Covid-19’a Karşı İki Zirve – Ayşe Tansever
Şimdilik AB’nin de tüm geçmişine rağmen COVİD-19’a karşı ortak bir dövüş yapma olasılığı pek görünmüyor. Toplulukta var olan yoksul güney ve ekonomik olarak daha güçlü kuzey ülkeleri ayrımı daha da derinleşecektir. Virüse karşı savaşa topluluğun dayanamayıp parçalanması gündemdedir.
Geçtiğimiz hafta hem G-20 ülkeleri hem de Avrupa Birliği kendi aralarında bu arsız koronavirüs, COVİD-19’a karşı ne yapabilecekleri konusunda telekonferanslı zirveler yaptılar. Hangi silahlarla, hangi yöntemlerle nasıl bir ortak dayanışma içinde dövüşeceklerini, nasıl bir iş birliği yapabileceklerini tartıştılar.
Bizim de içinde olduğumuz G-20 toplantısında en ilginç öneri Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez’den geldi. Bir küresel humaniter acil fon kurulmasını önerererek “İnsan sağlığını mı yoksa ekonomiyi mi korumak gibi bir ikilemde insanı seçmeliyiz” dedi. Ülkeleri insan sağlığını koruyucu ortak bir fon kurmaya çağırdı. İçinde bulunduğumuz dünya durumunun aslında acil olarak buna ihtiyacı olduğu açıktır.
Putin ise İran, Venezuela, Küba vs. gibi yaptırım altında olup COVİD-19 ile boğuşmak zorunda olan ülkelere yardım gerektiğini hatırlattı ve bu sürede yaptırımların kaldırılmasını önerdi. Yaptırım altında hastalıkla savaşmak için dışarıdan ilaç ve sağlık malzemesi alma ihtiyacında olan bu ülkelerin yolunun açılması bir insanlık görevidir. Putin ayrıca yoksul ülkelere de yardım gerekli dedi. Merkez zengin ülkeler gene bir şekilde halklarına yardım etmede bir takım önlemler alabilirler ama Hindistan ya da Güney Afrika gibi yoksul, sağlık ve eğitim gibi altyapısı tam olmayan hatta karantina koşullarının bile su ve konut eksikliğinden olanaksız olduğu ülkelerdeki halklar için de ortak bir tavır alınması gerektiğini söyledi.
BM’in de açıkladığı gibi II. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan bu en büyük felaketin karşısında dünya devletlerinin birbirine yardımı çok önemli ve acildir. Virüs sınır tanımadığına ve çok bulaşıcı olduğuna göre ulusal sınırların kapatılması ile sorunun zaten çözülemeyeceği biliniyor ve bu açıdan da bu felakete karşı ortak bir savaş açmak çok önemlidir. G-20 ülkelerinin dünyanın en gelişkin ülkeleri olarak tüm dünyaya yardım eli uzatmaları bir insanlık görevidir, Batı’nın o çok savunduğu küreselleşmenin bir parçasıdır. Nasıl 2008 krizinde bankaların ve büyük şirketlerin kurulması için acil bir plan hazırlanıp kredi muslukları açıldı ise bu kriz karşısında da arkasından kemer sıkma politikalarının gelmediği çeşitli humaniter acil fonlar kurulabilir. Çok zor durumda olan ülkeler büyük bürokratik uzatmalara maruz kalmadan yararlanıp insanlarının canlarını kurtarabilirler.
Bu ülkeler böyle bir insanlık gösteremediler. Birbirlerini öldürmek için her yıl trilyon dolarlık bütçeler ayıran, NATO vs. gibi çeşitli askeri ittifaklar kurmayı beceren bu ülkeler insanlarının sağlığı için ortak bir savaş planı geliştiremediler. Birbirlerine “kolay gelsin”, “dayanışma gösterelim”, “laboratuvar araştırma bilgilerimizi paylaşalım”, “saydam olalım”, “birlikte davranalım” gibi “nazik sözler” dışında bir eylem planı falan belirleyemediler. Var olan bireysel ekonomik çıkarlar gene belirleyici oldu.
