Orada Bir Bhopal Var Uzakta
Bütün bu bilgilerle sermayenin fail olduğunu, bu katliamda olayların nasıl geliştiğini, nasıl meydana geldiğini anlatmaya çalıştım. Fakat bütün bunlar yine de bu facianın neden meydana geldiğini anlatmıyor. İşin nedeni kapitalizmin tarihi kadar uzun bir hikâye.
36 yıl önce bugün pek kimse bilmese de tarihin en büyük endüstriyel kazalarından biri gerçekleşti. Yer Hindistan-Bhopal. Kaza kelimesi gerçeği gizliyor, esasında sermayenin katliamı.
Facianın gerçekleştiği gece 8 bin, devam eden günlerde de bir o kadar insan yaşamını yitirdi. 500 bin insan yaralandı, en az 50 bin kişide kalıcı hasar oluştu. Günümüzde hala her ay bölgede yaşayan 10-15 kişi bu faciadan ötürü yaşamını yitirmeye devam ediyor ve yenidoğanlarda çeşitli anomaliler gözleniyor. Bunlar sayılar. Gerçek olansa cehennemi andıran görüntüler ve acılar.
Facianın nasıl gerçekleştiğini soracak olursanız, pek uzun bir hikâye değil. Ama facianın neden gerçekleştiğini soracak olursanız, bu çok uzun bir hikâye.
Bhopal, Hindistan’ın bir şehri. Şehrin hemen dibinde ise Union Carbide isimli bir şirketin pestisit, yani tarım ilacı fabrikası var. İlaç deniliyor ama aslında zehir. Tarım ürünlerini böceklerden korumak için üretilen bir zehir. Fabrikada ise bu pestisitlerin bir bileşeni olan izosiyanit asit üretiliyor. Asidin en temel özellikleri; havadan ağır olması, dağılmayıp, yakınında ne varsa üzerine çökmesidir.
Facianın gerçekleştiği gece fabrikadaki asit tanklarından biri patlamış ve açığa çıkan asit buharı bütün şehrin üzerine çökmüştü. Asidin böcek ilacı olarak kullanılması boşuna değil. Asit özellikle sulu dokularla tepkimeye giriyor; organizma açısından ciddi tahribatlara sebep oluyor. İnsanlar için düşünecek olursak, temas halinde su yönünden zengin olan göz ve akciğerlerde anında ciddi yanıklar, göğüste ağrı, nefes almakta güçlük ve ağır astım görülmeye başlanıyor. Yoğun bir şekilde maruz kalındığında körlük, akciğer iltihaplanması, gırtlak ödemi ve ani kalp durması görülme ihtimali yüksek. Yani asidin varlık sebebi sessizce öldürmek.
Şehrin üzerine birkaç dakika içinde çöken asit buharı anında 8 bin insanın ölümüne sebep oldu. Yukarıda sayılan şekillerde… Toplam 18 bin insan can verdi, vermeye devam ediyor. 50 bin kişide kalıcı hasar oluştu. Kayıtlarda hayvanlar yok.
Faciaya biraz olsun yakından baktığımızda avazı çıktığı kadar ben geliyorum diye bağıran bir kaza olduğunu söyleyebiliriz. Faciadan önceki süreç ise şöyle gelişmişti:
Union Carbide şirketi daha öncesinde daha zararsız bir asit kullanmasına rağmen, MIC’nin yani kazada adı geçen asidin daha ucuz maliyetli olmasından dolayı bir süre önce bunu üretmeye başlamıştı. Fabrikanın kurulduğu yerin şehrin yakınında olması, Hintli yetklilerin karşı çıkışlarına rağmen şirket merkezinin zorlamasıyla gerçekleşmişti. Belki de işçileri şehrin uzağına taşımanın maliyetinden kurtulmak için.
Fabrikanın tasarımı neredeyse kazaya sebebiyet verecek şekilde yapılmıştı. Örneğin asiti tutması gereken vanaların aside karşı dayanıksız olması gibi. Kaza 1984 yılında gerçekleşmişti. Şirket ise 1982 yılında pestisitlere olan talebin azalması sebebiyle zarar etmemek için fabrikada maliyetleri azaltma politikalarına yönelmişti. Sızdıran bir boruyu değiştirmek yerine yamamak, işçilere iş güvenliği gibi eğitimler vermeyi bırakmak, primlere son vermek, kalifiye ya da ustabaşı benzeri elemanları işten çıkarmak gibi.
1979, 1980 ve 1981 yıllarında üç kere zehirli buhar soluma kazaları meydana gelmesine ve 1982 yılında yine aynı asidin sızıntı yapıp 5 işçiyi hastanelik etmesine rağmen ABD’li yöneticiler herhangi bir önlem almayı reddetmişlerdi.
