2020’ye Kalanlar – Mehmet Yılmazer
İllüstrasyon: Lazaro Gamio / Axios
Bugün insanlık 1980’li yıllardan beri eriyen öznenin yeniden inşası sürecini yaşamaktadır. Elbette eskinin bir tekrarı olarak değil, tümüyle değişik koşulların içinde yeni yol ve araçlar yaratmanın sancılarını yaşayarak.
Yıllar dünyanın sorunları çözülerek değil birikerek akıyor. 2020 de bu anlamda farklı bir gelecek vadetmiyor. Sorunların ilk sırasında elbette devam eden ekonomik kriz var. Neoliberalizmin tükenişinden sonra kapitalizm yeni bir sermaye birikim modeli yaratamadı. Yaratma şansı da görünmüyor. Dünyada kutuplaşma, yani %1’in muazzam serveti ile %99’un dayanılmaz yoksulluğu öylesine bir gerilim yaratıyor ki neoliberalizmin bir başka versiyonu ile devam etmek mümkün değildir. Ya da böyle yapılırsa dünyanın ortasına konmuş olan bombanın ateşleme fitili çok daha hızlı ilerlemeye başlar.
Keynes modeline bir dönüş mümkün müdür? Ekonomik modelleri veya sermaye birikim biçimlerini salt bir “ekonomi bilimi” işi sanmak yanılgısı çok yaygındır. Keynes modelinin her şeyden önce işçi sınıfı ve burjuvazinin II. Dünya Savaşı sonrasının ortamında ve sosyalist bir sistemin doğuş koşullarında ortaya çıkan büyük uzlaşması sayesinde mümkün olduğu genellikle unutulur.
Neoliberalizmin ise bu koşulların köklü değişimi ve işçi sınıfının gücünün zayıflaması koşullarında mümkün olduğu gittikçe daha iyi kavranıyor. Duvarın yıkılması sonrası kapitalizmin bütün vaadleri 2008 krizinde ortaya çıkan fay çatlağına gömüldü. Gerilimin gittikçe yükseldiği bir dünyada ne Keynes modeline bir dönüş ne de neoliberalizmin sürdürülmesi mümkündür. Peki bu karmaşadan nasıl çıkılacaktır?
Elbette sihirli bir reçete yoktur. Ancak yolun ana hatları bugün Corbyn ve Sanders tarafından çizilmiştir. Neoliberalizmin iki mimarı olan bu ülkelerden böyle tepkilerin ortaya çıkması ayrıca anlamlıdır. Fakat bu programları yaşama geçirecek “özne”, güç olmadığı için söylenenlerin büyük çekim gücü olamıyor. Komünist Manifesto ilan edildiğinde ortada şekillenmiş bir program ve parti henüz yok iken bu sözler büyük bir çekim gücüne sahip olmuştur. Çünkü “özne” işçi sınıfı yıllardır Avrupa’nın altını üstüne getirecek şekilde sarsıyordu. Bugün insanlık 1980’li yıllardan beri eriyen öznenin yeniden inşası sürecini yaşamaktadır. Elbette eskinin bir tekrarı olarak değil, tümüyle değişik koşulların içinde yeni yol ve araçlar yaratmanın sancılarını yaşayarak.
Yeni bir sermaye birikim modelinin yaratılmasının sadece “ekonomistlerin” işi olmadığı açıktır. Sınıflar arası güç ilişkilerine ve dünya güç dengelerine bağlıdır. Bugün kapitalizm açısından sorunlu diğer bir nokta sistemin bir orkestra şefinin olmamasıdır. 2000’li yıllara kadar iyi kötü şef asası Amerika’nın elindeydi. Bugün tablo çok farklıdır. Dolayısıyla yeni bir modelin yaratılması ve uygulanması için kapitalizmin de hazır/örgütlü gücü henüz yoktur.
Bunu yaratmak için dünyada büyük güçler arasında nefes nefese bir mücadele yaşanıyor. Ancak bu mücadeleden nasıl bir sonuç çıkacağını kestirmek zordur.
Zemininde bu sorunların yattığı, 2019’dan 2020’ye kalan diğer önemli konu demokrasidir. Berlin Duvarı sonrası kapitalizm insanlığa zenginlik ve özgürlük vadetmişti. Bu macera Trump ve Johnson’un başını çektiği yeni faşizmin tırmanışı ile bitti. Demokrasinin kapitalizmin doğal bir uzantısı olarak görüldüğü yıllar geride kaldı. Aslında bu kavrayış daha önce iki dünya savaşı arasında insanlığı dehşete düşürerek çökmüştü. Burjuva demokrasisi inanamayan bakışlar arasında kendi içinden faşizmi çıkarmıştı. Bugün benzer bir sürecin içinden geçiliyor.
Dünyanın üç noktası bu konuda işaretler veriyor. Latin Amerika’da Bolsonaro’nun seçilmesi; Bolivya’da Morales’e karşı yapılan darbe bu işaretlerdendir. Ancak aynı zamanda Şili ve Ekvador ayaklanması, Arjantin’de Macri’nin seçimi kaybetmesi de yaşanıyor.
Son günlerde ortaya çıkan diğer önemli işaret Hindistan’da olanlardır. Modi’nin Müslümanları dışlayan bir yasa çıkartması olayları tetiklemiştir. Bu bölge dünyanın en çok yanıcı maddesinin olduğu bir yerdir. Dünya nüfusunun neredeyse yarısına yakınının yaşadığı bu bölgede bir kıvılcım büyük bir yangının çıkmasına neden olabilir. Böyle bir kıyamet ne Ortadoğu’da ne de Balkanlar’daki olaylara benzeyen öngörülemez sonuç yaratabilir.
Üçüncü alamet İngiltere’nin AB’den çıkışı ve Amerika’nın hem AB’ni zayıflatmak hem de Rusya ile ilişkilerini engellemek için, Kuzey Akım 2 projesine yaptırım uygulaması gibi adımlar Avrupa kıtasındaki yanıcı maddeleri de arttırmaktadır.
Tüm bunların yanında Uzakdoğu’da gerilimi artan bir fay hattı bulunuyor.
2020’ye girerken kapitalizm hem ekonomik hem de siyasal sistem olarak büyük bir tıkanış içindedir. Gelen zamanlar bilinmezlerle yüklüdür; ancak dünyanın %99’u için büyük fırsatları da birlikte getiriyor.