Koronavirüs ile hayatta kalma: Anarşist bir rehber (1+1 Forum)
Krizdeki kapitalizm, yükselişteki totalitarizm ve direnç stratejileri
İşimiz devlete kalırsa başımıza neler geleceği hem tarihsel hem güncel tecrübeyle sabit. Üstelik polis devleti ikliminde, o sabit derinleşirken… O halde ne yapmalı, korona salgınıyla ve krizi fırsat bilen devletle nasıl başa çıkmalı? CrimethInc.’ten naklen…
Küresel salgın önümüzdeki birkaç hafta içinde ortadan kaybolmayacak. Daha sıkı bastırma önlemleri enfekte vaka sayısını bir ay önceki seviyesine geri döndürmeyi başarsa bile, önlemler kaldırıldıktan sonra virüsün tekrar katlanarak yayılmaya devam etmesi mümkün. Mevcut durum, yani ani sokağa çıkma yasakları, çeşitli düzeylerde karantinalar ve gittikçe umutsuz bir hal alan koşullar aylarca sürebilir. Yine de var olan gerilim belli bir sınırı aştıktan sonra vaziyet de başka bir şekil alacak. O âna hazırlanmak için kendimizi ve birbirimizi virüsün yol açtığı tehditten koruyalım, salgının ortaya koyduğu risk ve güvenliğe dair sorular üzerine kafa yoralım ve daha baştan esenliğimizi muhafaza etmek amacıyla tasarlanmamış sosyal düzenin korkunç neticeleriyle yüzleşelim.
Virüs ile hayatta kalma
Uzun zamandır var olan anarşist örgütlenme ve güvenlik biçimleri salgınla ve yol açtığı panikle yaşamaya dair birçok öneriye sahip.
Bir müştereklik grubu kurun
Karantina olasılığı bugünkü yaşam biçimimize dair çok şey anlatıyor. Birbirine bağlı aileler ya da mesut kolektif konutlarda yaşayanlar, dağılmış ailelerde ya da kocaman ve boş evlerde tek başına yaşayanlara nazaran daha iyi durumda. Bu, yaşamda gerçekten önemli olan şeyleri anımsamak için iyi bir fırsat. Çekirdek ailelerin ev sahibi olmasına dayalı burjuva rüyası ve bunu yansıtan ABD dış politikasının temsil ettiği güvenlik modellerine rağmen, birliktelik ve birbirine ilgi ve özen gösterme olguları tüm dünyayı çitlemeye dayalı güvenlik türlerine göre çok daha mühim.
“Sosyal mesafelenme” topyekûn tecrit anlamına gelmemeli. Toplumun atomize edilmiş bireylere indirgenmesi bizi daha güvenli kılmayacak. Bu, bizi ne virüsten, ne var olan durumun stresinden, ne de kapitalistlerin ve devlet otoritelerinin uygulamaya hazırlandığı iktidar hamlelerinden korur. Her ne kadar yaşlılar risk grubunda olsa da zaten toplum içinde tehlikeli bir tecrit durumundalar. Onların başkalarıyla tüm irtibatını kesmek fiziksel ve zihinsel sağlıklarını muhafaza etmeyecek. Her birimizin güvenliğimizi ve hayattan zevk alıp eyleme geçme becerimizi azami seviyeye çıkartacak bir şekilde birbirine kenetlenmiş gruplar içerisinde var olmamız gerekli.
Güvendiğiniz, tercihen günlük hayatı paylaştığınız, sizinle aynı risk etmenlerine ve risk toleransına sahip insanlardan oluşan bir grup belirleyin. Virüs ile hayatta kalma söz konusu olduğunda, bu sizin müştereklik grubunuz olacak, merkezi olmayan bir anarşist örgütlenmenin temel yapıtaşı. Onlarla aynı binada yaşamanız gerekmiyor, mühim olan risk etmenlerinizi rahat hissettiğiniz kişilerle sınırlamak. Grubunuz çok küçük olursa yalıtılmış olacaksınız, bu da özellikle hastalandığınızda bir soruna dönüşecek. Grubunuz çok büyük olursa gereksiz enfeksiyon riskine maruz kalacaksınız.
