüne atılmıştır.

Biden’dan beklenen telefon nihayet geldi; ancak Washington-Ankara ilişkilerinde yeni bir kıyamete yol açabilecek bir içerikle.

Ertesi gün Biden bombayı patlattı ve Ermeni soykırımını tanıdı. Açıklamada olayı Osmanlı dönemi ile sınırlayan bazı incelikler olsa da sonuç değişmiyor. Yıllardır her 24 Nisan’da yaşanan gerilim neden bu yıla ya da bu döneme rastladı?

Belirgin iki neden görünüyor. Washington ve Ankara arasındaki ilişkilerin çok kötüleştiği bir dönemden geçiliyor. S-400 sorunu, Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarıldığı ve yaptırımların uygulamaya başlandığı bu günler ikili ilişkilerin kötüleşmede zirve yaptığı bir zaman aralığı. Yakın zamanda Amerikan Kongresi ve Senatosu soykırımı tanımıştı, geriye Başkan kalmıştı; tablo tamamlandı.

Bir diğer neden Ankara’nın görünüşüdür. Türkiye öyle bir dönemden geçiyor ki sorunların iyice biriktiği, güç olarak çok zayıfladığı bu günlerde ekonomi, siyaset ve dış politika artan kırılganlıktan dolayı büyük güç kaybına uğramıştır. Son Amerikan Başkanı Biden, Clinton gibi haritaya bakıp “ne kadar vazgeçilmez bir konumda” demiyor.

Amerika, Türkiye’yi gözden çıkarmış mıdır? Yapılan açıklamanın akla getirdiği en önemli soru budur. Bu konuda bazı işaretler şimdiden var. Biden, telefonunda Erdoğan’a haziran ayındaki NATO toplantısında ikili görüşme sözü verdi. O zamana kadar beklenmedik gelişmeler olmazsa ilişkilerde köklü bir kırılma olmayacağı öngörülebilir.

İlişkilerin geleceği için elbette bu işaret yeterli değildir. Washington neyi göze almıştır? Son dönemde yaptıklarından bunu görmek mümkündür. İlişkiler Irak işgalinden beri bir yamaçtan aşağıya kaymaya başlamıştı. 15 Temmuz darbesinde Washington’un rolü ve Suriye iç savaşında pozisyon farklılıkları bu kayışı hızlandırdı. Dışişleri Yeni Sekreteri Tony Blinken işi “sözde müttefik” demeye kadar vardırdı. Ancak sözlerden öteye ABD’nin son bir yıldır yaptıkları ilişkilerin durumunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

ABD geleneksel olarak iki NATO üyesi Yunanistan ve Türkiye ile ilişkilerinde hep bir dengeyi korumuştur. Hatta Soğuk Savaş yıllarında Ankara’ya biraz daha yakın durmuştur. Son gelişmelerle bu denge büyük ölçüde bozulmuştur. Rusya’ya tarihten gelen bir yakınlığı olan Yunanistan da son dönemde yönünü Washington’a dönmüştür. Üsler ve silah modernizasyonu ile iki ülke arasındaki ilişkilerin seviyesi yükselmiştir.

Öte yandan bölgede Mısır ve Türkiye ilişkisinin bir ağırlığı vardı. Bu da kopmuş; son girişimlere rağmen bir gelişme yaşanmamıştır. Mısır’ın bölgedeki ağırlığı ABD ve İsrail’e bağlı olarak artmaktadır. Önemli bir diğer gelişme İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki Trump döneminde başlayan ilişkilerin hız kazanarak devam etmesidir. Türkiye bu gelişmelerin dışında bırakılmış, somut olarak Doğu Akdeniz ittifakının dışında kalmıştır. Ünlü ve gürültülü “mavi vatan” stratejisi çökmüştür.

Uzun lafın kısası Türkiye’ye hep tartıda bir ağırlık sağlayan “jeopolitik konum” son yaşananlarla önemini yitirmektedir. Buna bir de ABD’nin dikkat ve gücünü Pasifik bölgesine kaydırması eklenirse Ankara için gelecek günler büyük zorluklarla yüklüdür. Tartıdaki bu değişim ve “güvenilir” olmaktan çıkmanın sonucu olarak bunca yıldır bekletilen bir siyasi koz raflardaki yerinden Ankara’nın önüne atılmıştır.

Ankara nasıl bir tavır alacak? Henüz Saray’dan bir açıklama gelmedi; onun dışında hemen herkes konuştu. Sözcü İbrahim Kalın’ın açıklaması ilginçti: “Önümüzdeki günlerde ve aylarda farklı biçimlerde tepki verilecek.” Demek ki bugüne kadar genellikle olduğu gibi “Eyy” efelenmesi olmayacaktır.

Cevap verilirken Türkiye ağırlığını nasıl ortaya koyacaktır? Sorun burada yatmaktadır. Tablodan görüldüğü kadarıyla Türkiye hem bölgede hem de Amerika’nın gözünde eski ağırlığına sahip değildir. Bu gerçeklik cevabı zorlaştırıyor. ABD’nin bu önemli adımı karşısında hep masaya sürülen İncirlik Üssü’nün kapatılması kozu mu tekrarlanacaktır? Bunun artık yeterince bir koz olmadığı biliniyor. İleri sürüle sürüle değersizleşen bir koz durumundadır. ABD böyle gelişmelere karşılık Ürdün’de bir üs hazırlığı içindedir. Katar’da zaten büyük bir üssü vardır. Son gelişmelerle Yunanistan’da da üsler açılacaktır.

NATO’dan çıkma ve Rusya’ya yakınlaşma tehdidini Ankara masaya koyabilir mi? Bütünüyle olasılık dışı değil. Ancak böyle bir adım sözden öteye geçerse bugüne kadar çok konuşulan “eksen kayması” yaşanmış olur. Ancak bunu Ankara’nın göze alması imkânsızdır; ayrıca böyle bir Ankara’ya Moskova’nın ne ölçüde değer vereceği de şüphelidir.

Bu soruların cevabı çok geçmeden ortaya çıkacaktır. Bugünden şu kadarı söylenebilir: Ankara’nın bölgede ve dünyadaki yeni konumuyla ilgili uzatmaların artık sonuna gelinmiştir. Yeni dünya güçler dengesi kuruluyor. Bu “yeni dünya” Baba Bush’un 90’larda söylediğinden çok farklıdır. Yeni güçler artık iyice ortaya çıkmaktadır; ayrıca hemen her şey çok değişken ve kaygan bir zemindedir. Avrupa-Rusya sınırı, bölgemiz, Güney Asya ve Pasifik bölgesi farklı derinliklerde bataklığa dönüşüyor.

Bugüne kadar farklı güç merkezleri arasında manevra yapabilen Türkiye, artık gerilimlerin arttığı ve çok değişken olduğu bir dönemde eskisi gibi efelenerek yürümeye kalkarsa bir çukura düşmesi kaçınılmazdır.