Kapitalizmin Geleceği

İdeolojik olarak, kapitalizmin özgürlük ve mülk edinme büyüsü de artık boş bir hayale dönüşüyor. Değerler sistemi çökünce ortalığı lümpenlik kaplıyor ve insanlık “post truth” döneme geçiş yapıyor.

Amerika ayakta. Bir siyahın polis tarafından öldürülmesi ve ardından sözde adaletin tanıdık davranışları sonucu ayaklanmalar, “Adalet yoksa huzur da yok”, “Nefes alamıyorum” sloganlarıyla 25 eyalete yayıldı. Korona ile tetiklenen kriz ve sonrasını tartışırken bu ayaklanma nereden çıktı? Kapitalizme karşı öfkenin özellikle neoliberal soygun yıllarında birikim yaptığı bilinen bir gerçekti.  Bu yanıcı malzeme herhangi bir olayla tutuşabilirdi. Üstelik bu yanıcı malzeme sadece ABD’de birikmiş değildir, hemen her yerde aynı birikim ve öfke görülebilir. 

Korona salgını kapitalizmin durumunun yoğun bir şekilde kritik edilmesine neden oldu. Bütün kusurlar aynaya aynı anda yansıyınca kaçınılmaz bir şekilde korona sonrası dünya çeşitli yönleriyle tartışılıyor. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesi hemen herkesin dilinde; ancak ne olacağını kimse bilmiyor.

Berlin Duvarı yıkılınca “tarihin sonu”nun geldiği ilan edilmişti. Üstelik tüm insanlık için “liberal demokrasiler” ulaşılması gereken son hedef olarak gösterilmişti. Hedef olarak belirlenen liberal demokrasiler korona zamanlarında insanlık için hiç de varılması gereken bir hedef olmadıklarını kanıtladılar. “Tarihin son durağı” aşıldığına veya çöktüğüne göre insanlık şimdi nereye gidiyor?

Korona salgını “doğanın intikamı” olarak yorumlanınca ve üstelik dünya çoktandır iklim krizini de yaşadığı için en kör göze batarcasına kapitalist üretimin sınırları artık iyice görünür hale geldi. Bir dönemdir tartışılan konu: “ekonomik büyümenin sınırları” yeniden güncelleşti. (Medyascope, Paul Arbair ile söyleşi) Aslında bu konu İngiltere ekonomisi için tartışılan bir konuydu. İngiltere’de ekonomik büyümenin son otuz yılda hep sıfıra yakın seyretmesi böyle tartışmalara kaynak oluyordu. Aslında bu durgunluğa 1990’ların ortalarından itibaren Japonya da katılmıştı.

Kapitalist dünya açısından konuya bakılınca ekonomilerdeki yavaşlamanın, kâr oranlarında düşmenin 1970’ler sonrasında sermayenin üretim alanından finansa kaymasının temel nedeni olduğu biliniyor. Finans alanındaki spekülasyonlar ve türev ürünlerle kapitalizm 2008 yılına kadar geldi. Üstelik dünyadaki zengin ve yoksul uçurumunu hiç olmadık ölçüde derinleştirerek…  Finans spekülasyonu bir yanda, tüketim çılgınlığı öbür uçta kapitalist dünya ekonomisi açıkça uçurumun kenarına geldi. Güçlü bir darbe alsa uçurumdan yuvarlanıverecekmiş gibi duruyor.

“Uygarlığımız için dönüm noktasına gelmişken, yapmamız gereken tam aksi. Bilinçli olarak, gönüllü olarak, kararlılıkla ve metodik bir şekilde, ekonomik ayak izimizi, yaşamak ve var olmak için muhtaç olduğumuz yeryüzü sistemi tarafından sürdürülebilecek bir düzeye doğru ‘küçültmeliyiz’. Bilinçli olarak, gönüllü olarak, kararlılıkla ve metodik bir şekilde, sosyal, politik ve teknik sistemlerimizi, beklentilerin çok daha düşük tutulacağı yeni bir çağa uygun olarak ‘basitleştirmeliyiz’.” (Paul Arbair, Medyascope)

Bu olur mu? Sanmıyorum. Elbette bazı bireyler ya da gruplar bir tür ‘gönüllü basitleşme’yi seçebilirler ve ekonomik ayak izlerini küçültebilirler ama bu muhtemelen marjinal bir olgu olarak kalacaktır.” 