Salgın riskiyle nasıl mücadele edeceğinize dair ortak beklentiler oluşturana dek birbirinizle konuşun. Bunlar, topyekûn fiziksel tecritten kamusal alanda yüzeylere dokunduktan sonra el antiseptiği kullanmaya kadar bir çeşitlilik gösterebilir. Kimse virüsü taşımadığı sürece ve herkes müsamaha gösterebileceği ortak risk seviyesine dair anlaşıp yeni bir risk etmeni ortaya çıktığında müzakere ettiği müddetçe, birbirinize sarılıp öpebilir, birlikte yemek pişirebilir, aynı yüzeylere dokunabilirsiniz. Anarşistler bu riski asgariye indirmek amacıyla ortak bir beklenti kümesi oluşturma pratiğine güvenlik kültürü adını veriyor. Polis baskısı ya da devlet gözetimiyle baş ederken, “bilinmesi gereken” ilkesi çerçevesinde bilgi paylaşarak kendimizi koruyoruz. Virüsle baş ederken salgının yayılabileceği rotaları kontrol ederek de kendimizi koruyoruz.
Riskten tamamen kaçınmak hiçbir zaman mümkün değil. Önemli olan, ne kadar riskle rahat edebileceğinizi belirlemek ve ters bir şey olduğunda gerekli gördüğünüz tüm tedbirleri aldığınızı bilerek pişmanlık hissetmeyecek bir şekilde davranmak. Hayatınızı bir müştereklik grubuyla paylaşmak hem ihtiyatlı hem de zevkli bir şekilde yaşamanın bir yolu.
Bir ağ kurun
Müştereklik grubunuz elbette tüm ihtiyaçlarınızı karşılamaya yetmeyecek. Ya hiçbirinizin güvenli bir şekilde erişimi bulunmayan kaynaklara ihtiyacınız olursa? Ya hepiniz birden hastalanırsanız? Karşılıklı yardıma dayalı bir ağ aracılığıyla başka müştereklik gruplarıyla bağlantıda olmanız gerekli, böylece ağ dahilindeki bir grup bunaldığında diğer gruplar destek sağlayabilir. Böyle bir ağa dahil olarak, herkesi aynı risk seviyesine maruz bırakmaya gerek kalmadan kaynakları ve destekleri dolaşıma sokabilirsiniz. Buradaki fikir, ağın içindeki farklı gruplara üye olan kişilerin birbirleriyle etkileşime girdiklerinde ilave riskleri azaltmak için çok daha katı güvenlik tedbirleri alması.
“Karşılıklı yardım” ifadesi son dönemde çok fazla telaffuz edildi, hatta siyasetçiler tarafından bile. Karşılıklı yardım hayır kurumlarının yaptığı gibi başkalarına tek taraflı destek sağlayan türden bir programı tarif etmiyor. Daha ziyade, herkesin başkalarının esenliğini de gözetmek için bir sebebinin bulunduğu ve bir ağın katılımcılarının herkesin ihtiyaç duyduğu şeylere erişmesini sağladığı merkezi olmayan bir mütekabil özen pratiğini işaret ediyor. Bu, değiş tokuşa dayalı bir takastan ziyade, zor zamanlardan geçen bir topluluğu ayakta tutabilecek bolluk ve direnci yaratan türden bir kaynak ve özen takası. Karşılıklı yardım ağları, en çok başkalarıyla uzun bir zaman sürecinde karşılıklı güven inşa etmek mümkün olduğunda başarılı oluyor. Ağdaki herkesi sevmek, hatta tanımak zorunda değilsiniz, ancak çabaların bir bereket hissi yaratması için herkes ağa yeterli katkıda bulunmakla yükümlü.
Mütekabiliyet çerçevesinin, benzer toplumsal sınıflardan olup benzer kaynaklara erişimi olanların kendi kaynaklarından yaptıkları yatırımın getirisini olabildiğince yükseltmek amacıyla birbirlerine yakınlaştığı bir toplumsal tabakalaşma haline yol açacağı düşünülebilir. Ancak, farklı arka planlara sahip grupların geniş bir yelpazeye yayılan çok çeşitli kaynaklara erişimi bulunur. Finansal servet, böyle zamanlarda, tesisatçılık tecrübesi, belli bir lehçeyi konuşabilme yetisi ya da bir gün ihtiyacınız olacağını hiç düşünmediğiniz bir topluluk içerisindeki bağlantılar kadar önemli olmayabilir. Herkesin karşılıklı yardım ağlarını olabildiğince yayıp genişletmek için yeterince sebebi var.
Buradaki temel fikir bizi güvenli kılan şeyin başkalarından korunmak ya da onların üzerinde iktidar kurmak değil, onlarla kurduğumuz bağlar olduğu fikri. Kendi özel gıda, teçhizat, araç-gereç stoklarını oluşturarak mahşer gününe hazırlananlar, aslında herkesin herkese düşman olduğu bir kıyametin taşlarını döşüyor. Eğer tüm gayretinizi bireysel çözümlere aktarıp çevrenizdeki herkesi kendi başlarının çaresine bakması için terk ederseniz, tek umudunuz rakiplerinizi yenmek olur. Ve bunu başarsanız bile, son kalan siz olduğunuzda ve silahınızı doğrultacak kimse kalmadığında, o silah elinizdeki nihai araca dönüşür.
