Kadınların Değersizleştirilen Hayatlarına İnat: Emine Hanım’ın Romanı
Aslı Alpar’la Emine Hanım’ın Romanı’nı ve değersizleştirilen yaşamlarımızı konuştuk.
Değersizleştirilen hayatların savunucusu çizer ve yazar Aslı Alpar’ın ilk kitabı Emine Hanım’ın Romanı. Sınıfsız, sınırsız, tüm türler için sömürüsüz çizgilerinde buluştuğumuz Aslı Alpar, görünmeyeni görünür kılmaya, sesi çıkamayanın sesi olmaya devam ediyor.
Erkek egemen dünyada “sıradanlaştırılan” hayatların sıradan olmayanı, normalleştirilenlerin reddi Emine Hanım’ın hikâyesi. Bir ömrün hikâyesi, bizim hikâyemiz.
Eğitim hakkı elinden alınan, sevdiğine varmasına izin verilmeyen, vardığını sevemeyen, her geçen yaşında daha da içine kapanan, kederi fotoğraflardan hissedilen biri Emine Hanım. Gerçekleşemeyen buluşmalar, düş kırıklıkları, kalabalık masalar, hazeran sandalyeler, pamuklu bezler, borular…
Her birimizin hayatından kesitler var. Duyguları, hayalleri, yaşamları değersizleştirilen bütün kadınların hikâyesini barındırıyor Emine Hanım’ın Romanı.
Aile albümleriyle, Alpar’ın çizimleriyle harmanlanan kitap, Emine Hanım’ın sesini de ulaştırıyor bizlere. Sesi evimize giriyor, sesimizle buluşuyor. Sesimizi kısmaya çalışanlara, yok sayanlara inat…
Aslı Alpar’la Emine Hanım’ın Romanı’nı ve değersizleştirilen yaşamlarımızı konuştuk.
Emine Hanım’ı yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi yazma, anlatma yolculuğuna iten neydi?
Anneannemin hikâyesini anlatmak hep aklımda bir yerlerdeydi ancak bu kitabı yazıp çizmeye başladığımda aslında başka bir dosya üzerine çalışıyordum.
Bir ev taşıma telaşımız vardı, annemde kalması gereken aile albümü de yanlışlıkla benimle yeni eve geldi. Taşınma telaşı bitince elim aile albümüne gitti, onu da düzenlemek istedim. Düzenlerken de anneannemin hemen hemen tüm fotoğraflarda mutsuz olduğunu, sanki fotoğrafın çekildiği mekân ve anda değil de başka bir âlemde olduğunu fark ettim.
O mutsuzluğun peşine düştüm. Fotoğrafları onun bana anlattıklarıyla bir daha düşündüm, ortaya yavaş yavaş bir kurgu çıktı.
Etrafınızda olup bitenlere seyirci kalamayan ve sözünüzü söyleyen biri olarak Emine Hanım’ın “değersizleştirilen” hayatını paylaşmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Öncelikle bana çok iyi geldi, 2011’de anneannemin vefatının ardından içimde sanki bir sır tutarmışçasına anneannem her aklıma geldiğinde içim sızlıyordu. Anlattım ve bundan kurtuldum.
Elbette ben çocuktum. Anneannemin mutsuzluğunu, ruhsal fiziksel acılarını azaltacak tedbirler alamıyordum, seyirciydim ancak ölümünden sonra da olsa onun hayatını anlatmak, ona ikinci bir yaşam tanımak gibi hissettirdi. Her okuruyla yeniden hayata dönmüş de kendi gemisinin kaptanı olmuş, fırtınasını kaygısızca yönetiyormuş gibi hissettirdi.
Hele ki benzer deneyimleri olan kişilerle buluştukça Emine Hanım, “iyi ki” dedim… Umarım bir yönüyle herkese iyi gelmiştir anneannemin hikâyesi.
Kitabın ön sözünde “Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım’ın bir romanı olsun dedim.” yazıyor. Aile içinde, okulda, sokakta, bütün sosyal hayatta “hayatı değersizleştirilen kadınlar”ı biraz açalım mı? Değersizleştirilen duygularımıza, isteklerimize, kararlarımıza, yaşamlarımıza dair ne söylemek istersiniz?
Çocukluğunu anneannesiyle geçiren biri olarak, büyürken onun yaşlılığının en yakın tanığı da oldum. Yaşlanan bir kadının hem sosyal hayatta hem aile içinde daha da görünmezleştiğini izledim.
