‘Küresel Güney’

Mehmet Yılmazer yazdı: Tüm dünya “kolektif Batı”nın arkasına sıralanmak yerine “küresel Güney” şekillenmeye başladı.

Gazze’nin işgaline ve Filistinlerin katledilmesine karşı artan gösterilerde “Küresel Güney Sömürgeciliğe Karşı” sloaganı sık sık duyuluyor. Küresel Güney kavramı Ukrayna savaşı sonrası duyulmaya başlamıştı. Gazze katliamından sonra daha fazla konuşulan bir konu oldu. Çok kutuplu dünyanın doğal bir bileşeni olarak görülebilir. Ancak onun niteliğiyle ilgili açık bir tanım yapmanın sorunlu olduğu açıktır.

Küresel Güney, Batı merkezli emperyalizmin yaklaşık iki yüzyıldır sömürü alanıdır. “İlkel birikim yılları” ve “Amerika’nın keşfi” dikkate alınırsa bu süre 500 yılı geçiyor. Kabaca küresel Güney, Batı dışındaki dünyayı kapsıyor. Batı’nın belli tarihlerde sömürüsüne uğramış olmak dışında ortak özellikleri çok azdır. Afrika, Latin Amerika, Güney Asya çok farklı özelliklere sahiptirler. Batı dünyasıyla ilişkileri de farklı seviyelerdedir. Afrika en son Sahel şeridinde Fransa’ya karşı yükselen tepkilerle dikkat çekti. Bu kıta büyük güçlerin paylaşımına 1850 Boer Savaşları’ndan beri girmiştir. Ancak son yarım yüzyıldır unutulmuş gibiydi. Çin’in bölgeye ilgisinin artmasıyla yeniden gerilimlerin arttığı bir kıta olma yolunda.

Latin Amerika şimdiden 21. yüzyılda özel bir yere sahip oldu. 21. yüzyıl sosyalizmi denemeleri; Venezuela, Bolivya, Ekvador’da yaşanan ikili iktidar deneyleri önemliydi. En son Arjantin’in çılgın başkanıyla halk hareketleri yeni bir dönüm noktasına gelip dayandı. Latin Amerika epeydir Çin ve ABD’nin bilek güreşi yaptığı bir kıta haline geldi. Yeni teknik gelişmeler için önemli olan lityum madeni savaşları bölgedeki gerilimi iyice yükseltecektir.

Güney Asya’da ABD’nin 20 yıl sonunda Afganistan’ı koşarak terk etmesi son yılların en çarpıcı gelişmesidir. Güney Asya müthiş yoksulluğuyla, öte yandan Çin ve Hindistan’ın varlığıyla özel bir yere sahiptir.

Ortadoğu’da hala büyük bir askeri Amerikan varlığına rağmen bazı kaymalar yaşanmaktadır. Çin’in İran ve Suudi Arabistan’ı uzlaştırma çabaları, Gazze isyanıyla Abraham anlaşmasının çöpe gitmesi; Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yeni arayışları küresel Güney içinde yaşanan en ilginç gelişmelerdir.

Küresel Güney’de Batı emperyalist merkezlerine belirgin bir tepki birikirken son yıllarda yaşanan iki önemli gelişme çok dikkat çekicidir. İlki, Japonya’nın 2015’li yıllardan beri gittikçe artan silahlanmasıdır. Bu ülke Berlin Duvarı’nın yıkılışından sonra başlıca iki aşamadan geçti. Soğuk Savaş sona erince barışçıl bir dünyada “normal bir ulus olma” yoluna çıkmayı denedi. İkinci Dünya Savaşı yenilgisiyle gelen sınırlamalardan kurtulmak, kendi ordusuna sahip olmak istiyordu. O günlerde “Japon Mucizesi” hala yaşanmaktaydı. Bu denemeye ABD büyük bir tepki gösterdi. Tokyo’nun yolunu kesti.

