Ayna – Mehmet Yılmazer
Bu kıyamet alametlerinin yaşandığı dünyada başka bir şey de oluyor. Batı dünyası, kibri ve aldırmazlığı ile koronavirüs saldırısı karşısında tam bir felce uğrayınca yardıma AB veya NATO değil Küba, Çin ve Rusya koşuyor.
Dünyada savaş hali tedbirleri alınıyor ancak savaşan ülkeler henüz yok. “Ortak düşman” görünmeyen bir virüs. Koronavirüsün nasıl çıktığına dair senaryolar ortalıkta dolaşıyor. Ancak konumuz bu değil. Koronavirüs kapitalizmin yıllardır biriken günahlarına tutulan bir ayna oldu. Bu aynada görünenlere bakmak daha iyi olur.
Tüketim çılgınlığı ve doğanın inanılmaz yağmasının bir bedeli olacaktı. Koronavirüs sayesinde hava kirliliği azaldı, Venedik’te kanal suları berraklaştı. Öte yandan kapitalizmin tanrısı para ve pazar büyük darbeler yedi. 2008 krizinden bir türlü çıkamayan dünya ekonomisi koronavirüs ile tam anlamıyla başının üzerine çakıldı. Neoliberalizm ve küreselleşme ile meta ve para dolaşımına sınırlar ardına kadar açılmıştı. Öyle ki dünyayı kasıp kavuran finans spekülasyonları tıpkı virüs salgını gibi Uzakdoğu’yu, Latin Amerika’yı, Ortadoğu’yu dolaşmış, sonunda kapitalizminin merkezlerine gelip dayanmış, Avrupa ve ABD’ni vurmuştu. 2008 krizi finans virüsünün son durağı olmuştu. Ancak bir türlü gömülemedi. Spekülasyon hala devam ediyor. Ancak son yıllarda artık bir saçmalığa gelip dayandı. Para o kadar bollaştı ve ekonomiler o kadar durgunlaştı ki faizler negatif oldular.
Neoliberalizmle dünyanın yağması sırasında meta ve paranın sınırlardan pervasızca geçişine karşılık insanlar hep sınırlardaki duvarlara takıldılar. Bu duvarları aşmak için çılgınca yollar denediler ve bu yollarda öldüler. Ancak kapitalizmin bu duvarlarını görülmeyen bir yaratık, koronavirüs hızla aştı, birkaç ayda dünyaya yayıldı. Dehşete kapılan ülkeler hemen sınırlarındaki duvarları yükselttiler; bu kez meta ve para dolaşımı da durdu. Neoliberalizm ve küreselleşme hiç beklemediği yerden bir saldırıya uğrayarak paniğe kapıldı. Küreselleşme Trump, Johnson gibilerin zaten tehdidi altındaydı ancak koronavirüs onlardan çok baskın çıktı. Kapitalist üretim tam bir tehdit altında. Sokaklarda tüketim yapacak insan kalmadı.
Berlin Duvarı çöktüğünde çılgın bir özelleştirme yaşanmıştı. Ve hatta tarihin son durağı olarak liberal demokrasiler ilan edilmişti. Şimdi New York valisi sağlık sisteminin kamulaştırması için çağrı yaptı. İspanya aynı yolda. Ordular devreye giriyor.
Bu kıyamet alametlerinin yaşandığı dünyada başka bir şey de oluyor. Batı dünyası, kibri ve aldırmazlığı ile koronavirüs saldırısı karşısında tam bir felce uğrayınca yardıma AB veya NATO değil Küba, Çin ve Rusya koşuyor. Bu ironi 90’lı yıllarda göklere çıkarılan “yeni dünya düzeni”nin bir başka yönden de iflasının yaşandığını gösteriyor. Çin başta yaptığı bazı hatalara rağmen koronavirüs savaşında üç ayda belli bir noktaya geldi. Avrupa ve Amerika ise kibrinin, bencilliğinin, kendini dünyanın egemeni sanmanın verdiği güç sarhoşluğunun sonucu koronavirüs karşısında felç oldu.
Bu felç oluşun altında sadece bunlar yatmıyor. Kapitalizm koronavirüs felaketini kendisi için bir fırsata dönüştürüp dönüştüremeyeceğini denemek istedi. Kapitalizm için pek çok sorunun yanında son çeyrek yüzyılda iki büyük sorun birikiyordu. Birisi yaşlanan nüfus, ekonomiye yük olan emekliler; diğeri sanayi 4.0 için nasıl sorunlar yaratacağı henüz belli olmayan “fazla nüfus.” Son yıllarda herkese temel maaş en çok tartışılan konulardan birisiydi. Koronavirüs denilen görünmez düşman acaba bu sorunları hafifletebilir miydi? Bunu en açık düşünüp dile getiren İngiltere Başbakanı Johnson oldu. Ancak İtalya örneği Johnson’ı ürkütmüş olmalı. Sadece sağlık sisteminin çökmesi değil, düzenin geleceğini riske atan sonuçlar yaratabilirdi.
Fakat İtalya ve Fransa, Johnson gibi düşünmeseler de bunu fiilen uyguluyorlar. Felç olan hastanelerde kurtarmada öncelik tartışılıp uygulanıyor. İnsanlar sığınaklarda (evlerinde) koronavirüs saldırısını beklerken, savaş hastanelerinde ise yaralıların tedavisinde öncelik kuralı uygulanıyor.
Neoliberalizmle beslenen çok küçük bir azınlığının zenginlikten saçmalamaya başladığı, yoksullarının çaresiz bekleştiği bir dönemde dünya birkaç ayda herkes için gerçek bir cehenneme dönüverdi. Hemen herkes bu gidişin sürdürülemez olduğunu daha yüksek sesle tekrarlıyor. Gerçekten dünya nereye gidiyor? Duvar çöktükten sonra yeryüzünde bir cennet yaratmaya soyunan insanlar, “başka bir dünyanın mümkün olduğuna” inanmalarına ve mücadele etmelerine rağmen ortalığı Trump gibiler kapladı. Koronavirüs günleri bu pervasızlara bir ders verebilir mi?
14. yüzyılın ortalarında Avrupa’yı kasıp kavuran, yaklaşık 200 milyon insanın ölümüne neden olan “kara ölüm” veba ardında nasıl bir dünya bırakmıştı? Elbette daha yaşanır kentlerin yolunu açmıştı. Fakat daha ilginç olanı insan gücü yokluğundan o dönem batı Avrupa’da işçilerin ücretleri yükselmişti. Doğu Avrupa’da ise ürken köylülerin derebeylere yeniden sığınmasıyla feodalizm soluk almış, yeniden güçlenmişti. Batı ve Doğu’da veba farklı sonuçlar yaratmıştı. Ancak başka da bir şey olmadı.
Koronavirüs sonrası nasıl bir dünya ortaya çıkacağını yaşayıp göreceğiz. Tüketim çılgınlığına, doğanın yıkımına karşı bilinç daha fazla yükselir mi? Kapitalizm, bireyselliğin gelişmesi yanında bencilliğin zirveye çıkışının da tarihidir. Trump bir Alman firmasına sırf Amerika’nın tüketeceği bir koronavirüs aşısı için rüşvet teklif edince bunu dünyanın siyasi olarak en yüksek noktasından tüm insanlığa kanıtlamış oldu. Koronavirüsten sonra bir dayanışma bilinci ve ruhu ortaya çıkıp güçlenir mi?
Sırf koronavirüs felaketiyle bunların hiçbirisi gerçekleşemez. Ancak kapitalizmin günahlarının dev bir aynadan yansımasından sonra bu gidişe karşı mücadeleyi yükseltmek için çok önemli bir döneme girildiğinin bilincinde olarak, şimdi boş olan sokakları bu düzen yıkılana kadar bütün gücümüzle doldurmalıyız. Kapitalizmin aynaya yansıyan günahları mutlaka insanların bilinç ve davranışında bir etki yaratacaktır. Büyük bir öfke ve enerjiyle bu etkiyi örgütlü güce dönüştürmek koronavirüs günlerinden arda kalan miras olmalıdır.