Fabrikadaki işçiler bu süreç boyunca sendikalaları aracılığıyla çeşitli eylemler düzenlemişlerdi. Fakat dikkate alınmadı. Önlem alınması için 15 gün boyunca açlık grevi yapan bir işçi ise işten atılmakla ‘ödüllendirilmişti’. Güvenlik ekipmanları kullanmak ve güvenlik rutinlerini sürdürmek ise maaş kesintisiyle karşılık bulmuştu. Ayrıca daha hızlı ve daha fazla üretilmesi için baskılar artırıyordu.
Sızıntı yapan tanktaki alarm dört yıldır çalışmıyordu, yedek sistemler ise otomatik değil manuel (elle) geçiş yapılan türdendi. Olası bir sızıntı durumunda asit buharını soğutarak etkisiz hale getirmesi gereken soğutma sistemleri fazla elektrik harcadığı için askıya alınmıştı. Güvenlikle ilgili bütün aletler ya yetersizdi ya da çalışmıyordu.
Fabrikadaki işçilerin daha öncesinde verdiği uyarılardan biliyoruz ki şirket yönetimi bütün bunlarıdan haberdardı fakat yine de zerre kadar bir önlem alınmamıştı.
En sonunda ise patlayan tank tam bir haftadır hata vermesine rağmen, düzeltilmesi gerekirken, kendi halinde kaynamaya bırakılmıştı. Bir hafta boyunca kaynayan asitten usulca sakinleşmesini beklemek naiflik olurdu. Isının ve basıncın artması beklenileni gerçekleştirdi. Kâr amaçlı maliyet kesintisinin faciayla sonuçlanacağı bir kez daha doğrulanmış oldu.
Olaydan sonra şirket yetkilileri bunun bir sabotaj olduğunu iddia ettiler. Ayrıca kaza günü ve hemen sonraki günler asidin içeriğine dair hiçbir bilgiyi, ticari sır olduğu gerekçesiyle paylaşmayarak tedavinin engellenmesine ve daha fazla insanın ölümüne yol açtılar.
Hindistan yönetimi olay sonrasında şirketten 3 milyar dolar talep etmiş fakat sonunda şirket sadece 470 milyon dolar ödemeyi kabul etmiştir. (Hindistan yönetiminin ve avukatların bunu kabul etmek için rüşvet aldığı söylentileri var) İşin daha da mide kaldırmaz duruma geldiği nokta ise Hindistan yönetiminin bu parayı insanlara adilce dağıtmaması olmuştur. Olaydan aylar sonra tazminat talep eden insanların eline ortalama 500 dolar geçmişti. Felaketle ilgili açılan dava ise 2010 yılında nihayete ermiş ve Union Carbide’ın üst düzey yöneticileri ikişer yıl hapis cezası almış ve 1400 sterlin ödemeye mahkum edilmişti.
Facianın hemen sonrasında Union Carbide’ın hisseleri 0,43 dolar azalmıştı. Fakat Hindistan hükümetinin geri adım atıp şirketin sunduğu tazminatı kabul etmesiyle beraber şirketin hisseleri 2 dolar yükseldi. Yani hissedarlar facianın karşılığı olarak hisse başına yaklaşık 1,5 dolar kazanmış oldular. Hisselerin yükselmesinin sebebi ise çokuluslu bir şirket olarak Union Carbide’ın ne kadar büyük bir yıkıma sebep olsa dahi bundan paçayı kurtarabilmesi olmuştu. Wall Street’in CEOları ve bütün dünya finans kapitali, Güney ülkelerindeki insanları öldürmenin ceza değil ödül getirdiğini deneyimle kavramış oldular.
Bütün bu bilgilerle sermayenin fail olduğunu, bu katliamda olayların nasıl geliştiğini, nasıl meydana geldiğini anlatmaya çalıştım. Olayda şirket aleyhine daha birçok ayrıntı olmasına rağmen özetlemeye çalıştım. Fakat bütün bunlar yine de bu facianın neden meydana geldiğini anlatmıyor. İşin nedeni kapitalizmin tarihi kadar uzun bir hikâye.
Bu faciaya bakılarak sermayedarların kötü niyetli olup olmadıkları, iktidarların neden yolsuzluk yaptıkları, insanların tüketim alışkanlıkları, insanların değişmesinin eğitime bağlı olup olmaması, iyi yöneticilerle dünyanın daha iyi bir yer olup olmayacağı vs. tartışma konusu olabilir.
Bütün bunların kaynağının önünde sonunda dünyanın tanrısı haline gelmiş sermayeye bağlandığını düşünüyorum. Yani çözümün de tanrının hakimiyetine son vermekten geçtiğini… Fakat bu tartışma konuları başka bir yazının konusu olabilir.
Mevcut hukuk düzeni katliamın sorumlularına hak ettiklerini vermemiş olabilir. Fakat dalgalar yükseliyor. Finans kapitalin üzerinde tsunami etkisi yaratacak olan halkın öfkesi patlamaya tutuyor. Bütün tanrılar bir araya gelse de kurtaramayacakları finans kapitalin…