Ben Sultan, ev işçisiyim.
Ev işçilerini iş yasası kapsamına almayan, iş sağlığı ve güvenliği sağlamayan ve işçilerini işçi olarak görmeyenler bu ölümlerin sorumlularıdır.
Adım Sultan Karasu, 1 Şubat 1968’de İstanbul Maçka’da doğdum. Sivaslı bir ailenin üçüncü kız çocuğu olarak dünyaya geldim. Altı kız kardeşiz. Ailem erkek çocuk bekliyordu; bunun için adaklar adanmış, altınlar alınmış. Sabaha karşı dünyaya gelmişim. İki yaşında Sanayi Mahallesi’ne taşındık. Çocukluğum sakin geçti. İlkokul ve ortaokul yıllarımda kardeşlerimle iyi geçinirdim. Evde kavga çıkaran bir çocuk değildim. Altı kız bir odada bir divanda yatardık. Babam beni çok severdi, ben de onu severdim. Annem ise hiç sarılıp öpmezdi. Evin tüm işleri onun omuzlarındaydı, çamaşır, bulaşık, yemek… Büyük bir aile için kocaman tencerelerimiz vardı. Annem, sevgisini gösterecek ne zamanı ne de enerjiyi bulurdu.
Evimiz iki odalı bir gecekonduydu. Bahçemizde hanımeli sarmaşığı ve bir çam ağacı vardı. Nerede bir hanımeli görsem çocukluğumun kokusunu içime çekerim. Çocukluğum güzeldi; sokak oyunları oynar, komşuların bahçesinden meyve koparırdık. İlkokulda derslerim iyiydi, güzel yazı yazar, resim yapardım. Şiir okumak isterdim bayramlarda ama öğretmenim beni engellerdi. Ortaokulda 19 Mayıs gösterisine katıldım ve bu beni çok mutlu etti.
Lise yıllarım ise farklıydı. Gültepe Endüstri Meslek Lisesi’nin Makine Ressamlığı bölümüne girdim. Lise ikiye geldiğimde bazı derslerden kalmıştım. Aile baskısı çok fazlaydı; erkek sınıf arkadaşlarımla aynı kaldırımda yürümek bile yasaktı. Bu yüzden lise heyecanı ve arkadaşlıklar içimde bir uhde olarak kaldı. Ailede lisede okuyan tek kız bendim. Ev işlerinde de çok çalıştım. Tüp değiştirmekten kasaba gitmeye kadar her işi ben yapardım.
17 yaşında evlendim. Evlendikten hemen sonra eşim askere gitti. Aileme, askerden sonra düğün yapalım dedim ama kabul etmediler. Mahalle dedikoduları yüzünden nişanlı kız beklemez dediler. Evlendiğim kişiyle bile doğru düzgün konuşamamıştım. 17 yaşında, hiç tanımadığım bir aileye ve eşe adeta hapsedildim. Kaynanam ve kaynım tarafından sürekli baskı ve şiddet gördüm. Eşim askerden geldiğinde hamile kaldım ve 20 yaşında anne oldum. Çok mutlu olmuştum.
Eşim Tofaş’ta çalışıyordu. Kendi dükkânını açmak istedi. Borçlanınca ben de çalışmaya başladım. Diplomam yoktu, mahalledeki arkadaşlarıma ev işi aradığımı söyledim. Haber geldi, ev işçiliğine 22 yaşında başladım. İlk olarak yarım gün çalışıyordum, sabah erken saatlerde kalkıp çalıştığım evlere giderdim. Genellikle sabahları temizliğe başlayıp öğleden sonra eve dönerdim. İlk yıllarda temizlik işini yalnızca ihtiyacım olduğu için yapıyordum. Ancak zamanla bu işin bana kattığı deneyimlerin ve insan ilişkilerinin değerini anlamaya başladım.
Çalıştığım evlerde farklı insanlarla tanışma fırsatım oldu. Her evin kendi kuralları ve alışkanlıkları vardı. Kimileri çok titiz ve düzenliydi, her şeyin belirli bir yerde durmasını isterlerdi. Bazıları ise daha rahattı ve evin düzeni konusunda fazla kuralcı değillerdi. Bu farklılıklara uyum sağlamak zamanla benim için kolaylaştı.
İlk başlarda çalıştığım evlerde sadece temizlik yapıyordum. Ancak zamanla çocuk bakımı, yemek yapma gibi ek sorumluluklar da almaya başladım. Çocuklarla ilgilenmek, onlara bakmak benim için ayrı bir deneyimdi. Kendi çocuklarıma duyduğum sevgi ve şefkati, çalıştığım evlerin çocuklarına da yansıttım. Çocukların bana olan sevgisi ve güveni, işimin zorluklarını unutturuyordu.
Ev işçiliği yıllarım boyunca pek çok zorlukla da karşılaştım. Özellikle bazı ev sahiplerinin benim emeğimi yeterince takdir etmemesi, hak ettiğim ücreti vermemesi beni zorluyordu. Bazı günler, çok yorulmuş bir şekilde eve döndüğümde, aldığım ücretin yaptığım işe değmediğini düşündüğüm zamanlar oldu. Ancak pes etmedim, her zaman daha iyi şartlarda çalışmanın yollarını aradım.