Bir şey yapmış gibi görünmek için de beş trilyon dolar yardım yapma kararı aldıkları açıklandı. Ama bunun ortak bir özelliği yoktur. Her ülkenin zirve öncesi ülke içlerinde aldığı ekonomik önlem paketlerinin toplamını yansıtır, ortak bir fon değildir. Ortak bir politik hat belirleme de yoktur. 2008 krizinde bankaları ve büyük şirketleri korumak için aldıkları karar gibi sağlık harcamalarını arttırma zorunluluğu buna karşı en azından her ülkenin bir fon ayırması ve bunun doğuracağı ekonomik zorluklara karşı bir takım borç ertelemeleri falan öngörülmedi. Sonuçta her ülke kendi yağı ile kavrulacak ve ekonomik gücüne göre halklarına yardım yapacaktır. Bunun ülkelere getireceği ekonomik zorlukların sonrasında da yeni bir dünya politik ve ekonomik tablosu ortaya çıkacaktır. Virüsle savaşmanın yaratacağı kriz ülkeler arası farkları daha da arttıracaktır. Kapitalizmin neoliberal ortamında da zenginler yoksulları başka bir boyunduruğa alma mücadelesine girecektir. Kapitalist küreselleşme kriz sonrası bambaşka bir dünya dengesi yaratacaktır. G-20 zirvesi sonucu virüs sonrası ortaya çıkacak yeni bir paylaşım savaşına tek tek ülkeler olarak hodri meydan dendi.
AB Zirvesi
Hadi diyelim ki G-20 ülkeleri içindeki ABD, AB, Çin, Rusya arasında büyük bir ekonomik rekabet var. Birbirlerinin zaten ezeli düşmanları ve anlaşmaları zordu. Ama Avrupa Birliği yılların birliğidir. Ortak pazar olarak yığınla anlaşması, ortak hükümeti, komisyonları var. Sınırları bile birçok açıdan kaldırmıştır. Bir grup olarak Rusya, ABD, Çin gibi ülkelere karşı tek bir güç olmaya çalışıyor. Peki onlar COVİD-19’a karşı savaşta nasıl davrandılar ve aynı günlerde yapılan zirveden ne sonuç çıktı?
COVİD-19’un ilk olarak İtalya’da arkasından İspanya’da çıkması ve tüm topluluk üyelerini tehdit etmesi karşısında AB Komisyon Başkanı, topluluğu virüse karşı savaşta ortak davranmaya, “kara gün dostu” olmaya çağırdı. Ama dinleyen olmadı. Ülkeler sınırlarını kapattılar, kendi dertlerine düştüler. Hatta daha önce parası verilmiş çeşitli sağlık malzemelerinin bile sınırdan geçmesine izin verilmedi. Topluluk içindeki meta dolaşım zinciri koptu. Milliyetçilik hortladı, seyahat ve ticari yasaklar, kısıtlamalar geldi.
Ortak bir tavır alma sorunu finans ve diğer bakanlar seviyesinde yürütülmeye çalışıldı. Hastalığın yayılma hızı dikkate alınmadı ve bürokrasi kendi yavaşlığında ilerledi. İtalya, arkasından İspanya ve Fransa’da ölümlerin hızla artması ve çare olarak alınan sokağa çıkma yasakları, önemli ekonomik konumdaki şirketler dışındakilerin kapatılması, iflaslardan kurtarma için finansal destekler, işsizlik yardımları vs. ile zaten var olan borçlara bu yeni durum da eklenince ekonomik zora girdiler.
