Yan Receb’e, Dön Receb’e, Kaldır Kaldır Vur Şu İmansızlara – Hıfzı Süha Ölçer
Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!
Ol şu cihana geldik geleli, postu kıbleye serdik sereli, hep ağlanacak halimize güldük güleli, zalime, arsıza, hırsıza, puşta bizdendir diye yüz verdik vereli, yedi düveli kendimize düşman bildik bileli, ne huzur kaldı ne de bet bereket, a cancağızlarım!
Öyle zamanlardan geçiyoruz ki; ne yenilir, ne yutulur, ne de pek unutulur icra-ı faaliyetler ile beşeriyet içerisinde nam salmış, kala kala tek bir kişinin keyfiyetine kalmış medeniyet fukaralarının elinde lastik top gibi bir o yana bir bu yana savruluyoruz. Dün ne idik, bugün ne olduk, nasıl oldu da bu kadar kudurduk; ne yokluk çeker olduk ne de bolluğa doyar olduk. Sopayı tutan el değişti, lakin dayak o dayak ve dahi durduk yere düşmanlar icat edip ha bire korku salan o malum dayanak baki kaldı.
Evliyalar enbiyalar, hindi gibi kabaran en baba zorbalar diyarı işbu aziz vatanı karpuz gibi ikiye bölerek dilimlere ayırmak ve dahi o saltanat senin bu saltanat benim keyfince hüküm sürenlerin başını çektiği Devlet-i Aliyye’yi çökertmek, hilafeti gözden düşürmek içün çırpınanlar var olduğu müddetçe; haktan hukuktan, adalet ve sulhtan ırak, her nevi bela ve musibetlere müstahak işbu hal ve gidişatta değişen bir şey olmayacaktır.
Her daim fokur fokur kaynayan, ne dost belli ne düşman, herkes menfaatince Müslüman işbu coğrafya kader ise, bazı isyankârların başlarına gelecek kelepçe ve zindan, işkence ve falaka mukadderdir, ey ihvanlar!
Mamafih, garip gurabanın ve dahi alttan alta suyu ısıtılarak haşlanmakta olan zavallı kurbağanın hakkını gözeterek ta ezelden beri ezenle ezilenin meselesini mıncıklayıp duran, böyle gelmiş ise bundan kelli böyle gitmez, bu sefillik ilânihaye devam ettirilemez diyerek yüksek perdeden şakıyan, bir sıkımlık canlarını hiçe sayıp kabak gibi ortaya atılanların tek tek hatırını saymak iktiza eder.
Hiç korkmadan bangır bangır bağıran, olmadı Hızır aleyhisselâma çağrıda bulunarak bu mübarek zatı da isyana teşvik içün aracı kılmaktan çekinmeyen istibdat düşmanlarına göz açtırmayıp, memleket sathındaki en ufak çıtırtıda bile mehter davulunun tokmağına asılarak, hep kahraman Türk milletinin bekasına göz dikenleri çil yavrusu gibi dağıtmak; yalan yanlış demeden ha bire düşmana saydırmak; küflenivermiş boş beleş laflar ile hem kendini hem başkalarını kandırmak; din-iman, vatan-bayrak ile çelik çomak oynamak, inananların tek çıkar yoludur. İşbu yolda ölen öldüren, sürünen süründüren, sindikçe sindirenlere; menfaati içün kırk takla atıp dini bütün Müslüman ayaklarına yatanlara, şeref ve haysiyetini satanlara, kul ve köleliği emreden bir davaya bel bağlayanlara yaşayan ölüler ve dahi çölden fırlamış gelmiş zombiler demeyiniz. Bilakis onlar her zaman ve zeminde dipdiri ve de ip iridirler, fakat siz geç ama güç hissedersiniz.
Binaenaleyh, baskı ve açlıktan mütevellit homurtu ve gurultulara tevessül etmeyecek; Hakk’a hakana, hanlara sultanlara, en ala ata, avrata, silaha, altına tapan yerli ve millî iradenin üstünlüğünden taviz vermeden bu uzun ve ince yolu kat edeceğiz.
Vaktaki; devri iktidarımızda adalet, hakkaniyet, liyakat, dürüstlük mevzuunda hataya düşebilir, olmadık haltlar karıştırabilir, hamuru necasetle yoğrulmuş kimi çürük mü’min kullar sayesinde ta yüz karış öteden burun direğini kırıp geçiren çürüme ve bozulmalar yaşayabiliriz. Velâkin, ibret ve dahi dehşet içerisinde gözlerini üzerimize dikivermiş muarızların eline koz verecek ise, bütün bunlardan şikâyet etmek caiz değildir, ey ümmet-i Muhammed! Yiyiniz, içiniz, istediğiniz kalıba giriniz, birbirinizi incitmeden şey ediniz, fakat imansızlara malzeme olmayınız. Çünkü, artık ne yapacağını, kime çatıp köpüreceğini, kimlerle gizli kapaklı yol alacağını, hangi vaatlerde bulunacağını şaşırmış vaziyetteki zillullah-ıfil–âlem Uzun Sultan hazretleri açık verenleri sevmez.
İşbu saltanat-ı hilâfet, tek adam-ı mutlakiyet, ol nizam-ı garabet bir gün elbet yıkılacaktır, onu alaşağı edecek imansızlar ne güzel ne hoş kumanda etmektedir, o peşlerine takılan her renk ve meşrepteki kalabalıklar ne yaman kalabalıktır, ey ehl-i iman!
Lakin bizler de eli armut toplayan boş kullardan değiliz. Biriz, iriyiz, diriyiz, hep birlikte malı götüren, aklı başında bir avuç azınlığa kök söktüren pek kuvvetli, sürüsüne bereket ehl-i sünnet ve’l cemaatiz. Hesaplı hesapsız meydanlara dökülen enayileriz. İşbu saltanat, hilafet ve dahi şeriat-ı garrâ uğruna haklı haksız demez, hafiften kaşını çatanları bile çiğner geçeriz. Her kim ola ki kulun kula, kırk yamalı bir çula muhtaç olduğu bu nizama başın kaldırır; o şaşkının validesini hüngür hüngür ağlatıp, beybabasının yüreğini dağlatırız.
Netice-i kelam; bu ufunetli, yoz, yobaz, sıkıcı mı sıkıcı, lanetli, karanlık devran tersine dönecek, her şey çok güzel olacak, pek âlâ memleket ışıl ışıl rengârenk bol güneşli günlere kavuşacak gibisinden zehirli fikirlere sakın ola kulak asma. Emir’ül mü’mîn, sultan-ı şahanemiz, Tayyibullah efendimizin açtığı bu delik deşik, eğri büğrü, yalan yanlış çıkmaz yoldan sapma; onun bir ergenlik hülyası olmaktan öteye geçmeyen ve dahi bağıra çağıra, şahadet parmağını sallaya sallaya gösterdiği hedefinden zinhar şaşma. Yan Receb’e, dön Receb’e, kaldır kaldır vur şu imansızlara!