İşsizlik ve Yoksulluğa Karşı Dayanışma ve Mücadele Zamanı – İrfan Kaygısız

Daha kolektif bir yaşam tarzını örgütlemeye, sistem dışı dayanışma ağlarının inşasına ihtiyaç vardır. Bu dayanışma ağları örgütlenme ve mücadele zemini olarak ele alınmalıdır.

Ekonominin kötüleşmesi ve krizin giderek hissedilir hale gelmesinin sonuçlarından biri de işsizlik olarak yansıyor. Ekonomik gidişat yeni istihdam yaratmıyor, tersine işsizlikte sert bir tırmanış yaşanıyor. Sanayi üretiminde ve büyümede yaşanan gerileme, işsizliğin artması olarak yansıyor. İşsizlik elbette sadece sanayide değil, bütün sektörlerde yaşanıyor. Fabrikalar yavaş yavaş kapanırken, ilan edilen konkordatolar ve benzeri nedenlerden her gün binlerce işçi işinden oluyor. Patronlar, karları azalmaya başladığında ilk olarak işçileri kapıya koymayı tercih ediyor.

Sadece 2018 yılında 1 milyonu aşkın kişi işsizler ordusuna eklendi ve bu artış sürüyor. Görünen o ki, işsizliğin giderek artması kaçınılmaz. İşsizlikteki bu artış, milyonlarca işçi ve emekçinin yaşama koşullarını daha da çekilmez hale getiriyor.

Resmi işsizlik oranı mart ayında  %11 olarak açıklandı. TÜİK’e göreTürkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 3 milyon 537 bin kişi oldu. Ancak bu rakam ve oranın gerçeği yansıtmadığı biliniyor. Devlet, işsizlik hesaplaması yaparken, iş arayıp bulamayan ve artık “iş aramaktan umudunu kesenler” gibi bazı kesimleri işsiz olarak kabul etmiyor, işsiz arasında saymıyor. Bu nedenle resmi işsizlikle gerçek işsizlik birbirinden farklı çıkıyor ve “Geniş tanımlı işsizlik” olarak kavramlaştırılan hesaplama yapılıyor.

Geniş tanımlı işsizlik hesaplamasına göre işsizlik oranı %21’lerde seyrederken, işsiz sayısı 7 milyonu aşmış durumda. Öte yandan, gençler ve kadınlardaki işsizlik genel işsizlik oranının daha üstünde gerçekleşiyor.

İşsizlik, sadece işsiz kalanlar için değil, bir şekilde çalışabilenler için de olumsuz sonuçlar yaratıyor. Yüksek oranlı işsizliğin olduğu her yerde, çalışanlar da daha kötü koşullarda ve daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyor. Patronlar, işçilerin her taleplerine, “Bu paraya çalışmak isteyen binlerce işsiz var” diye yanıt veriyor. Bu durumda işçiler de, işini kaybetme riskine karşı zam istemiyor ve olumsuz çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalıyor. İşsizlik, çalışanlar için patronlara bağımlığı artırıyor, patronlar işten atma tehdidi ile işçi sınıfını terbiye etmeye çalışıyor.

Krizle birlikte, sermayenin emekle ilişkisinde; sermayenin emek üzerindeki tahakkümü arttırılır. Ekonominin kriz sinyalleri verdiği bu süreçlerde, emekçilerin kazanılmış hakları da tırpanlanır. Nitekim, Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan “ Yeni Ekonomi Programı”nda:

  • Kıdem tazminatı fonu tekrar gündeme getiriliyor,
  • Esnek çalışmanın artırılmasından söz ediliyor.
  • Kamu personel rejimi-performans değişikliği,
  • İşsizlik Sigortası Fonu’nun daha fazla yağmalanması,
  • Bireysel Emeklilik Sistemi’nin 3 yıllığına zorunlu hale getirilmesi yer alıyor.

Bu ve benzeri değişikliklerle işçi ve emekçilerin kullanmakta oldukları haklar geriye götürülmek isteniyor.

Emekçilerin gelirlerinin reel olarak gerilemesi, alım gücünün azalmasına dolayısıyla iç talebin yavaşlamasına yol açar. Krizin bundan sonraki aşaması, firma iflaslarının ve işsizliğin yaygın bir şekilde artması olacaktır.

Kriz dönemleri geçinmek daha da zorlaştığı için işsizlik gibi nedenlerden hane gelirinin azalması, ev içi işlerde kadınların ek yüklerinin de artmasını beraberinde getirir. Daha önce mamül olarak alınan çeşitli yiyecek veya giyecekler evde yapılmaya başlanır. Bunun yanı sıra ev içi şiddetin artması, daha önce dışarıdan alınan temizlik ve bakım gibi desteklerin sona ermesi gibi sonuçlar yaşanır.

İşşizliğe karşı mücadelede, işten atmanın yasaklanması gibi temel taleplerimiz ile her işten çıkarmada direnme ve direnenlerle dayanışma içinde olunması önemli olacaktır.

İşsizlik karşısında yapılması gerekenlerden birisi, İşsizlik Sigortası Fonu’nun etkili biçimde kullanılmasıdır. Oysa fon, işçilerden çok işverenlere kaynak ayırma fonuna dönüştürülmüştür. İşsiz kalan işçilerin fondan yararlanma koşullarının zorluğu nedeniyle işsizler fondan istenilen ölçüde yararlanamamaktadır. Bu nedenle, öncelikle taleplerimizden biri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma koşullarının kolaylaştırılması ve ödemelerin artırılması olmalıdır.

Bunun yanı sıra kriz koşullarında ayakta kalmanın en önemli yolu birlik ve dayanışma zemininin güçlendirilmesidir. Bunun için daha kolektif bir yaşam tarzını örgütlemeye, sistem dışı dayanışma ağlarının inşasına ihtiyaç vardır. Bu dayanışma ağları örgütlenme ve mücadele zemini olarak ele alınmalıdır.

Kriz süreçleri, yeni bir muhalefetin örgütlenmesi, yeni mücadelelerin hayata geçirilmesi için de fırsatlar yaratır. Bizim bu siyasal ve ekonomik kriz koşullarında ne yapacağımız, nasıl bir mücadele örgütleyeceğimiz, kendimizi nasıl yenileyeceğimiz önemlidir. Krizler sadece sermaye için “devrimci” bir nitelik taşımıyor, aslında esas olarak sermayeyle mücadelede yeni bir devrimci mücadelenin yaratılması için bir olanak sunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları