Feministler Tarih Yazdı

Arjantin deneyimi ilerici politikaların artık feminist hareketi de yanlarına almak ve onu tanımak zorunluluğuna örnektir. Bu ortamda Arjantin’de çıkan yasa ile güçlenen feminist hareketin bu ülkelerde de başarı kazanması büyük olasılık.

Juan Ignacio Roncoroni/EPA

Dünya tarihine 2020 yılı Covid-19 pandemisi nedeniyle çok zorlu bir dönem olarak geçecek ise de yılın son günü Arjantinli feministlerin elde ettiği kazanım sayesinde dünya feminist hareketi açısından tarihi bir başarı elde edildi: 11 Aralık’ta Temsilciler Meclisi’nde ve 29 Aralık’ta Senato’da onaylanarak kürtaj yasallaştı.

Ünlü bir Amerikan gazetesi yasa için “Muhafazakâr bölgede bir dönüm noktası” başlığını bile attı. Başka bir deyişle eğer pandemi tüm insanlık için bir travma ise Arjantin’de çıkarılan yasa, feminist hareket açısından yalnız kadınların değil tüm insanlığın kazandığı bir zaferin  başlangıç tarihi olacaktır denebilir. Yasa çıkınca birçok dünya gazetesi bu içerikte manşetler attılar. 

2020’nin son günü Arjantin Senatosu ülkede hamileliğin 14. haftasına kadar ücretsiz sonlandırılması yasasını 38 evet oyuna karşı 29 red oyu ile kabul etti. Kürtajı yasaklayan yasa 1921 yılından beridir yürürlükteydi. Yani 99 yıldır kadınların kendi bedenleri üzerinde söz hakkı yoktu. 1983 yılında demokrasiye geçildikten sonra birçok yasa değiştirilmiş ama kürtaj yasası olduğu gibi kalmıştı. Kadınlar yıllarca bu yasaya karşı mücadele vermek zorunda kaldılar. 2005 yılında da feminist kadınlar çeşitli ulusal komiteler, toplantılar sonunda ortak bir yasa tasarısı belirlediler ve o günden beri bu taslağın kabulü için mücadele veriyorlardı. Yasa tasarısı ilk olarak 2018 yılında gündeme geldi fakat Senato’da yapılan oylamada reddedildi. 2020 yılının son günü 20 saatlik bir tartışma sonrası sabaha karşı kabul edildi. Dünya feminist hareketi yeni yıla coşku ve umutla girdi. 

Yasa birçok açıdan önemli. İlk olarak kadınlara kendi bedenleri üzerinde karar verme hakkı adına önemli bir aşama kat ettiler. Yıllarca süren yasağın köleliğinden kurtulup bağımsızlaşma yoluna adım attılar. Yıllardır kendilerinden esirgenmiş bu hakka sahip oldular. Bu, ülkenin bir adım daha demokratikleşmesi demek. Feminist hareket böylece ülkeyi demokratikleştiren bir hareket olma gururunu da elde etmiş oldu. 

İkinci olarak kürtajın yasal olması bir sağlık sorunudur. İstenmeyen gebeliği sonlandırmak yasal olmayınca kürtaj yasa dışı, sağlıksız yollarla yapılmak zorunda kalınıyordu. Ulusal Kadın Komitesi’ne göre ülkede her yıl 350-500 bin yasa dışı kürtaj yapılıyor ve son 40 yıl içinde de 3000 kadın bu nedenle hayatını kaybetmişti. Ayrıca 50 bin kadın sağlıksız koşullarda kürtaj olmak zorunda kaldığı için ömür boyu çeşitli sağlık sorunları yaşamak zorunda kalmıştı. Artık istenmeyen gebeliğe, yasal olarak herhangi bir hastanede güvenli koşullarda hem de bir ücret ödemeden son verdirilebilecek.

