Beka Sorunu Ve Anketler – Mehmet Yılmazer
Kartal’da çöken binalar gibi yük taşıyan kolonlar çürümüş, geriye binanın yanıltıcı görünüşü kalmıştır. Bu anlamda cumhur ittifakı için bir beka sorununun olduğu kesindir, ancak son anketlere göre vatandaş beka sorununun bu türüyle fazla ilgilenmiyor, çünkü ayaklarının altındaki toprak ekonominin dibe vurmasıyla alev alev yanmaya başlamıştır.
Erdoğan anketlere artık güvenmediğini açıkladı. Bu tepki Sivas konuşmasında domatesle “bir merminin fiyatını” kıyaslamak zorunda kalmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Anketlere göre beka sorununa inananlar %20’lere kadar gerilemiştir. Vatandaşın % 80’i ülkenin birinci sorununun ekonomi olduğunu düşünüyor.
Anketler gerçeğe yakınsa özellikle son beş yıldır yürütülen beka sorununu öne çıkartan korku stratejisinin sonuna yaklaşıldığının göstergesidir. Son yıllar bir hatırlanırsa Erdoğan’ın “ey” demediği ülke ve lider kalmamıştı. Almanya ve Hollanda’yı “faşistlikle” itham etmekten Amerika’yı “terör örgütü” destekçisi olarak suçlamaktan bugünlere gelindi. Şimdi AB ile ilişkiler yeniden onarılmaya çalışılıyor, ABD politikalarında bir değişim olmamasına rağmen Erdoğan’ın dili oldukça yumuşamış görünüyor.
Uzun süredir en önemli sorun olarak vatandaşa anlatılan beka sorunu için artık siyaset alanı çok daralmıştır. Gelişmeler sadece bu daralmadan ibaret olsaydı Erdoğan korku politikası üretmenin bir yolunu bulurdu. Ancak geçen yılın yaz aylarından beri ekonomi en kör göze batar biçimde kötüleşiyor. Önceleri krizi de dış güçlere bağlama yolunu denedi ve belli ölçüde başarılı oldu. Ancak artık anketlerin söylediğine göre vatandaşın bu yalanlara karnı doymuş görünüyor.
Yine iktidar partisinin bir hikayesinin kalmamasının, tıkanmasının sonucu olarak “yeni parti” tartışmaları bir kez daha alevlenmiştir. Bu kez önceki parti tartışmalarından farklı olarak “ikinci Özal Hareketi”nden söz ediliyor. Derinliğini bilmiyoruz. Ancak Özal’ın liderliğindeki ANAP’ın çeşitli siyasi akımları kucaklamasını anımsatıyor. Erdoğan bugünlere kendine biat etmeyenleri dışlayarak geldi, ikinci Özal Hareketi bunun tersini yapmaya niyetleniyor. Elbette koşullar çok farklı, böyle beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmesi çok büyük bir ihtimaldir.
Dönemin özelliği çok önemlidir. AKP, Cumhuriyet tarihinin ideolojik tutkalı Kemalizm’in çözülmeye başladığı bir süreçte iktidar oldu. Bu çözülmeyi hızlandırdı. Ancak bunu binbir entrika ve yolsuzlukla yaptı. Kemalizm’in yaptığı hataların aynısını kendi çıkarları için tekrarladı. Sonuç olarak, iktidarını taşıyacak bir ideolojik zemin yaratamadı. Bu yoldaki her girişiminde devletin hemen tüm kurumlarında bozulma ve keyfilik egemen oldu.
Bir belediye seçimleri öncesinde Saray kendisini ideolojik olarak yıpranmış bir zemin üzerinde; öte yandan ekonomik olarak “sermayenin el değiştirmesi” için yaptığı akıl almaz zorlamalarla derin bir krizin cenderesinde buldu. Bu batak zeminin üzerinde sadece başkanlık sisteminin verdiği neredeyse sınırsız yetkiler durmaktadır. Kartal’da çöken binalar gibi yük taşıyan kolonlar çürümüş, geriye binanın yanıltıcı görünüşü kalmıştır. Bu anlamda cumhur ittifakı için bir beka sorununun olduğu kesindir, ancak son anketlere göre vatandaş beka sorununun bu türüyle fazla ilgilenmiyor, çünkü ayaklarının altındaki toprak ekonominin dibe vurmasıyla alev alev yanmaya başlamıştır.
İdeolojik ve ekonomik zemini çürümüş olan, geriye sadece Saray’ın güçlü yetkilerinin kaldığı bir sistemin ömrünün fazla olmayacağı düşünülebilir. Bu gerçekliğin bir yanıdır. Diğer yanında ise bugünün önemli bir diğer özelliği duruyor. İktidar çürüyor, ancak “ana” muhalefet de umut olamadığı ölçüde birlikte çürüyor.
Bu birlikte çürüme gerçekliğinden dolayı seçimler sonrası beklenmedik gelişmelere gebe olabilir. Devrimci demokrat muhalefet umut olmanın yollarını yaratmalıdır. Yaklaşan günler fırsatlarla yüklüdür. Bu gidişten enerji ve umut üretmek büyük önem taşıyor.