Riskle nasıl ilişki kurarız?
Yeni ve belki de öldürücü bir salgının ortaya çıkmış olması hepimizi riskle kurduğumuz ilişki üzerine düşünmeye sevk ediyor. Hayatımızı riske atmaya değen şeyler ne?
Düşündüğümüzde, çoğumuz, diğer her şeyi sabit tutarsak, sadece kapitalizm içindeki rolümüzü oynamaya devam etmenin buna değer olmadığı sonucuna varacaktır. Öte yandan, birbirimizi korumak, birbirimizle ilgilenmek, özgürlüğümüzü ve eşitlikçi bir toplumda yaşama olanağımızı korumak için hayatımızı tehlikeye atmaya değebilir.
Tıpkı tamamen yalıtılmanın yaşlılar için daha güvenli olmaması gibi, riskten bütünüyle kaçınmak da bizi güvenli kılmayacak. Eğer sevdiklerimiz hastalanır, komşularımız hayatlarını kaybeder, polis devleti son özerklik kalıntısını elimizden alırken tamamen içimize kapanırsak, daha emniyette olmayacağız. Çok çeşitli risk türleri mevcut. Onurlu bir şekilde yaşamak için ne tür riskleri almaya hazır olduğumuzu yeniden düşünmemizin gerekeceği vakitler ufukta göründü.
Bu, bizi devletlerin ve küresel ekonominin salgın bağlamında üzerimize yıkacağı lüzumsuz trajediler karşısında nasıl hayatta kalacağımız sorusuna getiriyor. Halihazırda yaratılmış trajedilerden bahsetmiyoruz bile. Neyse ki, virüsü birlikte atlatmamızı sağlayacak yapılar aynı zamanda bu soruyu yanıtlamaya da yardımcı oluyor.
Kriz döneminde hayatta kalma
Açık konuşalım: Totalitarizm artık sadece bizi gelecekte bekleyen bir tehlikeden ibaret değil. Şu an dünyanın dört bir yanındaki uygulamalar totaliter kelimesinin hakkını veriyor. Seyahat ve 24 saatlik sokağa çıkma yasaklarının, sıkıyönetimin ve başka diktatörlük tedbirlerinin devletler tarafından uygulamaya sokulduğuna şahit oluyoruz.
Bu, kendimizi virüsün yayılmasından korumak için çeşitli önlemleri yürürlüğe koymamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Kasıt, birçok hükümetin aldığı önlemlerin otoriter bir mantık güttüğü ve otoriter bir temele dayandığının farkında olunması. Ordu, polis, bankalar ve borsaya akıtılan kaynakların kamusal sağlık hizmetlerine ve insanların krizi atlatmalarını sağlayacak araçlara aktarılanlara göre ne kadar yüksek olduğunu düşünün. Sokakta yaşamaktan dolayı gözaltına alınmak hâlâ virüs testi yaptırmaktan daha kolay.
Virüs bize nasıl yaşadığımıza, ilişkilerimize ve evlerimize dair gerçekleri gösterdiği gibi, zaten otoriter bir toplumda yaşadığımızı da açık ediyor. Salgının tek yaptığı varolan durumu resmileştirmek. Fransa 100 bin polisi sokaklara sürüyor, sarı yeleklilerin protestolarının zirve yaptığı dönemden 20 bin daha fazla. Sığınma ihtiyacı olan mülteciler ABD ile Meksika ya da Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınırlardan geri çevriliyor. İtalya ve İspanya’da polis çeteleri boş sokaklarda koşu yapanlara saldırıyor.
Almanya’da Hamburg polisi durumu fırsat bilip birkaç yıldır öz-örgütlenmeyle kurulmuş bir mülteci çadırını yerinden etti. Berlin polisi, karantinaya rağmen, bir anarşist kolektife ait olan bir barı tahliye etme derdinde. Başka bir yerde, tepeden tırnağa koruyucu kıyafet giymiş bir polis ekibi bir mülteci derneğine baskın yaptı.
En kötüsü de tüm bunların genel nüfusun örtük rızası altında gerçekleşiyor olması. Yetkililer sağlığımızı korumak için, bizleri öldürmek dahil, istedikleri şeyi yapma hakkına sahip.
Vaziyet ciddileştikçe polisin ve ordunun gücünü gittikçe daha ölümcül bir şekilde kullandığını görmemiz muhtemel. Dünyanın birçok yerinde, topluluk halinde bir araya gelme izni bir tek onlara veriliyor. Topluca bir araya gelebilen tek toplumsal grup polisler olduğunda içinde yaşadığımız toplum türünü de “polis devleti”nden başka bir ifadeyle tarif etmek mümkün değil.
İşlerin bu yöne gittiğine dair işaretler on yıllardır ortadaydı. Kapitalizm eskiden sınai emek sarf etmeye hazır muazzam bir emekçi kitlesine bel bağladığından insan hayatı da bugünkü kadar değersiz değildi. Kapitalist küreselleşme ve otomasyon emekçilere olan bağımlılığı azaltırken, küresel emek gücü adım adım ekonominin işlemesi için asli olmayan ve bu yüzden daha güvencesiz ve düşük ücretli işler vaat eden hizmet sektörüne kaydı. Bu esnada, hükümetler de toplumdaki huzursuzluk ve öfkeyi kontrol altına almak için gittikçe askerileşmiş polis şiddetine sırtını dayar hale geldi.
Eğer salgın uzun sürerse, muhtemelen daha çok otomasyona tanık olacağız, zira sürücüsüz otomobiller burjuva sınıfı için Über şoförlerinden daha az tehdit oluşturuyor. İşinden olan emekçiler, baskı sektörlerine (polis, ordu, özel güvenlik, askeri taşeron) ve birkaç kuruş için büyük riskler altına girmek zorunda kalınan güvencesiz çalışma biçimlerine dağıtılacak. Birbiriyle dijital bir şekilde bağlı olan imtiyazlı bir sınıfın tecrit altında sanal emek icra ettiği, devasa bir polis devletinin de onları risklerin çoğunu üstlenen ve gözden çıkarılabilir alt sınıflardan koruduğu bir geleceğe koşar adım ilerlemekteyiz.
Milyarder Jeff Bezos, şirketinin dünyanın her yerindeki yerel dükkânların iflasına yol açacağı öngörüsüyle, Amazon’da 100 bin kişiyi işe alacağını ilan etti bile. Benzer bir şekilde, Bezos her ne kadar nisan sonuna dek ücretlerine iki dolarlık bir zam yapsa da, hizmet sektöründe çalışanların karşı karşıya olduğu daimi riske rağmen, Whole Foods işçilerinin ücretli izne çıkmasına izin vermiyor. Kısaca, hâlâ emekçilerin canını değersiz buluyor, ama ölümlerinin daha çok parayı hak ettiğini itiraf ediyor.
Bu bağlamda, bir isyanın ortaya çıkması kaçınılmaz. Toplumu yatıştırmaya yönelik birtakım sosyal reformlar, en azından salgının etkisini azaltmaya yönelik bazı geçici düzenlemeler yapılabilir. Ancak bunlara da, yanlış bir algılamayla sağlığımızın hamisi olarak görüldüğü ölçüde onsuz yapılamayacağı düşünülen devletin dur durak bilmeden artan şiddeti eşlik edecek.
Aslında, bizim için en tehlikeli olan şey kaynakları akıl almaz ölçüde adaletsizce paylaştırarak böylesine dengesiz dağılmış risklerle yüzleşmemize neden olan devletin ta kendisi. Şayet hayatta kalmak istiyorsak sadece daha eşitlikçi politikalar talep etmekle yetinemeyiz, aynı zamanda devletin gücünü gayrimeşru kılıp dibini oymamız gerekli.
Direniş stratejileri
Bu maksatla, şimdiden harekete geçirilen birkaç direniş stratejisiyle son vereceğiz.
KİRA GREVLERİ — San Francisco’da barınma kolektifi Station 40, krize tepki mahiyetinde tek taraflı bir kira grevi ilan ederek öncülük yaptı.
“Ânın aciliyeti, kararlı ve müşterek eylemi gerekli kılıyor. Bunu kendimizi ve topluluğumuzu korumak ve sahip çıkmak için yapıyoruz. Bugün borcu ve sömürüyü hiçbir zaman olmadığı ölçüde reddediyoruz. Bu yükü kapitalistler için sırtlamayacağız. Beş sene önce, mülk sahibimizin bizi tahliye etme girişimini savuşturduk. Dünyanın her yerindeki komşularımızın ve dostlarımızın dayanışması sayesinde kazandık. Tekrar aynı ağa sesleniyoruz. Kolektifimiz körfez bölgesinde gece yarısı başlayacak olan Olduğun-Yerde-Barın eylemine hazır. Şu anda bizim için en anlamlı dayanışma eylemi herkesin birlikte greve gitmesi. Arkanızda biz varız, biliyoruz ki siz de bizim arkamızdasınız. Dinlenin, dua edin ve birbirinize mukayyet olun.”