Üçüncü olarak yasa bir sosyal adalet sorunu olarak da önemlidir. Kürtaj olabilmek için yoksul ya da zengin olmanın doğurduğu eşitsizlik ortadan kalkmaktadır. Her ülkede olduğu gibi Arjantin’de varlıklı kesim parasını verip hem yakalanıp ceza yeme korkusu olmadan hem de sağlıklı koşullarda kürtaj yaptırabiliyordu. Kürtaj zenginlerin bir ayrıcalığı, sanki onların bir hakkıydı. Yoksullar bundan yararlanamazdı. Onların korunma yöntemlerine ulaşmaları daha zordu. Hamileliklerini yasa dışı koşullar içerisindeyken sağlıklı bir şekilde sonlandırmaya maddi güçleri yetmiyordu. Daha çok ilkel koşullara başvuruluyor ve sonucu yoksul kadınların ya ölümüne ya da sağlıklarının yitirilmesine yol açıyordu.   

Son olarak, yasa okullarda cinsel eğitimi zorunlu hale getiriyor. Okullarda kapsamlı cinsel eğitim verilmesinin yanı sıra erkek egemen toplum yapısıyla, patriyarkayla mücadele bir ders konusu olarak uygulamaya sokuluyor.

Sonuç olarak, kabul edilen kürtaj yasası ile Arjantin daha demokratik, daha sosyal adaletli ve daha sağlıklı bir toplum olma yoluna girecektir. Bu, Arjantinli feminist kadınların bir zaferidir. Yıllardır feminist kadınlar arasında örülen dayanışma ağı ile bu zaferin tüm kıta ve hatta dünyaya taşınarak tarihsel bir değişim yaratması sürecine girilmiştir. 

Yeşiller ve Maviler

Vatikan’da Katolik dünyanın baş temsilcisi Papa Francis, bir Arjantinlidir. Papa olduğunda Arjantin’in kıtada demokratik bir ülke olmasının etkisi olduğu yorumları yapılmıştı. Sanki kilisenin karşı çıkacağı bazı şeylerin ilk bu ülkeden beklenebileceği sezilmiş gibiydi. Kilisenin gücünü arttırmak için Papa’nın bu nedenle Arjantin’den seçildiği yorumları yapıldı. Beklenenler oldu. Papa’nın memleketinde kadınlar kürtajı yasal hale getirdiler. Papa hemen yasaya karşı  demeçler verdi: “Hayatın, sevginin armağanı öldürülemez. Bu, ülkeyi daha derinden bölecektir.” dedi. 

Kürtajı bir günah olarak görüp yasaklayan Katolik kilisesinin arkasına yaslanan gerici partiler de karşı mücadeleye katıldılar. Feminist mücadelenin etkisini azaltma çabasına girdiler. Yasanın çıkmaması için kapalı kapılar arkasında kulis yaptılar. Hatta evet oyu vereceği bilinen parlamenterler tehdit edildi, evlerine saldırı düzenlendi, pusu kuruldu. Feminist kadınların dünyaya yayılan yeşil eşarp sembollerinin karşısında onlar mavi kumaşları sembolleştirdiler. Oylamanın yapıldığı Senato binasının önünde bir yanda feminist yeşil eşarplar diğer yanda da maviler vardı. Sembollerinden biri de karton üzerine çizilmiş kanayan bir rahimdi. Yani Papa’nın da dediği gibi Arjantin gerçekten kürtaj yanlısı feminist yeşiller ve kürtaj karşıtı mavi gericilik olarak ikiye bölünmüştü.

Kürtaj karşıtı protestocular, feministlerin yeşil kumaşlarına karşı mavi kumaşı kullandılar. (Reuters)

Fakat kürtaj için mücadele veren kadın örgütlenmesi (Güvenli, Yasal ve Ücretsiz Kürtaj Hakkı için Ulusal Kampanya Örgütleri) içinde Katolik Feminist Kadınlar Örgütü de bulunuyordu. Yani hem Katolik dini inancına sahip ama hem de kendini feminist gören kadınlar da vardı. Onların önemli temsilcilerinden biri olan Marta Alanis ise hem Katolik olup hem de kürtajı nasıl savunduklarını şöyle açıklıyor

