Kur artışının arkasında burjuvazinin açgözlülüğü var
Ülkenin tüm varlıklarının uluslararası şebekelerin haraç mezat satın alabileceği bir fiyata gerilemesine yol açan kur artışlarının gerçekleşmesinin önemli sebeplerinden birisi de son derece milliyetçi orta ve üst sınıfların sürekli döviz alarak büyük bir talep dengesizliği yaratması.
Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği 200 baz puanlık faiz artışı sonrasında döviz kurlarında gözlenen kısmi düşüş kalıcı olmadı, 28 Eylül saat 14.00 itibariyle dolar 7.80, Euro ise 9.10 seviyesine doğru hızla ilerliyor. Böylece beklentilerin ötesinde gerçekleşen faiz artışının neredeyse hiçbir etkisinin olmadığı açıkça görülüyor.
Merkez Bankası kuru baskılamak ve dolayısıyla faizleriyle düşük tutarak kredi genişlemesiyle büyümeyi canlandırmak politikasının yaşam bulabilmesi için geçtiğimiz aylarda elindeki döviz rezervlerini büyük oranda eritti. Kamu bankaları eliyle sağlanan döviz satışlarının 80 milyar dolara ulaştığı düşünülüyor. Düşük faiz politikası ise artan ipotekli ev satışlarıyla batık inşaat şirketlerinin borçlarının bir kısmının halka ve kamu bankalarına aktarılması dışında ekonomide kalıcı bir büyüme trendi yaratamadı.
Saray rejimi, 2013 sonrasında zayıflayan küresel sermaye hareketleri döneminde paranın bol ve rahatlıkla ulaşılabilir olduğu dönemdeki düşük faiz ve yüksek iç talep politikasına bağlı birikim rejimi dışında bir kurgu ortaya koyamadığı için her hamlesiyle içine düşülen ekonomik çukuru daha da derinleştiriyor. Kamu bankalarının negatif faizle kredi vermeye zorlanması bütçe üzerinde sürdürülemez bir baskı yarattı. Moody’s raporunda Türkiye’nin dış borcunun GSMH’nin %67.5’ine yükseleceği öngörülüyor ve bu borcun yaklaşık üçte ikisi hala şirketlerin üzerinde. Saraya yakın şirketlere KÖİ üzerinden aksatılmadan yapılan ödemeler, söz konusu yatırımların devlet bütçesine yarattığı 150 milyar dolarlık yük ülkeyi adım adım borçlarını ödeyemeyecek bir noktaya doğru sürüklüyor. Dış politikada görünmez kılınmaya çalışılan tavizler de bu ekonomi politikten büyük oranda besleniyor.
Milliyetçilikten göz gözü görmediği bir ülkede eline para geçiren tüm orta sınıf üyelerinin dolar alarak bankaya yığması sonrasında bankalardaki döviz tevdiat hesapları oran olarak büyümeye devam ediyor. Devletin bankalardaki döviz hesaplarından para çekmeyi sınırlayacağına ve hatta el koyacağına dair söylentiler ise kağıt ve dijital para arasındaki fiyat farkını da artırıyor. Ülkenin tüm varlıklarının uluslararası şebekelerin haraç mezat satın alabileceği bir fiyata gerilemesine yol açan kur artışlarının gerçekleşmesinin önemli sebeplerinden birisi de son derece milliyetçi orta ve üst sınıfların sürekli döviz alarak büyük bir talep dengesizliği yaratması. Bu açıdan ekonomide üst sınıflardan alt sınıflara gelir transferini sağlayan bir politika hayata geçirilemezse, şirketleri değil de halkı güvence altına almayı önceleyen bir yaklaşım öncelenmezse duvara çok daha şiddetli bir biçimde çarpmanın önünde hiçbir engel yok.
Cumhuriyet sermayesi/ AKP sermayesi ayrımı yapmaksızın güçlü bir kamulaştırma ve yukarıdan aşağıya gelir transferi sağlanmasına dönük mücadele en radikal ancak tek mümkün çıkış yolu olarak görünüyor.