Bu, faturalarını ödeyemeyecek olan milyonlar için bir hayat memat meselesi. Her ayın sonunu zar zor getiren sayısız insan şimdiden işlerini ve gelirlerini kaybetti. Nisan ayının kirasını ödeyecek güçleri yok. Onları desteklemenin en iyi yolu, hepimizin greve giderek yetkililerin kira ödemeyen herkesi hedef almasını olanaksız kılması. Bankacılar ve mülk sahipleri, para kazanmak imkânsız bir hale geldiğinde, kiracılar ve borçlular üzerinden kâr elde etmeye devam edememeli. Aklıselim bunu emrediyor.
Söz konusu fikir, bir süredir farklı şekillerde dolaşımda. Avustralya’nın Melbourne şehrinde Dünya Endüstri İşçileri’nin yerel şubesi bir Covid-19 Kira Grevi Kampanyası yürütüyor. Rose Caucus insanlara salgın esnasında kira, ipotek borcu ve faturalarını ödememe çağrısında bulunuyor. Seattle Kira Grevi adlı oluşum Washington eyaletinde aynısını yapıyor. Chicagolu kiracılar da kira grevine dair gözdağı veriyor. Başkaları da kira ve ipotek grevine dair çağrı dokümanları yaymaya başladı.
Bir kira grevinin ulusal düzeyde başarılı olması için, bu girişimlerden en az birinin, insanların harekete katıldıklarında yüz üstü bırakılmayacaklarına dair güven duyabileceği bir ivme yakalamış olması gerekli. Ancak, tek bir kitlesel örgütün tepeden devasa bir grevi koordine etmesini beklemek yerine, bu teşebbüse taban hareketleri seviyesinden başlamak en iyisi olacak. Merkezi örgütlerin mücadelenin erken aşamalarında bu tür hareketlere güç veren özerk çabaların önünü kesecek şekilde tavizlerde bulunmaları sıkça rastlanan bir olgu. Bu deneyimden güçlenmiş bir şekilde çıkmak için yapabileceğimiz en iyi şey, tepeden alınacak kararlar ne olursa olsun, kendilerini koruyabilecek ağlar inşa etmek.
EMEK VE ULAŞIM GREVLERİ — Saint-Nazaire’de, Atlantik kıyısındaki gemi tersanelerinde çalışan yüzlerce emekçi dün greve çıktı. Finlandiya’da otobüs şoförleri hem salgından kendilerini korumak hem de maruz bırakıldıkları riskleri protesto etmek amacıyla yolculardan ödeme almayı reddetti, böylece toplu taşımanın ücretsiz olabileceğini de gösterdi.
Eğer zor durumda bulunan güvencesiz emekçi sınıfın güçlerini grevler ve iş durdurmalar aracılığıyla göstermesi için uygun bir zaman varsa, o da tam olarak bu. İşlerin olduğu gibi yürümesinin sekteye uğraması virüsün yayılmasını da yavaşlatabileceği için toplumun geneli bu eylemleri, bir kerecik de olsa, anlayışla karşılayacaktır. Bazı çalışanların bireysel koşullarını ücret zamlarıyla iyileştirmeyi amaçlamak yerine, işlerin aynı tas aynı hamam ilerlemesine engel olacak, sistemi bir bütün olarak altüst edecek ve alternatif yaşama ve ilişkilenme biçimlerinin devrimci uygulamasına işaret edecek ağların inşasının her şeyden önemli olduğuna inanıyoruz. Bu noktada, kapitalizmin yıkıldığını düşlemek, şu koşullar altında bile, ıslah edilip hepimizin ihtiyaçlarını adil ve eşit bir şekilde karşılayacak bir şekilde hizmete sokulduğunu düşlemekten daha kolay.
CEZAEVİ İSYANLARI — Brezilya ve İtalya cezaevlerindeki isyanlar şimdiden toplu firarlar dahil olmak üzere birkaç firarla sonuçlandı. Bu tutsakların cesareti, bizlere bu tür felaketlerden en fazla zarar gören ve kamunun görüş alanından uzakta tutulan hedef alınmış toplulukları anımsatmalı. Bize esin kaynağı da olabilir: Tüm dünya hapishane hücrelerinden müteşekkil bir matrise dönüşürken emirlere itaat etmek ve kabuğumuza saklanmak yerine, hep beraber duvarları yıkabiliriz.
Çeviren: Yiğit Atılgan
Bu yazı 1+1 Forum‘dan alınmıştır.