“Yeşil tarafta mantık, bilim, teknoloji, sağlık; mavi tarafta ise sadece dogma vardı. Dogmalar tartışılmaz. Biz kürtajı önermiyoruz, yapın demiyoruz ama bir kadın istiyorsa onun özgür kararı devlet koruması altında olmalıdır. O nedenle biz cinsel eğitim istiyoruz. Doğum kontrol hapları istiyoruz. Katolik olmakla feminist olmak birbiri ile çatışmaz. Kimse Katolikliğin her şeyini kabul etmek zorunda değildir. İki taraf da değişim istiyoruz. Bazen onlar bizi, bazen biz onları değiştiriyoruz. Katolik inancına göre etnik bir sorunla karşı karşıya kalınınca kişinin kendi vicdanı karar vermelidir. Bu körü körüne bir itaat ile değil, derin bir düşünmeyle, iç hesaplaşma ile olmalıdır. Karar verecek kişinin vicdan özgürlüğü olmalıdır. Yani hem Katolik hem de kürtaj yanlısı olunabilir. Ayrıca kilise hep yoksuldan, zayıftan yana olmuştur. O nedenle korkunç eşitsizliklerin olduğu bir sisteme destek olunmamalıdır. Eşitliğin nedenlerini yumuşatmaya çalışıyorlar ama nedenlere saldırmıyorlar. Papa Francis neoliberalizmi şimdi yerdi ama kilise cinsel baskıyı anlamıyor, erkek egemenliği devam ediyor.”

Arjantinli feminist kadınlar mücadelelerinin haklılığını ve güçlerinin ülkede demokratik bir hava yarattığını savunuyorlar. Kilise kadar gerici partiler de bu konuda parçalandılar. Muhafazakâr partilerin kesin karşı olma ve hayır oyu kullanma kararına uymayıp evet diyen parlamenterler de oldu. Muhafazakâr partiler birçok ülkede gerici ekonomik ve siyasi çıkarlarını kürtaja karşı olmak gibi gerici yasaların arkasına gizleyebiliyorlar. Ancak feminist hareketin artık herkesin gözüne soktuğu bu adaletsizlik bu partilerde de yankı buldu. Onları da parçalamaya başladı.

İlk Adım, Bir Başlangıç

Arjantinli feminist kadınlar yasanın kabulünün bir ilk adım, bir başlangıç, daha önlerinde verilecek uzun bir mücadele olduğunu söylüyorlar. Kürtajın yasallaşmasının hayatın tüm alanlarına yayılması, oturtulması, pratiğe geçirilmesi süreci başlıyor. Yasanın ülkenin büyük kentlerinden kasabalarına, en ücra köylerine kadar her yerde hayata geçirilmesi de başka türden büyük mücadeleler gerektirecek.

En başta bir alt yapı sorunu var. Hastanelerin bu doğrultuda hazırlanması, kürtaj bölümlerinin açılması ve yaygınlaştırılması gerekecek. Okullarda eğitim müfredatlarının bu doğrultuda hazırlanması ve eğitimcilerin yetiştirilmesi için mücadele edilecek. Erkek egemen zihniyet taşıyan doktorları, sağlık personellerini, eğitmenleri, savcıları, avukatları, devlet dairelerindeki memurları birden değiştirmek; yeniye alıştırmak başka bir savaşı gerektirecek.

Yaşamın her alanında yeşil-mavi çatışması yaşanacak. Kürtaj yapmak istemeyen doktorlar, cinsel eğitimi doğru vermeyen eğitmenler olacak. Yılların insan bilincine, yaşam biçimine soktuğu, kadınların üstünden elde edilen çıkarlardan vazgeçmek erkek egemen toplum anlayışının yıkılması ve büyük altüstlüklere yol açabilme potansiyelini taşımaktadır. Yeşil-mavi çatışması çeşitli kılıklara girecektir. Birey olarak kadına ikinci vatandaş gibi bakmak, onu bağımsız, eşit bir birey olarak görmeme bilincini bugünden yarına değiştirmek, sindirmek, toplumun kılcal damarlarına kadar işlemesini sağlamak mücadele demektir. Kadınların kendi bedenleri üzerinde karar verme hakkı mücadele ile olacaktır.

