“SAVAŞTAYIZ” – Ayşe Tansever

Halklar devlete savaş açtığı için ordu devreye girmedi. Aksine devletin neoliberal politikalar ile halka açtığı savaşa karşı halklar ayaklandılar.

Şili devlet başkanı Pinera ülkesindeki olaylar karşısında sokağa çıkma yasağı ilan edip asayişi ordu güçlerine teslim etmesini şöyle savundu:  “Savaştayız!”. Sonrada halktan özür dilemek zorunda kaldı çünkü halklar savaş yapmadıklarını sadece demokratik anayasal haklarını aramak için sokaklara döküldüklerini açıkladılar.     

Latin Amerika’ya  baktığımız zaman aslında Şili devlet başkanının söylediklerinin doğru olduğunu düşünebiliriz. Ama olayı ters yüz ederek. Şili devlet başkanı halkların iktidara savaş açtığını söyleyerek gerçeği ters yüz ediyor.  İlk saldıran  iktidarlardır. Yıllardır neoliberal ekonomi- politik sömürü ile saldırdılar. Halkların yaşam koşullarına karşı bir savaştalar. Demokrasi, daha iyi yaşam parolası arkasına gizlenmiş halkları soyma savaşı! Ama artık bu politikanın kendilerinin soygunu olduğunu anlayan halklar da başkaldırıyorlar ve neoliberal güçler bu kez can havli ile “top tüfek” zorunu kullanmaya başladılar. Yani ekonomi-politik savaş şimdi görünür savaş haline geldi.  

Şili de metro taşımacılığına yapılan zam ile öğrenciler protestoya başladılar. Onlara kendiliğinden sıradan halklar destek verdiler. “30 yıllık adaletsizliğe karşı gelmek için 30 peso yetti.” deniyor. Şili dünyada gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden biridir. Sendikalarda iki günlük grev yapmaya başladılar.   Eskiden sendikalar halk protestolarına geriden, o da belki, katılırlardı. Artık o günler geçti. Hemen grev kararı alıp halkları sokaklara dökmekten başka çare bulamıyorlar.  Şili’de halklar ellerini esir gibi yukarı kaldırarak polis ve ordu güçleri karşısında duruyorlar.  “Yani elimizde bir şey yok! Biz savaş yapmıyoruz! Hak arıyoruz! Silah sizde!”  mesajı veriyorlar.

Bu 30 pesoluk taşıma zammı bardağı taşıran son damla oldu.  Ordu halklara saldırdı ve şu ana kadar 15 kişiyi öldürdü. Aynı savaşlarda olduğu gibi acımasızca kafalarına, oralarına buralarına kurşunlar sıkarak saldırıyorlar. Yüzlerce yaralı ve 5400 üzerinde tutuklu var. Ordu gözaltına aldıklarına işkence yapıyor, soyuyor, dövüyor ve çok kötü koşullarda tutuyor. Bütün bunlar BM insan hakları komisyonu gözlemcilerinin yazdıkları. Evet Pinera haklı  ülke savaş koşullarındadır. Ama farkı şu: halklar devlete savaş açtığı için ordu devreye girmedi. Aksine devletin neoliberal politikalar ile halka açtığı savaşa karşı halklar ayaklandılar.

Daha bir kaç gün önce Ekvador halkları hak arama ve devletin sömürü savaşına karşı sokaklardaydılar. IMF’nin dayatması olan yakıt fiyatlarına devlet sübvansiyonlarının kaldırılmasını günlerce protesto ettiler. Devlet başkanı Lenin ve bakanlar hayatlarından korktukları için başkentten kaçtılar ve hükümet ülkenin ikinci büyük kentinde  toplanmaya başladı. Halkın öfkesi karşısında da sübvansiyonların kaldırılmaktan vazgeçtiler. Şimdi kapalı kapılar ardından yeni bir gizli soygun saldırısı planları yapılıyor. Halklar bekliyorlar.  Ülke gergin.

Biraz güney de Arjantin’de neoliberal politikalar ülkeyi harabeye çevirdi ve halklar yıllardır saldırıya karşı her gün sokaklarda protestodaydı. Bu hafta sonu seçimler var. Macri’nin kaybedip neoliberal politikalara karşı olduğunu söyleyen Alberto Fernandez’in seçimleri kazanması bekleniyor. O nedenle halk protestoları biraz sakinleşmiş durumda.  Brezilya’nın ünlü faşist lideri Bonsonaro ise halka topyekün savaş açmış durumda. Ekonomi-politik savaşı protesto edenlerde karşılarında silahları buluyorlar. 

Pasifik kıyısı Peru’da trajikomik olaylar yaşanıyor. Bir kaç yıl önce halk protestoları karşısında devletteki yolsuzlukları temizlemek için  iktidar gelen devlet başkanı Martini Viz Carra on bir süre önce parlamentoyu fes etti. Yeni seçimler yapılmasını istedi. Ama yolsuzlukla geçinen parlamenterler bir daha seçilemeyeceklerini bildikleri için onlar da devlet başkanın yetkilerini bir yıllığına dondurdular.  Halkın ne yapacağı bekleniyor. Arjantin, Brezilya, Ekvador, Şili şimdi patlama sırası Peru’da olabilir.  Neoliberalizmin yolsuzlukları ile çürüyen bir Peru politik sistemi!