Güney ülkelerinin zoruyla Avrupa Merkez Bankası(AMB) acil durumda alınabilecek euro tahvilleri çıkardı. İsteyene verilmek üzere 750 milyar euroluk bir bütçe ayırdığını açıkladı. Topluluk ülkelerinin mali disiplin altında bütçe açıklarının %3’ünü geçmemesine kolaylık getirilip %6’ya çıkarıldı. COVİD-19 savaşı karşısında tıpkı 2010 Yunanistan ve İrlanda krizi gibi davranıldı: AMB’ye borçlanma yolu gösterildi.
Güney ülkeleri, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz, Belçika gibi sekiz ülke olaya başka türlü bakılması gerektiğin söyledi. İki durumun farklılığını vurguladı. COVİD-19 savaşı öngörülmedik, herhangi bir ülkenin iç politikadaki bir yanlış hesapla bağlantısının olmadığı bir durumdur. Ortak bir savaş yürütülmeli, bedeli ortak olarak ödenmelidir, dendi. İtalya virüsle savaşın derin ekonomik kriz yaratmasından dolayı içinden çıkmak için Marshall planı çağrısı yaptı. AB çerçevesinde bir seferberlik ilan edilsin, dediler. Ortak bir işsizlik sigortası kurulsun istendi. Corona tahvilleri çıkarılsın, AB bütçesinden zor durumda olan ülkelere yardım edilsin, iç dış borcu yüksek olan ülkelere acil yardım verilsin dediler. Yardımların ucuna faizler ve sonrasında kemer sıkma politikası gibi yaptırımlar konulmasın.
Perşembe günü yapılan telekonferansta altı saat bu iki ayrı görüş tartışıldı. Epey sert geçtiği, masalara vurulduğu söyleniyor. Kuzey ülkeleri, özellikle Almanya ve Danimarka, ortak bir işsizlik fonu, Marshall gibi bir plan ve ucunda kemer sıkmaların olmadığı bir yardım fonuna karşı çıktılar. Güney ülkelerinin direnmesi ve topluluğun dünyadaki inandırıcılığının baltalanacağı savunmalarına rağmen sorun topluluk finans bakanlarına bırakıldı.
Şimdilik AB’nin de tüm geçmişine rağmen COVİD-19’a karşı ortak bir dövüş yapma olasılığı pek görünmüyor. Toplulukta var olan yoksul güney ve ekonomik olarak daha güçlü kuzey ülkeleri ayrımı daha da derinleşecektir. Virüse karşı savaşa topluluğun dayanamayıp parçalanması gündemdedir.
Sonuç
COVİD-19 “virüscüğü” zaten son günlerinde olan neoliberal politikalar ve kapitalizmin sosyal devlet, refah devleti, küresellik gibi maskelerinin tamamen düşmesini sağlayacağa benzemektedir. Ne G-20 ne de AB kapitalist birliktelikleri, ortaklıkları virüs karşısında ortak tavır koyamadılar, sapır sapır döküldüler.
Sorun çok büyüktür. G-20 ve AB ülkelerindeki durum dünyamızın yoksul Güney Asya ve Afrika kıta ülkelerindeki durumla karşılaştırıldığında “cennet” olarak bile değerlendirilebilir. İşleri, yiyecekleri bir lokma yemeği, parası olmayan, binlerce kişilerin tek tuvaleti kullandığı, mahalle içindeki ortak çeşmeden ellerin yıkandığı, birkaç metrekarelik ev gibi olmayan yerlerde ailelerin toplu olarak yaşadığı bu ülkelerdeki milyonlarca insanın yaşayacakları ise önümüzdeki günlerde tüm insanlığın vicdanını yakması gereken dehşetli manzaralar olacaktır. Sadece “evde kalın” demekle insanlığın yaşayacağı büyük yıkım engellenemez. Bunun insanlık vicdanında yaratacağı öfke ve enerjinin dünyamıza yeni bir şekil vermesi olasılığı büyüktür. Ancak onların birliktelikleri bu G-20 ve AB gibi sahte ortaklık ve birliktelikleri tarihe gömebilir.