Koronadan Ekonomiye – Mehmet Yılmazer
Saray, ekonomik ve siyasi olarak krizin ertelediği bedeli ödemeye olaylarca itildikçe saçma görünen darbe suçlamalarının ciddi bir yanının olabileceğini hep akılda tutmak gerekir.

Son haftalarda korona salgını için alınan tedbirlerden çıkış ve ekonominin durumu ile ilgili tartışmalar yoğunlaştı. Ekonomi öne çıkıyor. Bu da çok doğaldır. Hem korona salgınının ekonomide yarattığı şok hem de ertelenen ekonomik krizden çıkış yollarının artık sonuna gelinmiş olması konuyu kaçınılmaz bir şekilde gündemde ilk sıraya taşıyor.
Ekonomik kriz 2018’den beri AKP iktidarının önünde sorun olarak duruyor. Krizin yapısal yönüyle ilgili bir şeyler söylemenin artık bir yararı yok. Ekonomide seçilen yol sonuçta Türkiye’yi bu noktaya kadar getirdi. Bu yeterince açık. Ancak iktidar bugüne kadar çıkış için açık bir yol haritası ortaya koymadı. Sık sık Albayrak’ın açıkladığı programlar krizin ateşini söndüremedi. Bu gidişe bir de korona salgının yarattığı şok eklenince krizden çıkış için Hazine Bakanı’nın yaptığı her açıklama suya yazılmış yazıya dönüştü. Saray’ın ana taktiği ağır bir siyasi ve ekonomik bedel ödemek yerine sorunu erteleyerek bu zaman aralığında bir fırsat yakalamaktı. 2019 başlarında böyle bir fırsatı yakalar gibi de olmuştu. Öyle anlaşılıyor ki, ağır bedelli çözümleri erteleyerek fırsat kollamanın sonuna gelinmiştir.
Bunun açık işaretleri var. Dolar 7 lira sınırını geçti. Merkez Bankası rezervlerinin negatifte olduğunu sağır sultan bile duydu. Türk Lirası’nı korumak için 2019 başından günümüze Merkez Bankası piyasaya 66 milyar dolar sürdü. Ayrıca son iki yıldır yatırımlarını satıp Türkiye’den çıkış yapan sermaye miktarı 8.5 milyar doları buldu. Bu yıl merkez bankasının 60 milyar lira bastığı biliniyor. Ancak krizin ateşinin yüksekliği karşısında bunun hiçbir rahatlatıcı yanı olmamıştır.
IMF’ye kafa tutup, dış piyasalarda da yeterince kredi bulamayınca Ankara swap (takas) arayışının peşine düşmüştür. Bayraktar’ın açıkladığına göre hem ABD’den hem de G20 ülkelerinden takas arayışları sürmektedir ancak henüz bir sonuç alınamamıştır. Alınma olasılığı da zordur. Çünkü Türkiye ekonomisinin yönetiliş biçimine uluslararası finans kapital çoktandır hiç güvenmiyor. Bu çaresizliğin bir belirtisi olarak Ticaret Bakanı “Ulusal paralarla ticaret yapılması yollarını araştırıyoruz.” açıklaması yaptı. Bunun zaten olması imkansız, olsa bile bugünkü dünya ekonomisinin durumunda hiç bir anlamı da yok.
İşlerin iyice sarpa sardığının bir diğer işareti de, “Türk lirası üzerinde spekülasyon yapıldığı” iddiası ile Ankara’nın Londra’daki takas işlemlerine yasak getirmesidir.
Demirel’in 12 Eylül darbesinden önce söylediği ünlü “70 sente muhtacız” açıklaması bugünlerde sık sık anılıyor. Saray, siyasi ve ekonomik bedelini ödemeden ya da çok hafif bir bedelle krizden çıkmanın yollarını arayarak bugünlere geldi. Bütün çıkış yolları tıkanmış görünüyor. Üstelik sorun ertelendikçe büyüyor, dolayısıyla ödenecek bedel de artıyor. Uluslararası finans dünyasından ‘üçüncü dünya ülkelerine’ sermaye akışının hızlı olduğu zamanlarda yaygın bir rant ekonomisi AKP iktidarını “uçurmuştu”, bu nedenle yaşanan keskin dönüşü bir türlü kabul etmek istemiyorlar.
Bu ara gündemin arka sıralarına itilmiş olsa da Ankara iki cephede savaş yürütüyor. Bir de bunun bizlerin bilemediği bir maliyeti vardır. Saray’ın gözbebeği “yerli milli savaş sanayinin” iyi gitmediğine dair haberler duyuluyor. Korona bu alandaki ihracata darbe vurdu. Ancak yerli denen bu sanayinin çelik ihtiyacı Finlandiya’dan, SİHA’ların motoru ise Ukrayna’dan geliyor. Bu konularda sıkıntılar yaşanıyor.
Saray yüz yılın iktidar olma fırsatını yakalamışken bir yüz yıl daha kaybetmemek için elinden ne gelirse yapmaya hazırdır. Ancak elinde ne kalmıştır? Bu soruya verilecek cevap gittikçe zorlaşmaktadır. Korona ile büyük bir darbe yiyen ekonominin kısa sürede “normale” dönmesi imkansızdır. İnsanlar bu bedeli daha ne kadar taşıyabilecektir? Yasaklarla her türlü tepkinin bastırıldığı, medyanın Saray’a bağlandığı için yaşananların halkın kılcal damarlarında neler biriktirdiği henüz açığa vurmuyor.
Ancak bugünlerde garip darbe tartışması sürüp gidiyor. Özellikle MHP, “Türkiye ekonomik krizi aşmak için çırpınıyor, CHP dış güçlerle suç ortaklığı yapıyor” yollu ithamlarını gittikçe artırıyor. “Gemi batarsa hep birlikte batarız” tehditleri neredeyse her gün tekrarlanıyor. Mezarlar tahrip ediliyor. Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in Kayseri’de mezarına yönelik tehditler neye işaret ediyor?
Darbe söylentileri ve CHP’ye yönelik saldırıların iler tutar bir yanı olmasa da, genel tabloya bakılırsa bir anlamı olabilir. Saray, ekonomik ve siyasi olarak krizin ertelediği bedeli ödemeye olaylarca itildikçe saçma görünen darbe suçlamalarının ciddi bir yanının olabileceğini hep akılda tutmak gerekir.