Biraz kuzeye çıktıkça yani ABD sınırlarına yaklaştıkça durum daha vahşi hale gelir. Buralarda neoliberal politikalara karşı protestolara çıkan halklar uyuşturucu ve yolsuzluk çeteleri, paramiliter güçler tarafından öldürülürler. Kolombiya, Haiti Guatemala, Honduras, El Salvador halkları ölmeyi göze alarak bile sokakları bırakmıyorlar. İktidarlar devriliyor ama yerine onun kopyası gelip gene neoliberal politikaları kaldığı yerden devam ettiriyor. Yolsuzluk, baskı o kadar inanılmaz boyutlarda.

Geçtiğimiz Pazar günü bölgenin en istikrarlı, halkların yaşam koşullarını, BM bile kabul ettiği gibi, düzeltmiş başarılı ülkesi Bolivya’da başkanlık  ve parlamento seçimleri vardı. Daha seçimler yapılmadan muhalefet eğer Evo Morales kazanırsa seçimleri geçersiz sayacağını açıkladı. Oyların sayılması tamamlanmadan da muhalefet lideri neoliberal politikalar savunucusu Carlos Mesa’yı kazanmış ilan etti. Oysa son açıklamalar Morales’in ilk turda kazandığını ve parlamento da 2/3 oy çoğunluğunu elde ettiğini gösteriyordu. Muhalefet sokaklarda Morales yanlılarına saldırıya geçti. Ortalığı yakıp yıkıyorlar. Seçim sandıklarını, devlet dairelerini yakarak Morales’in yeniden dış gözlemcilerle durumu açığa kavuşturmasını önlemeye çabalıyorlar. Morales dış güçlerin desteği ile ülkede neoliberal bir darbe girişimi olduğunu söylüyor. Ama orada    ilginç farklı bir şey yaşanıyor. Yerli halk gurupları örgütü CONALCAM ve işçi sendikaları acil durum açıkladılar ve demokrasiyi korumak için Çarşamba günü  sokaklara çıkma, barışçıl ilk ulusal eylemlilik çağrısı yaptılar. Yani neoliberal iktidarlarda olduğu gibi ordu halka karşı çağırılmadı tersine halklar kendi iktidarlarını korumak için sokağa çıkıp barışı sağlama kararı aldılar. Halk devleti böyle olur!

İlginç  bir şekilde neoliberal iktidarlar protestoların arkasına bölgenin ilerici devlet liderlerini yerleştiriveriyorlar. Kolombiya, Ekvador ve son Şili ülkelerindeki  protestoların arkasında Maduro’nun olduğunu söylüyorlar. Maduro’nun bir şey yaptığı yoktur sadece Venezuela’nın Chaves ile başlayan sistem değişikliğinin tüm baskılar, ambargolara karşın LA halkları üzerinde bıraktığı olumlu izlenimi gösteriyor    

Olay açıktır. Neoliberal gerici iktidarlar düzenlerine karşı olan, gölge düşüren her şeye saldırıyor, çeşitli şekillerde savaş açıyorlar. Politikalarına Halklar mı karşı o zaman orduyu dikiyorlar karşılarına. Devletler mi karşı baskı altına alıp darbe yaparak  devirmeye çalışıyorlar.  Darbelerle deviremediklerini yaptırımlarla, ambargolarla hareketsiz hale getirerek, güçten düşürmeye çalışıyorlar. Halklara örnek olmasını engellemeye çalışıyorlar. Neoliberalizmin dış politika savaşıda böyle özetlenebilir.

Artık kapitalist sistemin neoliberal politikaları da sonuna geldi. Güzel vaatler, nurlu ufuklar aldatmacası ile uygulamaya sokulan neoliberal politikaların nasıl bir soygun düzeni getirdiği de halklar tarafından anlaşıldı. İlerici Halklar Konferansı’nda konuşan eski Uruguay devlet başkanı Mujika “Latin Amerika’nın en zengin adamı 250 yıl yaşasa ve günde bir milyon harcasa parasını  bitiremez.” dedi. Her açıdan zengin kıta böylesi bir gelir dağılımı bozukluğu içindedir. Bir yanda açlığa, hastalığa mahkûm edilen halklar ve karşısında ömür boyu harcanamayacak parası olan bir avuç zengin. Bu sistemin kendini reforme etme şansı da yoktur. Oynayacağı alan kalmadı. Sistem üretmiyor finans spekülasyonları ile çürüyor. Arkasında eziyet, çevre kirliliği ölüm yaratıyor.  Şikayet eden halklara saldırılıyor. Ölürken son saldırıları. Son savaşları. Tüm Latin Amerika’da beş aşağı on yukarı durum böyledir.  

O nedenle Pinera haklı: “savaş var!”. Yalnız Şili’de değil tüm kıta da savaş var. İktidarlar halklara karşı ayakta kalabilme savaşı veriyorlar ve de bu uğurda silahta kullanıyorlar. Ama bu savaşlar ölümlerine çare olmayacaktır.