Bu hızla nereye doğru? – Mehmet Yılmazer
Trump’ın bu pervasızlığından hareketle bölgedeki güç dengelerine bir kez daha bakmak; öte yandan bir dönem sürekli bölgenin gündeminde olan sorunun nasıl çürütüldüğünü değerlendirmek gerekiyor.
2020’ye gireli bir ay ancak oldu, olayların akış hızı baş döndürücü. Hangisini ele almalı?
Trump’ın Davos konuşmasını ve dünya ile alay etmesini mi? İngiltere’nin AB’den çıkışını ve kıtada yeni bir dönemin başlamasını mı? Washington’da tırmanan yönetim krizini mi?
Bölgede olayların akışı dünyadan çok daha hızlı. Suriye’de, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de gerilimi sürekli tırmanan gelişmeler yaşanıyor. İdlip büyük bir saatli bombaydı, son günlerde tıklama sesleri arttı. Ankara Libya’ya telaşla savaş araçları naklediyor. Bir yandan İdlip, öte yandan Libya olayları Türkiye’yi iki cephede savaşa çekiyor. Ülkenin hali belli. Gelişmeler I. Dünya Savaşı öncesini ve İttihat Terakki yıllarını hatırlatıyor.
Olaylar dizininde elbette Trump’ın “yüz yıllık planını” unutmadık. İlhan Uzgel’in dediği gibi bu “yüzyılın şarlatanlığı” bölgedeki gerilime yeni bir ilave oldu. Ancak ondan öteye anlamları var. Ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Bölgede uzun yıllar hep olayların merkezinde Filistin sorunu olmuştu. Ancak 2000’li yılların başlarındaki gelişmelerden sonra Filistin sorunu görünür olmaktan çıktı. Şimdi tabuta son çivi mi çakılıyor? Yoksa bölgede bu kadar ateşin ortasına Trump yeni bir bomba mı fırlatmış oldu?
Trump’ın planının detaylarına girmeye hiç gerek yok. Beyaz Saray bu planla Filistin sorununu gömmeyi düşünüyor olmalı. Daha aşağılayıcı olanı yılların mücadelesini, acısını 50 milyar dolara satın almayı planlıyor olması. Tam da Trumpvari bir iş denebilir…
Trump’ın bu pervasızlığından hareketle bölgedeki güç dengelerine bir kez daha bakmak; öte yandan bir dönem sürekli bölgenin gündeminde olan sorunun nasıl çürütüldüğünü değerlendirmek gerekiyor.
Trump bu pervasızlığı nasıl yapabiliyor? Arap Birliği’nin planı reddetmesinin bir anlamı olmadığını herkes biliyor. Irak’ın işgalinden beri ABD bölgede kurmak istediği düzeni kuramadı. Üstelik batağa saplandı. Fakat Irak’ı yıktı ve İran’ı yıkamasa da çok zayıflattı. Bu gidişin bir noktasında derinlerden suyun üzerine çıkan Arap isyanları taşıdığı enerji ile Avrupa ve ABD’yi yeterince ürküttü. İsyana cevap olarak bölgeyi yakıp yıkmaktan başka bir yol bulamadılar.
Suriye ve Libya’nın büyük yıkımı, Irak işgalinden sonra bölge güç dengelerinde önemli değişimlere neden oldu. Mısır, bölgede her zaman bir kilit rol oynama gücüne sahipti. O da içinden fazlasıyla çürüdü. Suudi Arabistan, Amerika ile bağlarına rağmen zaman zaman Suriye ve Mısır üzerinden bölgede bazı roller üstlenmişti. Bugün en zavallı günlerini yaşıyor.
Trump’a yüz yılın pervasızlığını yapma cesareti veren esas olarak bu tablodur. Bu gelişmeler sırasında İsrail 2000’li yılların başlarında Filistin’e öldürücü darbeler indirme fırsatını değerlendirdi. Arafat’ı Ramallah’daki karargahında iki yıl kuşatma altında tuttu ve Kasım 2004’te zehirleyerek öldürdü. Bu yıllarda öne çıkan Hamas’ın ateşi fazla uzun sürmedi. Liderlik Katar’a sığınmak ve “ılımlı” hale gelmek zorunda kaldı.
Filistin Hareketi de, onu şu veya bu ölçüde destekleyen ülkeler de yıkılmış ya da yorulmuştur. Trump’ın “yüz yılın” pervasızlığı bu tablo içinden çıka geldi. Bu tavır dünyada artık “yeni” değil “başka” bir düzenin inşa edilmekte olduğunun en çarpıcı kanıtı oldu. 1945’ler sonrası kurulan düzen 1990’larda yıkılırken baba Bush “yeni dünya düzenini” ilan etmişti. Bu düzenin ömrü 2008 krizi ile tamamlandı. Trump’la birlikte bir başka düzene geçişin adımları başladı. Neoliberalizm ekonomide kuralsızlaşmayı kutsamıştı. Onun çatısı küreselleşme, insanlığa zenginlik ve özgürlük vadetmişti.
Trump’la birlikte kuralsızlaşma, siyasete ve siyasetin hemen her kurumuna korona virüsü gibi yayıldı. Bugün dünya siyasetinde Trump kendi keyfiliğini inşa etmeye çalışıyor. Son iki olay bunun en iyi kanıtı oldular. Birisi Davos’ta Trump’ın dünyanın geri kalanının gözünün içine bakarak gezegenin sorunlarını bir kenara iterek nasıl Amerika’yı yeniden en büyük yaptığını anlatmasıdır. Bütün dünyayı, üstelik kendi dostlarının dünyasını da küçük İsviçre kasabasında aşağıladı. Dünyanın her yanından homurtuların yükselmesi umurunda değildi.
Aynı aşağılamayı “yüz yılın planı” ile bir kez daha tekrarladı.
Dünya güçler dengesi alt üst olurken bu kaotik ortamda güç kullanımı hesapsız, başıboş, pervasız hale geliyor. Bu yoldan cehenneme gidileceği çok açıktır. Ancak cehennemde kimlerin yanacağı henüz yeterince açık değil…