Kapitalizm büyümenin sınırlarına geldiyse, çöküşünün de yakın olduğu düşünülebilir. “Genişleyen yeniden üretim” olduğu için kapitalizm büyümek zorundadır. İklimin veya virüs tehditlerinin hatırına büyümeden vazgeçemez. Fakat öte yandan tüketim histerisinin de sınırlarına gelinmiştir.

Kapitalizmin ekonomide bir sınırın eşiğine dayanması onun tek sorunu değildir. Aynı zamanda siyasi ve ideolojik olarak da tıkanmıştır. Çok sık kullanılan deyimle artık anlatacak bir hikayesi kalmamıştır. Kapitalist demokrasiler çürüme yolunda ve keyfi rejimlere dönüşüyor. Dünyada bunun örnekleri her gün artıyor.  En yüksekte durduğu için en göze batan ABD’dir. İdeolojik olarak, kapitalizmin özgürlük ve mülk edinme büyüsü de artık boş bir hayale dönüşüyor. Değerler sistemi çökünce ortalığı lümpenlik kaplıyor ve insanlık “post truth” döneme geçiş yapıyor. Üstelik iletişim teknolojileri ile gerçek ötesi hikayeler ışık hızıyla yeryüzüne yayılıyor.

Kapitalizmin finans oyunlarıyla gideceği bir yol kalmadı; öte yandan dünyadaki güçler tablosu göz önüne alınırsa kapitalizmi yakın gelecekte büyük bir rekabet dönemi bekliyor. Genetik mühendisliği, nano teknolojisi ve yapay zeka alanlarında başlayan ve korona ile duraklayan, ancak yakın zamanda yeniden hızlanacak bir rekabet dönemi dünyamızda pek çok şeyi altüst edecek bir fırtınaya dönüşecektir. Olaya bu yönden bakınca “büyümenin sınırları”na gelindiğine inanmak zor.

Bir yanda üretim için ekolojik sınırlar, öte yanda ise sonu kestirilemez bir teknoloji yarışı dünyayı uçurumun kenarına biraz daha yakınlaştıracaktır. Kapitalizmin büyük bunalım günlerinde insanlığın ufkunda hep bir başka dünya beklentisi ve hayali olmuştu. Bu beklentinin adı sosyalizmdi. Büyük bunalımların karmaşasında sosyalizm umudunun olması, insanlığın cehennem günlerinden çıkışında bir enerji kaynağı olmuştur.

Bugünün dünyasının 20. yüzyılın başlarından en önemli farkı insanlık için çekim gücüne sahip bir hedefin olmamasıdır. Önceki sosyalizm deneylerinden bugüne güçlü bir çekim alanı kalmamıştır. Bu boşluğun yerini bugünün dünyasında “gerçek ötesi” yalanlar, lümpenleşme ve popülizm dolduruyor. Daha doğrusu doldurmayı deniyor. Bu gerçekliğin bir yüzüdür. Yeterince görünmeyen yüzünde ise sancılı, zorlu bir şekilde yeni bir gelecek inşası için bilinç ve öfke birikimi yaşanıyor. Henüz dağınık, yetersiz…Kapitalizmin kâbesinde bir siyahın öldürülmesini protesto eylemleri bir günde 25 eyalete yayıldı. Okyanusu aştı, Londra ve Berlin’e de sıçradı.

Uygarlığın en temel kavramları “ilerleme”, ekonomik “büyüme” sorgu altında. Aydınlanmayla başlayan hikayenin sonuna geliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları