Tarih, Mekan ve “Bizim Hergele” – Neslihan Elif Akça

Şimdilerde Hergele Meydanı sessiz, kimsesiz ve hüzünlü. Bunu hissedebilirsiniz Hergele’ye geldiğinizde…

“Her yolun sonu HERGELE’ye çıkar”

Sizlere Hergele Meydanı’ndan biraz bahsetmek istiyorum. Yolu İstanbul Üniversitesi’nden geçenler mutlaka bilir; ya da üniversite gençliği hareketiyle bir biçimde bağı olanlar… Bilmeyenler için hemen söyleyeyim; Hergele Meydanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi içerisinde geniiiş bir avludur… Sadece bir avlu mudur peki? Ya da mekan denilen şey sadece taş, duvar, ağaç, toprak mıdır?

Marx ve Engels’ten öğrendiğimiz temel tezler doğrultusunda giriş yapmış olayım. Hergele üzerine yazılacak yazıya da böylesi bir giriş yakışır diye düşünüyorum.

İlk tez: Toplumsal hayatın temeli üretimdir ve insanlar üretimde bulunurken kendilerini çevreleyen maddi koşulları da üretir. İşte mekan, bu dinamik süreç üzerinden şekillenir, mekanın içerisine doğan insanlar da mekan tarafından şekillenir. Diyalektik bir ilişki yani.

Diğer tez ise: “Tarih, sınıf savaşımlarının tarihidir.”

Bu temel tezler üzerinden bir sonuç çıkarmak gerekirse; mekana baktığımızda üretim tarzının ve buna bağlı yaşam tarzının yansımasını görürüz. Bu yönüyle mekan bir ayna gibidir. Diğer taraftan mekan, ezen ve ezilenin mücadelesinin de derin izlerini taşır. Yani sadece taş, duvar değildir mekan; ruhu vardır, hikayesi vardır.

Örneğin Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı. Yoğurtçu’ya adım attığınızda sizi yalnızca ağaçlar, toprak ve çimen mi karşılar? Park bunlardan mı ibarettir? Yoğurtçu Parkı’na dikkatlice baktığınızda 1987 yılında “Dayağa Son” pankartlarıyla parkta buluşan kadınların öfkesini, morunu görürsünüz. 15-16 Haziran büyük işçi direnişinde sermayenin yüreğini ağzına getiren emekçilerin işçi tulumlarının mavisini, eşitlik özgürlük haykırışlarının kızıl soluğunu… Ve Gezi isyanının ardından gece gündüz süren forumları… Gözünüzü, kulağınızı dört açarsanız görürsünüz, duyarsınız, hissedersiniz tüm bunları. Yoğurtçu’yu Yoğurtçu yapan budur işte…

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi. Yani Mülkiye. Mülkiye’ye baktığınızda devrimci gençlik hareketi tarihinin her döneminin izlerini görürsünüz. Mülkiyelilerin o tarihin parçası olmaktan, o mekanda bir iz bırakmaktan dolayı taşıdıkları gurur bundandır işte. Mülkiyelilik böyle bir kimliktir…

ODTÜ ve asla silinemeyen kocaman “devrim” yazısıyla ODTÜ stadyumu. ODTÜ’ye girdiğinizde Denizlerin ayak izlerine basar yürürsünüz. Amfilerinde, kantinlerinde, koridorlarında, ODTÜ’nün her yanında devrimci gençliğin direnişinin, isyanının silinemeyen izleri vardır…

İşte Hergele Meydanı da böyle bir mekandır. Ne çok eyleme, etkinliğe, ev sahipliği yapmıştır Hergele. Hareketli tartışmalar, direnişler, çatışmalar… Hele bir de halayı vardır Hergele’nin. “Hergele Halayı” deriz biz ona. Faşizmin gözünün içine baka baka yoldaşça, omuz omuza çekilen halaylar.

Biz İstanbul Üniversiteliler de bu tarihin yarattığı kimliğe sahip olmaktan, Hergele’nin havasını solumaktan gurur duyarız. Aynı Mülkiyeliler, ODTÜ’lüler gibi…

Hergele Meydanı’nın resmi adı Şeref Holü’dür ama kimse bilmez bunu. Akademisyeni, öğrencisi, işçisi, kantincisi herkes “Hergele” der bu mekana. Hergele’ye Hergele denmesinin nedeniyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Edebiyat Fakültesi’nin tüm koridorları bu avluya açılır yani her yol Hergele’ye çıkar. ‘’Her-gele’’. Bu kelime oyunu üzerinden Hergele dendiğini söyleyenler vardır. Bir diğeri ise 68’in ‘Hergele’ gençlerinin sesini soluğunu taşıdığı, isyanını dile getirdiği mekan olduğu için Hergele adını almıştır diyenler var.

Öyle ya da böyle o mekana Hergele Meydanı denmiştir bir kere…

Şimdilerde Hergele Meydanı sessiz, kimsesiz ve hüzünlü. Bunu hissedebilirsiniz Hergele’ye geldiğinizde… Nedeni malum; üniversiteler faşizmin işgalinde. Önce uzun süre tadilat bahanesiyle kapalı tuttular Hergele’yi. Özgürlük düşmanları mekana saldırdılar… Çünkü o mekan onlar için de taş, duvar olmaktan başka anlamlar taşıyordu. Hergele’ye baktıklarında faşizme karşı direnişin coşkusu suratlarına çarpıyordu. Devrimci gençliğin kolunun, kanadının kırıldığı, sesinin soluğunun kesildiği ve faşizmin işgalinin tamamlandığını düşündükleri anda yeniden açtılar. Bu koşullar altında Hergele onlara zarar veremezdi; öyle düşündüler.

Ama gerçek bu mu? Hergele artık Hergele olmaktan çıkarıldı mı?

O koca direniş tarihinin izlerini silmeye, Hergele’yi teslim almaya faşizmin gücü yetmez! Buna Hergele direnir, bizler direniriz.

Biz varız ve mekanların anlamlarına yeni anlamlar katmak, hikayelerine yeni satırlar eklemek için yolculuğumuz sürüyor.

Faşizm ne kadar saldırırsa saldırsın umut hep var olmaya devam edecek!

Ve uzun lafın kısası her yol yine Hergele’ye çıkacak…