Yeni egemen siyaset
Yaklaşan hesaplaşma yeni bir merkez sağ siyasetin inşa süreci olarak görünmeye başladı. Çok parçalı muhalefet genellikle güven veren bir görüntüye sahip değilse de, İsrail ve Macaristan örneklerine bakıldığında çok parçalı muhalefetlerin iktidar olması sanki yeni politik trend gibi görünüyor.
Gelecek seçimlerin neredeyse “ölüm kalım savaşına” dönüşeceği artık iyice açığa çıktı. Erdoğan ve Bahçeli’nin sık tekrarladıkları tehditlerin pratik sonucunun ne olacağını yakında yaşayarak göreceğiz. Bir yandan ABD ile arayı düzeltmek için F-16 alımı gibi yeni girişimler yapılırken öte yandan son günlerde Suriye’ye yeni müdahalenin yapılacağı sinyalleri veriliyor. Bunun Suriye’deki dengeleri Ankara lehine değiştirmesi imkânsız olduğu için bütünüyle iç siyasete yönelik adımlar olduğu belli. Ancak bunlar iç siyaset dengelerini değiştirebilecek mi? Bu sorunun cevabı hemen hemen imkânsız olduğu.
Yaklaşan büyük hesaplaşma aynı zamanda yeni egemen siyasetin inşası veya şekillenme süreci olacaktır. Bilindiği gibi yıllardır siyaset alanına egemen olan “merkez sağ” olmuştu. Ancak 1990’ların ortalarında açıkça erimesinin sonlarına yaklaşmıştı. Yerine Milli Görüş gömleğini çıkartarak AKP iktidara gelmişti. İktidar yıllarında AKP her geçen gün daha çok kendi gerçek kimliğine döndü. En son işler diyanetin fetvalarına kadar vardı. Ancak bu gidiş ideolojik, siyasi ve ekonomik olarak tıkandı.
Dağınık görünen muhalefet son günlerde belirgin bir toparlanmaya girmiş görünüyor. Bu gelişmelerde en ilginç olan yön Akşener ve partisinin güçlenmesi. Tabloya genel olarak bakıldığında yaklaşan hesaplaşma aynı zamanda yeni bir merkez sağ siyasetin inşa süreci olarak görünmeye başladı. Çok parçalı muhalefet genellikle güven veren bir görüntüye sahip değilse de, İsrail ve Macaristan örneklerine bakıldığında çok parçalı muhalefetlerin iktidar olması sanki yeni politik trend gibi görünüyor.
Eskiye bir dönüş mü olacak? Bu elbette mümkün değil. Nasıl ki Erbakan’ın temsil ettiği siyasal İslam iktidar yolunda AKP olarak açık değişimlere uğradıysa yeni merkez sağ da DP, AP ve ANAP’ın temsil ettiğinden farklı olmak zorunda. Yeni merkez sağ şekillenirken onu etkileyecek iki önemli siyasi güç var. İlki, Cumhur İttifakı daha doğrusu AKP’dir. AKP aslında iktidarı vermemek için elinden geleni yapacak olsa da iktidarı kaybederse kendi kazançlarının geriye gitmemesi için bütün gücüyle mücadele edecektir. Devlet içinde ve toplumsal tabanda, tarikatlar gibi bazı kurumlarla güçlü bir örgütlenmeye sahip. Bir başka olasılık, geminin batışı kesinleşirse, AKP’den çözülenlerin İYİ Parti’ye akmasıdır. Bu akış yeni merkez sağın bileşimini ve rengini güçlü bir şekilde etkileyebilir.
Yeni egemen siyasal zeminin oluşmasını etkileyecek diğer güç, HDP ve demokratik siyasetlerdir. CHP’nin sürekli sağa açılıma odaklanan politikaları dikkate alınırsa bu oluşumu HDP ve demokratik güçlerin etkilemesinin önünde sadece İyi Parti değil CHP de önemli bir engel olarak durmakta. 1990’ların başlarında Demirel ve Erdal İnönü liderliğinde DYP ve SHP koalisyonu demokratikleşme ve Kürt sorunu konusunda başlarda belli bir umut yaratmıştı. Sonrası biliniyor. Hem Kürt Özgürlük Hareketine karşı savaş yükselmiş hem de siyasal tarihe “sokak infazları” olarak geçen dönem başlamıştır.
Yaklaşan günlerde “tarihin tekerrür” etmemesi için en zorlu görev HDP ve demokrasi güçlerine düşüyor.
Ancak böyle bir tehlikenin varlığı çok açıktır.
Önümüzdeki sürecin bugüne kadar yaşanandan en önemli farkı muhalefet güçlerinin edilgen taktik çemberinden çıkmaları olacaktır. Daha doğrusu olmalıdır. Bu yapılamaz ve Saray’ın çizdiği alanda kalınırsa tarih bir tekerrürden ibaret olabilir. Ancak bütün birikimler olayların böyle akmayacağını gösteriyor. Yeni merkez sağın inşasında demokrasi güçlerinin etkisi ne kadar güçlü olursa tarih o ölçüde tekrar etmeyecek, olaylar yeni kanallardan akacaktır.