Faşizmin gezi hamlesi ne anlatıyor?
Gezi, Erdoğan’ın 2015’de yaşadığı büyük yenilginin temel harcıydı. 2013-2015 döneminde halk muhalefetinin çeşitli kanatlarının bir araya gelebilmesini mümkün kılan olağanüstü momentin temel kurucu unsuruydu.
Tüketici Güven Endeksi ölçülmeye başladığı tarihten bu yana en düşük seviyesine gerilemiş durumda. Hanelerin %90’ı gelecek dönemde gelirlerinin azalacağını öngörüyorlar. Yıl başında yapılan asgari ücret zammı şimdiden buharlaştı. TÜİK tarafından ölçülen gıda enflasyonu dahi %70’in üzerinde. İklim krizinin ve gıda enflasyonunun rezonansa gelen etkileri tarımsal maliyetlerin artmasıyla gıda enflasyonu daha da yönetilemez bir noktaya doğru sürükleniyor. Artan maliyetler dolayısıyla boş kalan topraklar büyüyor, kayıtlı çiftçi sayısı rekor bir düşüşle 500 binin altına geriledi. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi 2023 hedefi olarak belirleyen Saray Rejimi, dehşet içerisinde ilk 20’nin dışına düşmesine tanık oluyor. Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki payı 1960’takinin yarısına gerilemiş durumda. Kişi başına düşen gelir sıralamasında ise dünya 83.sü ülkemizde Fransa’daki kadar dolar milyarderi bulunmasıysa emekçilerden finans kapitale, alt sınıflardan üst sınıflara hiç durmaksızın devam edegelen gelir ve servet transferinin en açık delili olarak orada duruyor. Halk yoksulluktan kırılırken yabancı sermayenin yerli bankaları karlarını üçe, beşe katlıyor.
Ancak yaşanan iktisadi buhranın siyasi sonuçlarının, şu ana kadar seçim anketlerinde iktidar oylarının gerilemesi dışında belirgin bir tezahürü yok. Özellikle pahalılık dolayısıyla halkın yaşamına damgasını vuran zorlukların görünür bir kitlesel tepkiye dönüşmesi bu dönemde hayati önemde. Burjuva muhalefetin kitlesel tepkilerin büyümesini istemeyen, sandığı beklemeye dayalı stratejisinin iktidara manevra alanı kazandırma kapasitesinin önemini uzunca bir süredir vurguluyoruz. Bu vurguların anlamı rejimin saldırı konseptini geliştirdiği konjonktürde daha rahat anlaşılıyor. Rejimin süreci yönetemediği, yarattığı kriz tarafından çöküşe mahkûm edildiğine dair aşırı iyimser tezlerden aynı rejimin saldırı hamleleri sonrasında iplerin iktidar tarafından yeniden ele alındığına dair aşırı karamsar bilinç durumlarına çok hızlı geçilebiliyor.
Gezi, Erdoğan’ın 2015’de yaşadığı büyük yenilginin temel harcıydı. 2013-2015 döneminde halk muhalefetinin çeşitli kanatlarının bir araya gelebilmesini mümkün kılan olağanüstü momentin temel kurucu unsuruydu. Bugün Gezi Davası’nda ortaya konan saldırının püskürtülmesi noktasında ortaya konacak irade de toplumsal muhalefetin odağının altılı masanın mıymıntı toplantılarından direnişin sıcak nefesine doğru çekilmesi için oldukça uygun bir zemin sunmaktadır. Devrim ve demokrasi güçleri bu zemini “rüzgâr eken fırtına biçmelidir” iradesiyle ele alabildikleri, bu iradeyi ortak bir biçimde halka yansıtabildikleri oranda özgüven kırma hamlesini boşa çıkaracaklardır.
İçine girilen dönemin iktidar tarafından bir seçim süreci olarak değil bir savaş hali olarak kurgulandığı çok açık ve bu gerçeği görmeyen, yürütülen gerçekçi tartışmaları “aman ağzımızın tadı bozulmasın” apolitikliğiyle karşılayan her politik tutumun saldırı momentlerinde hızlıca felç olacağını ve umutsuzluğa sürükleneceğini asla unutmamak gerekiyor. 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte Erdoğan’ı sandıkta yenen toplumsal muhalefetin paralize olmasının temel sebebi yaşanan saldırılarının boyutundan ziyade güç ilişkilerinde kısa sürede yaşanan kaymaların ortaya çıkardığı yeni ittifakların yapabilecekleri konusunda net bir okuma ve tutum oluşturulamamasıydı. Sürecin bütün vebalini “kent savaşları” üzerine yıkıp bir kenara çekilmek hele de bugünden bakıldığında hiçbir şey anlatmıyor.
Hem Güney’de Kürtlere karşı geliştirilen ve uzun erimli olacağı anlaşılan savaşla hem de Gezi Davasında sergilenen yargılama performansıyla ortaya konmak istenen mesaj, toplumsal muhalefetin özgüvenini kırmak ve 7 Haziran-1 Kasım sürecinde Gezi ve Kobane Direniş Blokları arasındaki bağın koparılmasında başarıldığı biçimde bir sonuca ulaşabilmek. 2013-2015 döneminde ülkede umut rüzgarları esmesine yol açan Gezi ve Kobane Direniş Bloklarının güçlerini birleştirmesi, HDP’nin de bu ortak zeminin siyasi temsilini kurarak hızla büyümesiydi. Kasım 2015 sonrasında faşist yapılanmanın inisiyatifi alabilmesi bu birleşik direniş bloğunun kanatlarını, muazzam bir zor aracılığıyla kendi gündemlerine hapsetmesi sayesinde mümkün olabildi. Bugün bu bloğun yeniden inşası, kendisini belirleyici bir aktör olarak inşa edebilmesi ve daha da önemlisi toplumsal buhranın yarattığı koşularda işçi sınıfının çeşitli fraksiyonlarını da kendisine bağlaması önümüzdeki seçim-savaş sürecinin emekçi ve ezilen halklarımız adına umut verici sonuçlar üretebilmesi açısından bir zorunluluk.
İktidar yaşanan toplumsal buhranın yıkıcı etkilerinden halk muhalefetinin özgüvenini yıkacak darbelerle çıkmaya ve direniş bloklarının arasında organik bağlar oluşmasını engellemeye, onları kendi gündemlerine hapsetmeye çalışıyorsa o zaman devrimcilere düşen, öncelikle bu özgüvenin ve blokların ortak gündemli mücadele alanlarının büyütülmesi yönünde adımları güçlü bir şekilde ortaya koymak olmalıdır. Sokağın etkin bir biçimde kullanılmasının her yolunu hayata geçirmek bu açıdan önceliklidir. İktidarın halk muhalefetini irade savaşına zorladığı koşullarda bu rest görülmezse, kaybedilen inisiyatifin geri kazanılması çok daha zor olacaktır. Toplumsal muhalefet içinde görünen ancak direniş bloklarının birbirine tutunmasını sağlayacak adımlardan uzak duran, suni polemiklerle dayanışmadan ziyade ayrışmayı, dolayısıyla da bu kritik seçim-savaş sürecinde devrimci demokrasi bloğunun momentum kazanmasına taş koyan kim varsa objektif olarak faşizmin kazanmasına destek verecek bir zeminde kalmakta ısrarcı oluyor demektir.
Rejimin Gezi Davası’nda hayata geçirdiği el yükseltme en güçlü yanıtını 1 Mayıs’ta almalıdır.