Sorunlar Artarak Devamda – Ayşe Tansever

Politik açıdan neoliberal politikalar ile Avrupa sosyal demokrat partiler, sol özelliklerini kaybettiler ve sağ güçlerin peşine takıldılar. Merkez sol ve sağın bir farkı kalmadı.

2018 yılını kaparken artık Avrupa Birliğinin (AB), o çok içine girmek istediğimiz, o üye ülke halklarına refah vadeden birliğin cazibesinin kalmadığı daha çok anlaşıldı. Para babaları için hala bir pazar olabilir ama yoksul halklar için tam tersidir. 

Avrupa Birliği, neoliberal politikadan çıkarı olan egemen güçler tarafından allanıp pullandı ve halklara satıldı. Birlik, soygunun ülke sınırlarını aşıp tüm Avrupa çapında olmasını sağladı.  2008 ekonomik krizi sonrası kemer sıkma politikaları, özelleştirmeler, sosyal harcamaların kesilmesi halkları daha da yoksullaştırdı. Gelir dağılımındaki çarpıklık ve işsizlik arttı. Hem birlik içinde hem de ülkeler arasında gelir dağılımı bozuldu. AB zenginliği Almanya, Fransa gibi büyük ülkelerin elinde toplanmaya başladı. Yunanistan işte bu soygunun en göze çarpar ülkesi haline geldi. Birliğin, halkları yoksullaştırmakdan başka işe yaramadığı anlaşıldı.  

Neoliberal politikalar ve küreselleşme artık soygununu yaptı ve yeni soygunlar için yeni bir yapılanmaya ihtiyacı var. 2008’den daha derin bir ekonomik kriz kapıda. Zaten yoksul olan halklara bu krizin faturası nasıl ödettirilecek? AB egemenleri 2019 yılına girerken bu sorunla karşı karşıyalar. Hangi politikalar, hangi ekonomik önlemlerle?

Politik açıdan neoliberal politikalar ile Avrupa sosyal demokrat partiler, sol özelliklerini kaybettiler ve sağ güçlerin peşine takıldılar. Merkez sol ve sağın bir farkı kalmadı. Şimdilerde yalnız AB içinde değil, ülkemiz dahil tüm dünyada sosyal demokrasinin halklara verebileceği bir şey kalmadı. Sosyal demokrasi halklar için umut değildir. Halkların umudu ancak sol politikalar olabilir.

Egemen sağ güçler bunun çok iyi farkındadırlar. Halkın öfkesinin solda kendisine kurtuluş aramasına karşı hazırlanıyorlar.  Aşırı sağ partiler, AB içinde popülist özelliklerle örgütlenmeye başladılar ve birçok ülkede parlamentoya girdiler. Bu partiler en başta göçmenleri göstererek sorunu onlara yüklemeye çalışıyorlar. Topluluğun sosyal refah, işsizlik sorunlarının göçmenlerden kaynaklandığını iddia edip asıl suçluyu halkların gözünden uzak tutuyorlar. Irkçı, anti-İslam fobileri ile halkları örgütlemeye çalışıyorlar. Ancak bu söylemlerin halklara Hitler faşist rejimini hatırlatacağını bildikleri için başka vaadlerde de bulunuyorlar. Bir de topluluk düşmanlığı yapıp birliği dağıtmadan yanalar: Tekrar ulus devletler kurulmalı eski ulusal para birimlerine dönülmelidir.

Öte yandan çözüm olarak solun programlarını alıyorlar. Kemer sıkmaya karşı olduklarını ve çalışan kesimlere iş garantisi, asgari bir evrensel ücret garantisi verilmesini savunuyorlar. 

Bu programlar çerçevesinde halk içinde örgütleniyor, eylemler yapıyorlar.  Ancak iktidar olurlarsa sözlerini tutmayacaklardır. Hitler de bu türden pek çok vaadle iktidar olmuş ve hiç birini yerine getirmemişti. Faşizm bu koşullarda AB içinde yeniden hortlama eğilimindedir.

Sağ faşist partiler topluluk içinde son yıllarda giderek güçlendiler. Polonya, Macaristan, Hollanda ve Avusturya’da iktidardalar. İtalya ve yeni olarak İspanya’nın Andolucia bölgesinde iktidar ortağı oldular. Almanya’da faşist parti AfG Bundestagda, 94 sandalye kazandı. İsveç’te son zamanların en ilerici iktidarı son seçimleri kaybetti ve yeni hükümet kurulamıyor. Belçika’da başbakan istifa etti ve yeniden uzun sürecek çalkantılı bir döneme girildi. İngiltere kendi Brexit’iyle boğuşuyor. Tutucu sağ partinin parçalanıp daha da sağa kayma eğilimleri gelişiyor.

Ellerinden savundukları programlarının bir kısmı faşist partiler tarafından çalınmış sol ise kendi arasındaki parçalanmayı aşıp ortak bir platform etrafında birleşme sancılarını çekiyor. Bunun en tipik örneğini Fransa’daki sarı yelekliler içinde görüyoruz. Aralarında faşist Le Pen güçleri de var. Sol da kendiliğinden sokaklara dökülmüş öfkeli halk içinden kendi güçlerini örgütlemeye çalışıyor.

Sol, yıllardır  protesto geleneğini yarattı. Arap Baharı’ndan sonra İspanya’da “Kararlılar” hareketi gelişti. Halk meclisleri kuruldu. İçinden Podemos örgütlenmesi doğdu. Kemer sıkma politikaları ve genelde neoliberal politikaların birçok halk kazanımlarını silip süpürmesine karşı hemen hemen her ülkede protestolar bir gelenek haline geldi. Çevre, Anti-Davos, kadın hareketleri, göçmenleri savunma hareketleri ve örgütlenmeleri boy gösterdi. Doğu Avrupa ülkelerinde Bulgaristan, Romanya vs. gibi ülkelerde halklar hemen örgütlenmeye hazır hale geldiler. Faşist partilerin içlerine girmek ve aldatmak istedikleri halk kitleleri buralardan deneyimlidir. Ve her an gene sokaklara çıkabilirler. Ama sorun onların faşizmin arkasından gitmesini engelleme becerisini sol güçlerin gösterebilmesinde yatıyor. Sanırız 2019 yılı solun bu doğrultuda vereceği sınavla geçecektir. Bu onların bir şekilde ortak zeminde mücadele etme özelliğini arttırabilir.