Kadınlar bunun bilincinde ve karşı koyma enerjisi ile dolular. Uzun bir mücadele geçmişleri var. Çok badireler atlatıp, çok deneyim kazandılar.

Telam ajansı editörünün feminist avukat Monica Menini ile yaptığı bir söyleşiden alıntı yapalım:

“Feminizm kadınların boynundaki yeşil eşarpla bir ittifak hareketi oldu ve ayrımları çözerek üstesinden geldi. Biz çok yaygın olan “Kadınlar arasında tarihsel bir düşmanlık, karşılıklı sadakatsizlik vardır ve gerçek bir dayanışma konusunda yetersizdirler” söylemini parçaladık: Hiçbir strateji ne küçümsendi ne imkânsız görüldü ne de göz ardı edildi”

Bizce bu çok önemli. Kadınlar kendi aralarında kardeş olmayı, birbirinin kuyusunu kazmamayı, dayanışmayı ilke edinmişler ve bu zemin üzerinde bir strateji kurmayı başarmışlar. Güzel bir kadın dayanışma ağı oluşturmuşlar, sağlam bir zemindeler. Bu bilinç ve dayanışma ile şimdi karşılarındaki sorunları birlikte alt edecekler.

Monica Menini devam ediyor: “Bir ağ ördük. Ana kararları ulusal genel toplantılarda alıyoruz. Ucuz atıp tutmalar yapmadan, karşılıklı tartışarak bir iletişim stratejisi uygularız. Kız kardeşliğin feminist ilkeleri ile ittifak yaparız ve her şeyden önce kürtaj yapmaya karar vermiş hamile kadınlarla empati perspektifimiz vardır.”

“Kongreden politikamızı geçirmeyi ve onu yüksek dağlardaki yerlerden deniz kıyısındaki sahillere kadar tüm ülkenin sokaklarındaki ve meydanlarındaki tabelalara koymayı beceren bir hareketiz.”

Bu anlatım feminist örgütün ülke çapında sağlam ve derin bir ağa sahip olduğunun itirafı. Ucuz lafların olmadığı, her düşünceye değer verildiği ve tartışıldığı, sağlam bir dayanışma ağı içinde olduklarının anlatımıdır. Evet, karşıda güçlü bir direnç olacaktır ama kadınlar arkalarında yasaları, şanlı bir geçmişleri ve deneyimleri ile bu ilk adımı daha ileri adımlara götürebilecek güçte gözükmektedirler. Yıllardır, nesiller boyu çektikleri acılardan, verdikleri kurbanlardan çok dersler almışlar, çok şeyler öğrenmişlerdir. Önlerindeki sürecin de üstesinden geleceklerine inanmalı ve onlara destek vermeyi sürdürmek tüm dünya kadınlarının borcu olmalıdır. 

Latin Amerika Kıtasına Etkileri

Arjantin feministleri mücadelelerine tüm Latin Amerika hatta dünya kadınlarını da katmaya özen gösteriyorlardı. Kadın dayanışma ağı kurmuşlardı dünya çapında. Yılda bir tüm dünyadan feminist kadınları ülkelerinde ağırlıyor, toplantılar yapıyorlardı. İnternet üzerinden sürekli karşılıklı birbirlerini bilgilendiriyor, danışıyor, yardımlaşıyorlardı. Her tür kampanya düzenleniyorlardı. Birbirlerinden güç alıyor, güç veriyorlardı. Bilindiği gibi Şilili kadınların da yeşil eşarplı eylemleri, dansları tüm dünyayı sardı. “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” protestoları tüm dünyayı birbirine bağladı. Arjantin’deki bu zaferin aynı şekilde en başta Latin Amerika, oradan dünyaya yayılmasını beklemek çok doğal.  

Latin Amerika genelde tümüyle Katolik olduğundan Küba, Uruguay, Porto Riko, Meksika’nın iki bölgesi ve küçük iki ada dışında tüm kıtada kürtaj yasal değil. Kolombiya, Ekvador, Şili, Venezuela, Bolivya ve Peru gibi ülkelerde anne sağlığı ya da tecavüz gibi koşullarda izin veriliyor. Fakat buna rağmen bile hamileliğin sonlandırılması engellenmeye çalışılıyor. Katolik dogmalar ve patriyarka bunun baş nedenleri. Brezilya lideri Bolsonaro ülkesinde asla kürtaja izin verilmeyeceğini açıkladı. Oysa ülkesinde 1 milyonun üzerinde kadının sağlıksız koşullarda kürtaj olduğu tahmin ediliyor.. 

Ama El Salvador, Nikaragua, Haiti, Honduras ve Dominik Cumhuriyeti gibi  ülkelerde hiçbir şekilde izin verilmiyor. Kürtaj yaptıranların 30 yıla kadar hapis cezasına çaptırılabileceği belirtiliyor; kürtaj bir cinayet olarak kabul ediliyor. Annenin sağlığı hiç önemli bulunmuyor. Hatta Dominik Cumhuriyeti’nde 16 yaşında bir kadına kan kanseri teşhisi konuluyor, ışınlanma tedavisine başlanıyor ama ardından kadının hamile olduğu anlaşılınca ışın tedavisi çocuğa zarar verir gerekçesiyle durduruluyor. Sonuçta anne ölüyor. Kürtaj olmak bu kadar katı yasalarla yasaklanmış durumda. 

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Latin Amerika’da doğurgan yaşta olan kadınların %97’si bu yasaklı ülkelerde yaşıyor. Her dört kürtajdan ancak bir tanesi sağlıklı ortamda yapılabiliyor. Bu nedenle ilkel yöntem ve ilaçlara sık sık başvuruluyor. Yani kadınların sağlığı büyük risk altında.

2010-2014 yılları arasında 6.5 milyon istenmeyen gebelik yasa dışı yollarla sona erdirilmiş. (3) Bu ülkelerde kürtaj konusunda yaşananlar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Örgütü tarafından yıllardır ele alınmaya çalışılıyor. Belki şimdi Arjantin bunun da öncülüğünü üstlenir.     

Böyle bir kıtada Arjantin’de kabul edilen yasa tüm Latin Amerika kıtası açısından tarihi bir dönüm noktası olacaktır. Feministlerin yıllardır birbirleriyle kurdukları bağ, destek ve örgütlenmeleri, ayrıca çoğunun aynı ya da birbirine yakın dili konuşuyor olmaları, Arjantin zaferinin bu ülkelere de taşınmasını kolaylaştırıcı etkenler arasındadır. Yasanın kabulü sonrası tüm kıtada kadınlar büyük kutlamalar yaptılar. Avrupa’daki feminist hareketler de Arjantin ve kıtaya olan desteklerini pandemi kısıtlamalarına rağmen sokak kutlamaları ile göstermeye hazırlanıyorlar. 

Alberto Fernandez, Arjantin’i daha ilerici, daha sosyal adaletli bir ülke çizgisine oturtmaya çalışıyor. Onunla birlikte kıtada tekrar bir sol, pembe dalganın başlaması umudu doğdu. Bolivya darbe iktidarı da devrilince bu umut daha da büyüdü. Yakında Şili ve Ekvador ile kıtada daha ilerici, daha sosyal demokrat iktidarların gelme şansı var.

Arjantin deneyimi ilerici politikaların artık feminist hareketi de yanlarına almak ve onu tanımak zorunluluğuna örnektir. Bu ortamda Arjantin’de çıkan yasa ile güçlenen feminist hareketin bu ülkelerde de başarı kazanması büyük olasılık. Hele Covid-19 pandemisi döneminde cinsel şiddetin tüm ülkelerde arttığı düşünülürse istenmeyen hamileliğin sonlandırılması yasası acil bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç ve Arjantin örneği, feminist hareketin mücadelesini artıracaktır. Feminist hareketin kıtanın bir çok ülkesinde başarılar elde etmesini beklemek yanlış olmaz. Kadınlar eskisinden daha güçlü olmaya ant içmiştir. Tarih yazmaya devam edecekler…