Medeniyete karşı barbarlar mı dediniz?

M. Sinan Mert yazdı: Batı, Ortadoğu halklarının büyük uyanışı olan Arap Baharı’nı petrol zengini şeyh ve krallarla el ele verip sonu gelmez Suriye iç savaşına zehirlemesi sonrasında kendisine de yönelen Arap göçü ardından yabancı düşmanlığının, saf Avrupa hayallerinin ve ırkçılığın zirvelerinde geziniyor.

İsrail’in dün gece Gazze’deki el-Ehli Hastanesi’ne dönük saldırısında 500’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bir hastanenin vurulması çılgınlığı İsrail saldırganlığının varabileceği sınırlar ile ilgili ne anlatıyor?

Batı’da yaşanan akıl tutulmasının boyutları yaklaşmakta olan büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Filistin’e destek açıklaması yapmaya çalışanların faşist yasaklara maruz kalması, Filistin bayrağı taşıyanların gazetelerde “barbarlar içimizde” diye teşhir edilmesi, İsrail’i eleştiren Norveçli bakanın istifaya zorlanması Kafka romanlarını anımsatan bir saçmalık seviyesinde. Batı, İsrail’in katliamlarına beyaz ırkçısı Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi filminde anlatılan bir hikâye gibi yaklaşıyor. Medenilerin, insanımsı -İsrail Savunma Bakanı’nın Galland’ın ‘hayvanımsı insan’ tanımlaması- ucubelerle savaşı! Batı, Ortadoğu halklarının büyük uyanışı olan Arap Baharı’nı petrol zengini şeyh ve krallarla el ele verip sonu gelmez Suriye iç savaşına zehirlemesi sonrasında kendisine de yönelen Arap göçü ardından yabancı düşmanlığının, saf Avrupa hayallerinin ve ırkçılığın zirvelerinde geziniyor. Rusya-Ukrayna Savaşı dolayısıyla kütüphanelerden Dostoyevski kitaplarını toplattırıp, konserlerden Çaykovski ezgilerini çıkartanlar şimdi de Arap yazarların aldıkları ödülleri iptal ettiriyor, mazlum Filistin halkını destekleyen her sözde anti-semitizm kokusu alıyor. Oysa Avrupa’ya Nazizmin Kristal Gecesi’nin alacakaranlığı çöküyor. 20. yüzyılda bu tür bir çürümenin sonunda faşizmin bütün Avrupa’yı işgal ettiğini ve dünyanın korkunç bir yıkım yaşadığını hatırlatmaya gerek olmasa gerek.

Kimi liberaller yine ana kilitlenen bakışlarıyla solun anti-emperyalizmine bir iki tokat atarak ABD’yi barış güvercini olarak kutsasa da İsrail’in bu derece el yükseltebilmesinde bölgeye akın eden ABD uçak gemilerinin, AB’nin sadist ve narsist desteğinin payını görmemek mümkün değil. Netanyahu’ya itidal telkin etmemekle övünen Biden hükümetinin yaşanan kan gölünün birinci dereceden sorumlularından birisi olduğu açık. Ancak ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı yaşanırken İran ve Hizbullah’ın da işin içine karışabileceği, Kafkasya’da Ermeni-Azeri çatışmasının derinleşebileceği, Çin’in de son kertede bir biçimde dahil olacağı bir yükselişin Gazze’ye kara harekatıyla tetiklenebileceğini görerek bu durumda ortaya çıkabilecek senaryoları daha soğuk kanlı bir biçimde ele almak isteyebilir. Netanyahu ise kendi kıyametinden kurtulmak adına bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeyi göze alabilecek Faust görünümünde. Hastane bombardımanı, kara harekâtı yapamayacağını anlayan bir katilin öfke nöbeti de olabilir. Ancak İsrail’in hedeflediği gibi Gazzelilerin Sina Çölüne sürülmesi projesi hayata geçirilmeye çalışılırsa bunun dünyanın tüm coğrafyaları için belli bedeller ortaya çıkaracağı çok açık.

Bölgede yaşananların şiddeti ve düzeyinin, kimi aktörlerin politik tutarsızlıklarını teşhir etmek için yapılan karşılaştırmaların etkisini terse döndürecek düzeyde olduğunu görerek davranmak gerekiyor. Mesela Türkiye’nin Rojava’ya dönük operasyonlarını teşhir etmek, bu anlamda Kürt halkına yapılanlara alkış tutanların Gazze’ye ancak timsah gözyaşı dökebileceğini anlatmak çok önemli. Ya da Fidan’ın İsrail kolonizasyonunu eleştirmesine karşı Afrin’de, Serakaniye’de yapılanları örnek göstermek de. Ancak “Gazze’dekiler insan da Rojava’dakiler değil mi?” gibi bir söylem bugün yaşananların şiddet seviyesi düşünüldüğünde ters tepme ihtimalini güçlü bir biçimde akıllara getiriyor.

Türkiye’nin Ermeni Sorunu’ndaki resmi tezi olan “tehcir” hatırlanacağı gibi güvenlik sebebiyle yüzbinlerce kişinin kadim topraklarından sürülüp Suriye çöllerine itilmesini bir devletin alabileceği meşru bir önlem olarak kabul eder ve zinhar yaşananın bir soykırım olmadığını iddia eder. Bugün İsrail’in 2 milyon insanı Sina çöllerine sürmek istemesi de “tehcir”den ilham alınarak kurgulanmış olamaz mı?

Sosyalizmin geri çekilişi dünyayı her açıdan bir cehenneme çevirdi. Halklarımız arasında barış ve ortak yaşam, milliyetçi ve faşist bloklara karşı işçi sınıfı, ezilen halklar ve kadınlar arasında güçlü örgütlenmeler yaratan sosyalistlerin başarabileceği hedefler. Kıyamete doğru emin adımlarla sürüklenen kapitalist dünya, sosyalizmin kendisini güçlü bir seçenek hale getirmesiyle halklar mezarlığı olmaktan kurtulabilir. 20. yüzyıldaki faşist delirme hali, 50 milyon Sovyet insanının can vermesiyle ödenen büyük bir bedel sonrasında kontrol altına alınabilmişti. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya halklar mezarlığı haline gelmeden önce sosyalizm bayrağı altında tüm eksiklere rağmen kardeşçe yaşamayı becerdi. Bugün de Kürt, Filistin ve Ermeni kardeşlerimizle dayanışma eylemlerimizi büyütürken ortak kurtuluşumuz için sosyalizm bayrağı altındaki örgütlüğümüzü büyüme görevimizi de bir saniye bile aklımızdan çıkarmamalıyız. Güçlü yerel demokrasilere dayanan halkların konfederal siyasi birlikleri sosyalist bölgesel devrimlerle mümkün olacak ancak.