Ev işçiliği yaparken iş güvenliği ve sosyal hakların olmaması önemli bir sorundu. Cam silerken düşme riski, diz çökerek yer silmekten, ağır malzemeler taşımaktan, temizlik maddelerini koklamaktan dolayı vücudum yıpranıyordu. Çalıştığım evlerde sigortalı çalışmanın önemini her fırsatta dile getirdim. Ancak işverenler buna yanaşmıyordu, eşimin iş yerinden sigortalanmamı tavsiye ediyorlardı. O da “Zaten geçici olarak çalışacaksın” diyerek üstünde durmadı. İş güvencesi ve sosyal haklar için mücadele etmeye karar verdim.
İkinci çocuğumu 25 yaşında doğurdum. 10 yıl ara verdikten sonra daha özgüvenli ve tecrübeli bir ev işçisi olarak iş hayatına geri döndüm. Büyük oğlum 15, küçük oğlum 10 yaşındaydı. Çocuklarım bana ev işlerinde yardım ederdi; sebze ayıklar, süpürge açar, hatta ofis temizliğine bile birlikte giderdik. Eşimden görmediğim desteği çocuklarımdan gördüm.
Tam gün sigortalı bir işe başladım ve mühendislik firmasında temizlikçi olarak çalıştım. Benim lise ikide ayrıldığım okulun mezunları, masa başında binaların su atık su havalandırma sistemlerini yapıyorlardı. Bense sabah 8’den akşam 6’ya kadar yoğun bir şekilde çalışıyordum. Akşam 6’dan sonra da iki saat akşam ofis temizliğine geçiş yapıyordum, ofisler yakındı. Bu arada açık liseye kaydımı yaptırıp iş çıkışlarında kitaplarımı okuyup test çözüyordum. Lise diplomamı almak en büyük isteğimdi. Sınavlar çok iyi geçiyordu. Öğle yemek molalarında bile boş durmuyor, kitaplarıma sarılıyordum. Birgün müdür beni kitap okurken gördü ve “Burası yeri değil” dedi. Ben de “Benim 1 saat yemek molam var, farkındaysanız” diye cevap verdim. Adam kendini bir halt sanıyordu. Ders kredilerimi iki buçuk yılda tamamladım ve diplomamı aldım. Ardından sürücü kursuna yazıldım. İş çıkışlarında kursa katılıp test çözüyorduk, eğlenceli bir atmosferdi ve en yüksek puanlarla sınavı geçtim. Ehliyetimi de aldım.
Bu arada çalıştığım ofis çift daireydi. Büyük bir ofis daha açtılar ve bana gün içinde orayı da temizleyip toparlayacağımı söylediler. Kabul etmedim ve “Az bir maaş ile iki ofis temizleyecek değilim” dedim. “Yeni ofis için eleman alın” diye ekledim. Öncesinde tüm çalışanlara zam yapılıyor, benim maaşım ise aynı kalıyordu. İtiraz ettiğimde, gözden kaçtığını söyleyen müdüre “O nasıl gözmüş, bir tek benim maaşım mı gözden kaçmış?” deyip verdikleri maaşı müdürün masasına fırlattım ve çıktım ofisten. Ertesi gün muhasebeci, “Maaşınızı zamlı alabilirsiniz” diye telefon açtı. Müdür bozuntusu bana olmadık işler çıkarıyordu; pimapenlerin yağlanması lazımmış, marketten yağ almış ve bana nasıl yapılacağını tarif ediyordu. Aldım yağ şişesini, bezi götürdüm ve temizlik malzemeleri koyduğum bölüme bıraktım. Sandalyelerin tekerleklerini söktürüp sildirdi tek tek. Beni istifa ettirmek için yıldırma politikası uyguluyordu. Birkaç ay sonra iki ofisi de temizleyecek yeni bir eleman aradığını duydum. Bir kadın geldi ve işe başladı. Ben tazminatımı ve haklarımı alıp işten ayrılmak zorunda kaldım. Ev işçisi olarak çalışmaya devam ettim.
İş hayatım boyunca sürekli kendimi geliştirmeye çalıştım. Bu süreçte pek çok zorlukla karşılaştım ancak yılmadım. Eğitimime devam ederek, kendime olan güvenimi artırdım. Daha sonra takı tasarım kursuna katıldım ve burada yaptığım çalışmalar beni çok mutlu etti. Bu benim için bir hayaldi ve gerçekleştirdim.
Ev işçisi olarak çalışırken, emeklerimizin karşılığını almak ve insana yakışır muamele görmek istiyoruz. Kimse deneme tahtası değildir. Emeğimize saygı duyulmasını bekliyorum. Yıllarca cam silerken düşüp sakatlanma korkusuyla yaşadım. Pandemi döneminde bizlere kısa çalışma ödeneği verilmedi, işsiz ve gelirsiz kaldık. Biz de diğer işçiler gibi güvenceli iş ve yaşam hakkı istiyoruz.
İmece Ev İşçileri Sendikası ile tanışalı beş yıl oldu. Oğlumun arkadaş çevresi aracılığıyla ev işçilerinin sendikası olduğunu öğrendim. Şimdi İmece Ev İşçileri Sendikası’nın aktif bir üyesiyim. Haklarımız için yan yana geldik, sesimizi yükseltiyoruz. Röportajlar veriyorum, toplantılara katılıyorum. Haklarımız için mücadele etmeye devam edeceğim.
Emeğimizin karşılığını almak istiyoruz, güvenceli iş talep ediyoruz ve artık görünür olmak istiyoruz. Camdan düşüp sakatlanmak, ölmek istemiyoruz. Ev işçilerini iş yasası kapsamına almayan, iş sağlığı ve güvenliği sağlamayan ve işçilerini işçi olarak görmeyenler bu ölümlerin sorumlularıdır.