Anneannemin mutsuzluğu ve onun ruh sağlığı sorunları herkesin gözünün önündeydi ancak tüm yakınları o duvar yokmuş gibi davranıyordu. Yaşlı ve “sağlıksız” bir kadının toplumdaki değerini gördüm… Ekonomik özgürlük denen şeye sahip olmasına rağmen…
Diğer yandan biliyoruz ki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hüküm sürdüğü, heteroseksist ve iki cinsiyetli toplum; kadınların, LGBTİ+’ların kendinden utanması, kendini sevmemesi için elinden geleni ardına koymuyor… Emine Hanım sadece onlardan biri. Çocukluğundan itibaren engellenmiş ve görmezden gelinmiş.
Hayatta kalmayı kendinden, hayallerinden vazgeçerek başarabilmiş. Bedelini ağır biçimde ruh sağlığı ile ödemiş. Yapayalnız kalmış.
Tüm bu değersizleştirilme sürecinin bedelini kadınlar ruh sağlığıyla ödüyor. Emine Hanım’da da bunun örneğini görüyoruz. Patriyarkanın insan psikolojisine etkisi, yaşadığımız “ruhsal” sorunların toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilişkisine dair neler söyleyebiliriz?
Dışlanma, ruhsal fiziksel sağlığı olumsuz etkiliyor, bunu biliyoruz ancak bu soruya bu alanda doğrudan çalışmadığım için yanlış yanıt vermekten korkarım. Emine Hanım’ın Romanı’nda bunu gayet öznel bir şekilde anlatmaya çalıştım, onu da tekrar etmeyeyim. Ancak bu sorunun cevabını merak edenlere, Ayizi Yayınları’ndan çıkan Kadın Sağlığı Hareketinden Sesler’i okumasını öneririm.
Fotoğraflarda yalnızca Emine Hanım’ın yüzünü görüyoruz. Sağında, solunda, önünde, arkasında olanların yüzleri neden başka figürlere dönüşmüş şekilde karşımıza çıkıyor?
İki sebebi var. Biri fotoğraflardaki kişilerin kimisinin hayatta olması. Ancak bu tekniği seçmemin asıl sebebi herkesin hayatını kendi hayatının önüne koyan Emine Hanım’ın, kendi hikâyesinin anlatıldığı bir kitapta ön planda olması; onun dışındakilerin silüete dönüşmesiydi.
Yaşadıklarımızın münferit olmadığını biliyoruz. Yaşamlarımız sistemli bir şekilde önemsizleştiriliyor, sıradanlaştırılıyor. Emine Hanım’ın kocası ile kürtaj tartışmasına girmemek için kendi kendine düşük yaptığını okuduktan sonra uzunca bir süre diğer sayfaya geçmekte zorlandım. Kadınlar kürtaj hakkı için bugün bile direnmek zorunda kalıyorlar. Bu noktada feminist mücadelenin kazanımları ise saymakla bitmez. Kadın dayanışmasının her birimizin hayatındaki şifa verici, güçlendirici yanı ortada. Umutsuzluğa kapıldığımızda hatırlayacağımız, bizi sarıp sarmalayan bir kalabalık var. Siz de bu mücadelenin tam içindesiniz. Güçlenmek, patriyarkanın yaşamlarımızda açtığı tahribatları gidermek için mücadeleye dair ne söylemek istersiniz?
Evet, şifa verici… Ama yetiyor mu emin değilim. Küresel ve çok yönlü bir saldırı altında olduğunu düşünüyorum yaşamlarımızın, yalnızca cinsiyet eşitsizliği değil her alanda eşitsizliğin olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Sınıf, cinsiyet, cinsel yönelim, tür, ırk, inanç… Her türlü eşitsizliğe karşı, bütünsel bir eşitlik mücadelesi vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve en önemlisi kapitalizm karşıtı bir mücadele olması gerekiyor, sistem içi çözümler de dayanışma da çöküyor diye düşünüyorum…
Emine Hanım’ın Romanı bütün kadınların hikâyesini barındırıyor. Hayatı değersizleştirilen binlerce kadına, Emine Hanımlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
“Öğretilenlere inat kendimizi sevmeye, kendimiz gibi olan kişi ve gruplarla dayanışmaya, bu eşitsizliği kaldırmak için birlikte mücadeleye” diyebilirim. Bunlar bana iyi geldi; birbirimizden öğrenerek, birbirimizle…