Çin’in yükselmeye başladığı 2008’li yıllar sonrası ise tamamen farklı nedenlerden yeniden silahlanma adımları atmaya başladı. Yapılan yasal değişimlerle artık Japonya kendi silahlı gücüne büyük ölçüde sahip olabilecek duruma geldi. Silahlanma hızı arttı. Son yıllarda ABD’den en fazla silah satın alan ülkeler arasındadır. Japonya yükselen düşmanlar -Çin, Kuzey Kore, Rusya- karşısında yeniden Amerikan şemsiyesi altına girerek yeni bir döneme girdi. Bugün silahlanma harcamaları 54 milyar dolar iken dört yıl içinde bu rakam 310 milyar dolara çıkartılacaktır. Soğuk Savaş yıllarının bitiminde kurulan hayallerden, yeniden ABD’nin güçlü kolları arasında yeni düşmanlara karşı savaş hazırlığına soyunmaktadır. Asya-Pasifik bölgesi büyük olasılıkla Üçüncü Dünya kıyametinin kopacağı coğrafya olacaktır.

İkinci önemli gelişme Ukrayna savaşı ile Almanya’nın girdiği silahlanma histerisidir. Savaş uzadıkça Avrupa’nın Ukrayna aşkı doğal olarak azalmaktadır; ancak Almanya’nın silahlanma planları devam etmektedir. Bu gelişme Avrupa’da henüz çok açığa çıkmamış olsa da yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Ortaya konan “yeni ulusal güvenlik doktrini” ile Almanya’nın silahlanma bütçesi 100 milyar euroyu bulacaktır. Ukrayna savaşı Almanya için başbakan Scholz’un söylediği gibi Zeitenwende (dönüm noktası) oldu. Bu aynı zamanda Berlin duvarının yıkılmasından sonra ortaya çıkmakta olan yeni güç dengeleri için de bir dönüm noktası olmuştur. Başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkelerinin özellikle enerji konusunda Rusya ile kurdukları ilişkinin de bozulması anlamına geliyordu.

Küreselleşme ve neoliberalizmle yaşanan bir 30 yıldan sonra Batılı emperyalist merkezlerin -başta ABD- dünyayı içine çektikleri tuzakların yarattığı sonuçlar belirginleştikçe yavaş yavaş “küresel Güney”in tepkisi şekillenmeye başladı. ABD stratejisinin Ukrayna savaşı ile işlemesi sonucu çok kutuplu dünyada Rusya’nın yeri önemli darbeler aldı. Ancak stratejinin derinliği hiç de beklendiği gibi işlemedi. Tüm dünya “kolektif Batı”nın arkasına sıralanmak yerine “küresel Güney” şekillenmeye başladı.

Özellikle ABD, güçler mücadelesinin mantığı sonucu stratejisi derinleştirmek  zorunda olduğunu biliyor. Bunun için Asya-Pasifikte Çin’i, kıta Avrupası’nda Rusya’yı kuşatmak sadece stratejinin ilk basamağının olduğu açıktır. Şimdi ABD ikinci basamağa hazırlanıyor. Asya-Pasifikte Japonya’yı, Avrupa’da Almanya’yı gerilimlerin ortasına yerleştirerek stratejinin derinleşmesini umuyor.

Böyle bir dünyada “küresel Güney”in rolünün önemli olacağı açıktır. Ancak küresel Güney o kadar belirsiz, karmaşık özelliklere sahiptir ki, bugünden yeni oluşmakta olan güçler mücadelesinin geleceği ile ilgili öngörüde bulunmak imkansızdır; belki şu kadarını söylemek mümkündür. Emperyalist Batı dünyası önceki dönemler kadar güçlü ve itibarlı değildir. Dünya yeni bir topyekün paylaşım savaşına yaklaşırken, aynı zamanda dünya yoksulları yeni, güçlü sancılı doğumlarında eşiğindedir.