Joe Biden ile Güç Dengelerinin Yeniden İnşası
ABD’nin Biden ile küreselleşmenin ortaya çıkardığı yıkımdan kurtulması mümkün görünmüyor. Bu temeli dikkate alarak güç dengelerinin geleceğine bakılırsa, ABD’nin eski gücünü kazanması artık bir hayaldir.
Trump’ın Beyaz Saray’dan yolcu olacağı hemen hemen kesinleşti. Hala saçmalıklarına devam etse de ocak ayında yerini Biden’a bırakmaktan başka bir çaresi kalmadı. Burada iki temel soru ortaya çıkıyor. Trump’ın yenilgisi onun sembolü olduğu Amerikan “aşırı sağının” yıkımı olmadı ve Biden’in “mavi dalgası” yeterince yükselmedi. Bu ne anlama geliyor? Ayrıca Biden ile ABD, Trump politikalarından ne ölçüde ayrılabilecek? Bunlar güç dengelerinin yeniden inşası için önemlidir.
Biden, Trump’ın önemsemediği uluslararası kurumlarla ilişkileri yeniden bir düzene sokmaya çalışacaktır. Burada önemli olan iklim anlaşmasına geri dönüş gibi adımlardan daha önemli olan AB ile ilişkilerdir. Güç dengelerinde ABD, AB ve Çin arasındaki ilişkiler büyük öneme sahiptir. Ancak bütün bunların altında kolayca tersine çevrilemeyecek bir akıntı vardır.
Trump küreselleşmenin sonunu ilan etmişti; Biden yeniden başlayacağını ilan edemeyecektir. Çünkü bu büyük dalga 2008 kriziyle çöktü ve yeniden yükseltilmesi mümkün değildir. Kapitalizmin çöken sermaye birikim modelinin yerine henüz yenisi inşa edilemedi.
Son günlerde devletçi Keynesyen model üzerine tartışmalar yapılıyor. II. Dünya Savaşı sonrası uygulanan bu model iki temele dayanıyordu. Birisi, sosyalizmin varlığıdır. Savaş öncesi yıllarda büyük sınıflar savaşı yaşandı. Keynes modeli bir yanıyla kapitalist dünyadaki işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki “büyük uzlaşmaya” dayandı. Diğeri, kapitalist dünyanın tartışmasız yeni bir lideri vardı: ABD. Dünya para sistemi onun altın karşılığına bağlandı. ABD’nin mali yardımlarıyla savaşta yıkılan Avrupa, hızla yeni yatırımlara girişti.
Günümüzde bu koşullardan hiçbirisi yoktur. Sermaye birikim modeli parlak ekonomistlerin tartışıp bulduğu bir yol değildir. Her şeyden önce kapitalist dünyadaki güç durumuna göre şekillenir. Neoliberalizm ABD ve İngiltere’nin zoruyla uygulandı. Avrupa, özellikle Almanya ve Japonya neo-liberalizme bir müddet ayak dirediler. Bugünün dünyasında başta Çin “devletçi kapitalizm” yolundan yürüyor ve kapitalist dünyayı başarılarıyla etkiliyor. Öte yandan covid-19 da neoliberalizm yerine ekonomiye devlet müdahalesini öne çıkardı ya da böyle düşünceleri yeniden canlandırdı. Dünya bu yoldan gider mi?
Kapitalist dünya, ekonomik temeller açısından neolibealizm öncesi iki büyük saflaşmaya uğramıştı. Birisi ABD’nin 1970’li yıllarda seçtiği finansallaşmadır. Ardından devasa bir spekülasyonu getirdi. Diğeri Almanya ve Japonya’nın başını çektiği üretim temeline dayalı sermaye birikimidir. Buna şimdi dünyanın atölyesi Çin de katılmıştır. Dünya lideri ABD ve yamağı İngiltere esas olarak üretim temelinden kopmuştur. Silahlanma ve IT(Enformasyon Teknolojileri) konusunda hala liderliğe sahip olsa da, ekonomisinin üretim temeli, alt yapısı büyük ölçüde eskimiştir. Bu durumda kapitalist dünyaya egemen yeni bir sermaye birikim modelinin yaratılması hemen hemen imkânsızdır. Yakın gelecek belirsizlik ve savaşlarla yüklüdür. Dünün “büyük uzlaşma”sının yerine bugün büyük rekabet ve onun yol açacağı savaşlar vardır. Biden’ın bu gidişi tersine çevirme gücü yoktur, ayrıca bu konuda açık bir programa da sahip değildir.
Öte yandan, bu akıntının siyasi yönüne baktığımızda ortaya ne çıkıyor? Popülizmin, daha doğrusu yükselen yeni faşizmin hikayesi biliniyor. Avrupa’da ve daha çok Brezilya, Hindistan, Türkiye gibi dünyanın eteklerinde yükselen yeni faşizm sonunda Trump’la Beyaz Saray’a da varmıştı. Bu dalga Biden’la geri çekilir mi? İşaretler bu yönde değil.
“Trump ve onun takipçisi popülistler, demokrat hükümetlerin başarısızlıkları üzerine iktidara geldiler. Zengin ülkelerde işçi sınıfından seçmenler yaşam seviyelerinde duraklama başladıktan sonra politikacıların onlarla ilgilenmediğine inandılar ve göç konusunda korkuya kapıldılar.” (The Economist)
Özellikle ABD’de Demokratlara ve İngiltere’de geleneksel olarak İşçi Partisi’ne oy veren işçi seçmenler bu partilerden koptular. Neoliberalizmin ve küreselleşmenin yarattığı yıkım ve yoksullaşmanın siyasi bedeli kitlelerin yeni faşizme yönelmesi oldu. Küreselleşmenin yarattığı yıkımın bu siyasal bedelinin yakın zamanda ortadan kalkması imkansızdır. Ancak bu kitlelerin yeni faşizmin kaynağı olmaya devam edip etmeyeceği belirsizdir.
Biden’in bu sosyal dalgayı tersine çevirmesi mümkün değildir. Bu süreç kapitalist merkezlerdeki demokrasinin itibarını büyük ölçüde yıpratmıştır. Son ABD seçimlerinin bir üçüncü dünya ülkesindeki seçimlerden bir farkı yoktu.
Demokrasi, kapitalist dünya içinde sorunlara çözüm bulma gücünü yitirirse, keyfileşen bir oyuna dönüşürse, bir kenara atılması da zor olmayacaktır. Üçüncü dünya bir kenara, kapitalist merkezlerde demokrasi itibar yitirme sürecindedir. Biden dip dalgayı tersine çevirme gücüne sahip değildir. Demokratların ve Cumhuriyetçilerin oy oranlarının yakınlığı, dünyayı bir siyasal hastalık gibi saran kutuplaşmanın ve keyfileşmenin gücünden bir şey kaybetmemesi, demokrasiyi kendisinden vazgeçilebilecek bir oyuna dönüştürebilir.
ABD’nin Biden ile küreselleşmenin ortaya çıkardığı yıkımdan kurtulması mümkün görünmüyor. Bu temeli dikkate alarak güç dengelerinin geleceğine bakılırsa, ABD’nin eski gücünü kazanması artık bir hayaldir. Trump’ın başlattığı Çin’le gümrük savaşlarının eski haliyle devamı zor görünüyor. Avrupa, The Economist’in sayfalarından Amerika’ya yeni bir Çin stratejisinin gerekli olduğu tavsiyesinde bulunuyor. ABD’nin Çin’le mücadeleyi tek başına sürdürmesinin mümkün olmadığını ileri sürüp, “Joe Biden’in Çin’le büyük pazarlığı Amerika’nın demokratik müttefikleriyle birlikte yapmasını” öneriyor. (The Economist, Nov.21, 2020)
Amerika’nın Çin’e karşı mücadelesinde Avrupa ile ilişkisi dünya güçler dengesinin yeniden şekillenmesinin odak noktası olacaktır. Çok fazla bilinmeyenle yüklü olan bu sorun aynı zamanda Avrupa-Rusya ilişkilerinin yeniden şekillenmesini de içeriyor. Dünya güçler dengesinin yeniden inşasında Washington, Brüksel, Moskova ve Pekin hattı dünyanın yüksek gerilim hattı olacaktır.